Mevlâna, Hacı Bektâş-i Veli ve haram inek

Mehmet EROĞLU

Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektâş-i Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. (O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.)

Durumu Hacı Bektâş-i Veli ‘ye anlatır ve Hacı Bektâş-i Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlâna'ya anlatır, Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder.

Adam aynı şeyi Hacı Bektâş-i Veli ‘ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlâna'ya bunun sebebini sorar.

Mevlâna şöyle der:

- Biz bir karga isek Hacı Bektâş-i Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam üşenmez kalkar Hacı Bektâş-i Veli dergâhına gider ve Hacı Bektâş-i Veli'ye, Mevlâna’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektâş-i Veli'ye sorar.

Hacı Bektâş-i Veli de şöyle der:

- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlâna’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.  

***

BİLİYOR MUYDUNUZ?

"Âşık Mahsuni Şerif'in bütün besteleri ve şiirleri 1985 yılında kitaplaştırılmıştır. Fakat Abdürrahim Karakoç’a ait 5 adet şiir de sanki Mahsuni Şerif'e aitmiş gibi kitabın içinde yer almıştır. Durumu öğrenen Avukatı olayı Abdürrahim Karakoç’a açıklayarak;

'Yaptığı ayıp sen bana vekâletini ver Mahsuni’nin canına okuyayım' der.

Avukat vekâleti aldıktan sonra hem yayınevine hem de Mahsuni’ye bir noter protestosu çekerek ne cevap geleceğini beklemeye koyulur. İki hafta sonra Mahzuni’den cevap gelmiştir. Özetle şöyle demektedir.

'Kitabı hazırlayan akademisyen arkadaşın hatasıdır. Benim bu durumdan kitap yayınlandıktan sonra haberim oldu. Sen bir Ağrı Dağısın Karakoç Baba, bense yanında küçük bir tepe. O kitaptaki bütün şiirlerin okkası darası bir ‘İsyanlı Sükût’ etmez. Boşver mahkemeyi, hâkimi. Cezamı sen kes. Karakoç’un şeriatına boynum kıldan incedir'.

Ve bu satırların altında da muhteşem bir şiir:

... KARAKOÇ BABA’YA...

'Elbistan yiğidi Karakoç Baba

Kumanyalar bizde azık değil mi?

Bizim yöremizin gerçek diliyle

Haksıza gözümüz Kızık değil mi?

Atına binmeyi bilmeyen tatar

Kendi hayalinde ciritler atar

Beşimiz tok, on binimiz aç yatar

Böyle bir sisteme yazık değil mi?

Sülâlem sermemiş yırtılmış sergi

Vallahi dediğim değildir yergi

Hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi

Böyle bir adalet kazık değil mi?

Az değildir Karakoç'dan aldığım

Boşa mıydı Mahzunîlik bulduğum?

Sen, ben söylemezsek kurban olduğum

Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?'

***

Avukat Bey Abdurrahim Karakoç’un yanına varıp mektubu uzatarak:

'Mahzuni Şerif beni mahvetti, sıra sen de Ağabey' der.

Karakoç mektubu eline alınca daha ilk satırlarında gözleri buğulanarak, mahcubiyetten elleri titreyerek okumaya başlar. Sıra şiire geldiğinde hisleri aynen satırlardaki gibidir.

Sanki bir bulut kaynadı Nurhak Dağları’ndan, oradan oraya savruldu ve gelip Karakoç’un başına çöreklendi.

Sadece elleri değil konuşurken sesi de titriyordu:

'Keşke bu işe avukatı, mahkemeyi, noteri karıştırmasaydık.'

Yukarıda adı geçen Abdurrahim Karakoç'un 'İsyanlı Sükût' şiiri:

İSYANLI SÜKÛT

Gitmişti makama arz-ı hal için,

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim...

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

Bir baktı konağa alttan yukarı.

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasın, sigara sardı.

Daldı. Neden sonra garsonu gördü,

'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi masada unuttu çayı;

Kalktı ki garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı

'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım canevime döktüler ateş.

Sordum: 'memleketin neresi gardaş?'

'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden;

Salladı dilini. Vazgeçti birden,

'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını."

---

Değerli okurlar size iki konu hakkında bilgi sundum. Yüce Mevlana ile Hacı Bektaş’ı veli hazretlerinin yüceliklerini görüyor musunuz?

Ayrıca Abdürrahim Karakoç’la büyük ozan Mahzuni Şerifin zarafet ve kibarlıkları takdire şayandır.

Keşke siyasi partiler ve bazıları böyle kibar olsalar da bizlerde rahat nefes alsak.

Rahmetli Abdürrahim Karakoç ve Rahmetli Âşık Mahzunî Şerif'e saygı, minnet ve rahmetle...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.