Sayın Genel Başkan;
Önceki başbakanlılarında yaşandığı gibi bir “Ecevit klasiği” ne dönüşen ve ülkemizi ekonomik yıkıma götüren bu hükümet ortaklığına sizi, “Hangi mecburiyetler zorlamıştır?” Bu sualin cevabı hâlâ verilebilmiş değildir.
57.Hükümetin teşkilinden sonra da koalisyon hükümetinde MHP’ye verilen bakanlıkların üst kadroları oluşturulurken ne yazık ki aynı zafiyetler devam etmiştir.
Mesela Millî Savunma Bakanlığına MHP Kayseri milletvekili merhum Sabahattin ÇAKMAKOĞLU getirildikten sonra bu bakanlığa bağlı Savunma Sanayi Müsteşarlığına ilk asistanlık yıllarınızdan itibaren tatillere bile birlikte gittiğiniz (o yıllarda üniversitede profesör), yakın bir arkadaşınızı arayarak lütfen evraklarınızı hazırlayın sizin savunma sanayii müsteşarlığına atanmanızı gerçekleştireceğiz diyorsunuz arkadaşımızın müsteşarlığa atanacağı duyulduğunda üniversitedeki birçok hoca kendisini arayarak tebriklerini bildiriyorlar.
Camiada herkes sevinçle bu atamayı beklerken -bir nisan şakası gibi- altında zatı alinizin de imzası bulunan aşağıdaki kararname yayımlanıyor.
Savunma sanayi müsteşarlığı gibi Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli savunma projelerini yürüten bir kuruma camiamız dışından rastgele birinin atanmasını kimse beklemiyordu.
Bir siyasi hareket tek başına iktidara geldiğinde veya hükümet ortağı olduğunda bu kadrolarını devletin en üst seviyedeki müsteşarlık, genel müdürlük gibi makamlarına tayin ederek millet ve devlet hayatıyla ilgili düşüncelerini hayata geçirme imkânı bulur, aynı zamanda ileriki yıllarda daha başarılı hizmetler yapabilmeleri için de tecrübe kazanmış olurlar.
Bu tasarrufunuzdan sonra üniversitede etkili görevlerde bulunan bir başka arkadaşımızın size gelip bu atamayı ülkücü camia olarak yadırgadığımızı ve daha önce ismi öne çıkarılan ülküdaşımızın da son derece de üzgün olduğunu belirtmesi üzerine:
“Ne yapalım? Askerler Dursun Ali beyi istedi” diye cevap veriyorsunuz.
Sayın Genel Başkan yine affınıza sığınarak sormak istiyorum Milliyetçi Hareket Partisini askerler mi yönetiyordu? Yoksa zat-ı aliniz ve MHP Genel İdare Kurulu, Başkanlık Divanı mı yönetiyordu? İktidar olup da muktedir olamamak böyle bir şey herhalde.
Yakın zamanda Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili yerinde bir açıklama yapan ve Rusya Ukrayna savaşıyla birlikte haklı oldukları ortaya çıkan emekli amirallere karşı “Bunların rütbeleri sökülüp tutuklanmalıdırlar” şeklindeki meydan okumanızı keşke o tarihlerde bazı 28 Şubatçı generallerin olur olmaz zamanlarda sivil siyasete müdahalelerine karşı da gösterseydiniz de siyaset her türlü müdahaleden uzak kendi tabii seyrinde devam etseydi.
Sayın Genel Başkan;
Koalisyon hükümetleri kurulurken hangi bakanlıkların hangi siyasi partiler tarafından temsil edileceği, hatta partilere hükümette gücü oranında kaç müsteşarın, kaç genel müdürün, kaç valiliğin, tahsis edileceği hükümet sözleşmesinde açık açık yazılır. Her ne kadar zatı aliniz zaman zaman partinin valisi olmaz deseniz de bu hep teoride kalmıştır. Uygulamada valilikler de söz konusu siyasi partilerin kadrolarının bir hizmet alanıdır.
Bir siyasi hareket fikirlerine güveniyorsa bu fikirlerle yetişmiş kadrolarını da iş başına getirmekten çekinmez. Burada ısrarla üzerinde durulacak olan husus valinin partizanlık yapmamasını temin etmektir. Atandıktan sonra partinin valisi değil devletin valisi olduğu gerçeğini unutturmamaktır. Aksi durum 1940’lı yıllardaki tek parti iktidarında ve son 20 yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti iktidarlarında – şahıslarında gerçek anlamda devletin valisi sıfatını taşıyan bazı saygıdeğer valilerimizi tenzih ederim- görülmektedir.
Hükümet sözleşmesinde uhdenize tevdi edilen bağlı kuruluşlardan Devlet Planlama Teşkilatı’nın ilk kurucusu Merhum Türkeş Beydi. Bu kurum devletimizin göz bebeği niteliğindeydi.
3,5 yıllık hükümet ortaklığı döneminizde bu kurumun üç müsteşar yardımcılığı vekaleten yönetildi yedi genel müdürlükten bir tanesi hariç atama yapamadınız veya yapmadınız. Çevrenizde bu konuyu hatırlatanlara da “ne yapalım yetişmiş insanımız yok” diyordunuz halbuki MHP hükümet ortağı olduğunda DPT’de yirmi yıllık tecrübe kazanmış 100’e yakın uzman ülküdaşımız vardı.
DPT müsteşarlığına atadığınız şahsın bu süreçte kurumdaki bir takım olumsuz tutum ve davranışlarıyla ilgili söylentileri birinci elden size ulaştıran arkadaşlarımızın görüşlerine de itibar etmediniz. Yaklaşan ekonomik krizi evvel emirde size rapor etmesi gereken bu beyefendi kriz patladıktan sonra kendini evine hapsedip 15 gün dışarı çıkmamakla yetinmişti.
Başbakanlık müsteşar yardımcılarından birinin yine MHP tarafından teklif edilip atamasının yapılması gerekiyordu. Herhalde camiamızda bu göreve layık bir arkadaşımızı bulamamış olmalısınız ki bu kadro üç buçuk yıl boyunca boş kalmıştı.
Çok yakın tanıdığınız Genç Ülküler Teşkilatı ve Ülkücüler Birliği eski genel başkanı Salih Dilek Bey başbakan Bülent Ecevit’in özel kalem müdürü Zeynel Yeşilay Bey’le 1980 sonrası Çankaya belediyesi meclis üyeliğinden arkadaştırlar. O yıllardan sonra hep dostlukları görüşmeleri devam etmiştir. Salih Dilek Bey Zeynel Beyi bir ziyareti esnasında DSP Genel Başkanı, Başbakan Bülent Ecevit’in ülkücü milliyetçilere devletin yüksek kademelerinde vazife almalarına fırsat vermediğinden hatta engel çıkardığından yakınınca, Başbakan Ecevit’in özel kalem müdürü, halen em. Başbakan Baş müşaviri/fotoğraf sanatçısı Zeynel Yeşilay Bey;
Salih Bey siz bir şey istediniz de biz yapmadık mı diye cevap veriyor. Bunu doğrular mahiyette yine yaşanmış bir hadiseyi arz edeceğim:
Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu Bey, 70’li yıllarda kurulan Ülkücü Tıbbiyeliler Derneğinin kurucularındandır ve uzun yıllar partimizin arge’sinde MHP iktidara geldiği takdirde sağlık politikaları nasıl olmalıdır konusunda ciddi çalışmalar yapmış yakın mesai arkadaşlarınızdandır. MHP hükümet ortağı olduğunda sizin ısrarınızla Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığını kabul ediyor. O günlerde yüksek öğretim kurumunda hükümeti temsilen bulunan iki üyelik boşalıyor. Haluk Hoca size geliyor. Bu YÖK üyeliklerinden birisine talip olduğunu ifade ederek, bu YÖK üyeliği öyle zannedildiği gibi yüksek paralı maaşlı bir yer değil bir üniversite hocası olarak üniversitelerimizin yeni dönemde tanzimi ile alakalı düşüncelerimizi hayata geçirmeye çalışacağız diyor. Siz de cevaben;
Bundan haberim yoktu, senden iyisini mi bulacağız, atamanı yaparız diyorsunuz; birkaç gün sonra resmî gazetede kararname yayımlanıyor hükümet temsilcilikleri boş olan YÖK üyeliklerine hükümet temsilcisi olarak Bener Cordan ve Özgür Ökmen Beylerin atandığı görülüyor. Üstelik bu her iki beyefendi de üniversite hocası değil. Bu durumu da yine müşterek bir dostunuz sorduğunda “yav ne yapalım başbakan kararnameyi yazdırmış, kendisi imzalamış biz de kendisini kıramayıp imzaladık” diyorsunuz. Yine iktidar olup da muktedir olunamayan bir can sıkıcı örnek daha.
Ömürlerini Türk milletinin hizmetine vakfetmiş çok iyi yetişmiş binlerce arkadaşımız üniversitelerde ve devletin muhtelif kurumlarında bir gün milletimize “daha geniş yetkilerle hizmet etme imkânı buluruz hayaliyle” yedek kulübesinde bekleyip ömür tükettiler ama zatı aliniz bu arkadaşlarımızın- 15-20 kişi hariç- ellerinden tutamadınız. Fazlasıyla hak ettikleri devlet kadrolarına atamalarını yaptırmadınız veya yaptıramadınız. Sonra da dönüp Ülkücü milliyetçi camiada elitlerimiz (seçkin aydınlarımız) yok diye şekva ettiniz.
Nasip olursa 29 Nisan 2022 Tarihinde Devam edeceğiz.