Menderes ve bütün nehirleri mavi akıtmak mümkündür!

Metin AKOĞLU

Bu yazı hiçbir şahıs ve kurumu hedef almak üzere kaleme alınmamıştır. Amaç, Menderes ve diğer nehirlerimizdeki suyun temiz ve berrak olarak akıtılamamasının nedenlerini ortaya çıkarmaktır.

Yukarıdaki resimler Londra’nın ortasından geçen ünlü Thames Nehri ile Çekya’daki (Prag) Vltava Nehrinin görüntüleridir.

Bu nehirlerin bulunduğu havzalarda milyonlarca insan yaşıyor, kanalizasyon ve arıtma tesisleri oralarda da var. İngiltere ve Çekya’da sanayi tesislerin olmadığını söyleyebilir misiniz?

İngiltere, sanayi devriminin yaşandığı ilk ülkedir.

Ve bu nehirlerin suyu yılın 9 ayı mavi akar…

Bu sulara 1 metreküp evsel ve sanayi atık suyu karışamaz, dökülemez!

Gecenin karanlığında bile yere tükürmeyen insanların kültürünün sonucudur o!

Hafta başında A Haber mahreçli “Büyük Menderes Nehrinde kirlilik, Menderes’e kanalizasyon atığı” başlıklı bir haber yayılandı.  Kasıtlı veya yanlı bir haber olarak değerlendirenlerin olabileceği gibi doğru olarak görenler de olacaktır.

Menderes Nehrinin çok kirli olduğu su götürmez bir gerçektir. Ege Denizine dökülen Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes nehirlerinde de durum aynıdır.  

Sivas Kızıldağ’dan çıkan ve sırasıyla Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Kırıkkale, Çankırı ve Bafra ovalarından geçerek Karadeniz’e ulaşan ülkemizin en uzun nehri Kızılırmak’ta da kirlilik had safhadadır.

Sanırsınız ki, nehirde su yerine ham petrol akıyor!

Görenler doğrulayacaklardır..

Geri kalmışlık, seçmiş olduğumuz kalkınma modelleri, hormonlu kentleşme ve onun doğal sonuçları demek yanlış olmaz.

Salgın ile ilgili yazımda dünyada 3 milyar insanın lavobasının olmadığın söylemiştim.  Bu insanların yaşadıkları ülkelerin isimlerini buraya geçirip o ülkeleri aşağılamanın gereği yok.

Dünya nüfusunun yarıya yakınının yaşadığı bu topraklarda, sağlıklı suyu içebilmenin mümkün olmadığını biliyoruz.

İnsana yakışır şekilde ve sağlıklı iskân şartlarının olmadığını da biliyoruz.

Asya ve Afrika’nın steplerinde yaşayıp yeterince beslenemeyen; et, süt ve yumurta gibi protein içeren temel besin maddelerini tüketemeyen annelerin doğurdukları; cılız bebeklerin, küçük çocukların, ağız ve gözlerinde beslenme yapmak isteyen karasinekleri hatırlayabildiniz mi?

Her insan, her toplum, her ülke, her akarsu, her deniz kendi kaderini yaşamaktadır…

 Bir gün insanlık galip gelecektir. Kendi çıkarlarını, halkın çıkarlarının önünde tutan ve gören politikacılara rağmen; bir gün, kendi geleceklerini belirleyeceklerdir.

Bu konu evrenseldir. Asya, Afrika’da başka, Türkiye’de başka değildir.

Politikacılara rağmen, standardı yüksek bir toplum ve ülkeler kurmanın sevincini elbet bir gün yaşayabileceğimize olan inancım tamdır.

Tersi, insanın tarihsel gelişimine aykırıdır.

Afrikalı bir aydın olan ve zaman içerisinde Kenya’yı uzun yıllar yöneten Jomo Kenyatta’nın,   Kara Afrika’nın uyanması, Afrika birliğinin oluşturulmasına yönelik kurulan bir platformda, batılıların gözlerinin içine bakarak aşağıdaki değerlendirmeyi yaptığını biliyoruz. 

“Batılılar Afrika’ya geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bizim gözlerimizi kapatıp dua etmemizi istediler. Gözlerimiz açtığımızda bizim elimizde İncil, onların ayaklarının altında bize ait topraklar vardı”demişti!

Durum bu,

Bu topraklarda yaşayan insanların gelişimine izin verilmemiş.

Kim vermemiş.

Batılı efendiler!

Aids, dünyaya nereden bulaştı?

Kara Afrika’dan

Ya Ebola?

O da Afrika’dan.

Zamanında oraları sömürge yapan Avrupalılardan bir reçete çıktı mı?

Utanıp, yüzleşebildiler mi?

Şimdi bumerang döndü ve Corona ile efendileri terbiye ediyor.

Böylesine geri kalmış, lavaboları bile olmamış toplumlarda alt yapı, kanalizasyondan söz etmek mümkün müdür?

Üzülerek ifade ediyorum ki, onların; İSKİ, ASKİ, BUSKİ, MASKİ, MUSKİ,… vs. yok ama bir gün olacak beklentileri var. Bu çok masum.

Suçlular kim?

Ellerine İncil’i verip, beyinlere kelepçe vuranlar.

Şükürler olsun ki, yukarıdakilerin hepsi uzun yıllardır bizim topraklarda var ve istenilen düzeyde çalışanlar olduğu gibi çalıştırılamayanlar da var.  Düşünenlere, karar verip yapanlara sonsuz teşekkürler. Bir nesil bunu inşa etmeyi düşünmüş, hayata geçirmiş, arkadan gelen nesillere de rehabilitesi, hatta en modernlerini inşa etmesi ve işletmesi kalıyor.

B…n arıtılması düşüncesi bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmış. Evlerin veya apartmanların bahçelerine fosseptik kuyuları açıyorduk. Biri dolunca yenisini de açabiliyorduk. O yıllarda Vidanjörler filan da yoktu. Bu hem koku yapıyordu, hem de olası bir depremde ev ve apartmanlarımızın mukavemetini azaltıyordu.

B…n, bir boru içinde bir merkeze nakledilip, öğütülüp, çökertilip, klorlanıp insan ve toplum sağlığına zarar vermeden dönüştürülmesi, doğaya yararlı hale getirilmesine batılılar, kanalizasyon ve arıtma sistemi diyorlar.

Bizdeki anlayış ile batılılar çok farklı. Bizde de en yakın nehir veya denize boşaltılmasına deniyor.

Dalyan’da yumurtadan çıkan Carettaların denize yöneldikleri gibi, ne hikmetse ülkemizde de bütün atık suların yönü akarsu ve denizlerimiz oluyor.

Sonra pazara çıkan enginar üretici de “bunlar Gölhisar’ın, pirinç üreticisi de bunlar Bafra’nın” diyerek ürününü öğünerek pazarlıyor.

Elbette suç üreticinin değil, nehirlerimizin suyunu kullanmak bir zorunluluk.

Bizde de tüm projeler, sıfır atık olarak öngörülmüş.

Çalışıyor mu?

Uşak, Denizli, Aydın şehirlerinin havzaya bakan yerleşim yerlerindeki kanalizasyon ve arıtma tesisleri ile organize, organize olmayan sanayi kuruluşlarına ait arıtma tesislerinin sağlıklı çalışıp çalışmadığını, Jeotermal enerji üreten şirketlerin neler yaptıklarını/yapmadıklarını yerel yönetimler, devlet ve devletin denetleyen kurumları çok iyi bilmesine rağmen sorun giderilemiyor.

Enerji üretimine kim karşı çıkabilir. Vahşice üretilen jeotermal enerjinin atıkları ile sanayi tesislerinin atıkları kimyasal atık kapsamındadır.

 Nehirler, kirlilikten bir türlü kendini kurtaramıyor.

Çözüme yönelik olmak üzere, sağlıklı çalışan arıtma sistemlerine örnek bir proje tanıtımı için sizi Amerika’ya götüreceğim.

Yukarıda görmüş olduğunuz gölet, Amerika’da 1 milyon nüfuslu bir kentin 40 bin civarında yaşayanı olan bir ilçesindeki kanalizasyonun arıtıldıktan sonraki halidir. Üstte gördüğünüz köpükler hala oksijen verildiği için oluşan temiz köpüklerdir.

Bu şehirdeki damıtılmış göletlerin çevresi, dünyanın en ünlü ve en çok çalışan golf sahalarına sahiptir.

Dünyanın her ülkesinden insanlar, golf oynamak için oralara geliyorlar.

 Golf sahasına giren sporcular, saat 18.00 de sopaları ve toplarını toplarlar, küçük, iki kişilik arabalarına binerler ve çim saha dışından başlangıç noktasına giderler.  Saat 18.00’de de futbol sahalarının sulandığı tazyikli su sistemlerinde olduğu gibi bütün çimler, arıtılmış kanalizasyonun suyu ile sulanmaya başlar. Bu esnada emekleyen, yürüyen, koşan, bisiklete binen, top oynayan çocuklar, onların anne, babaları ile çaça, mini, Cooper gibi birçok köpek de sahipleri eşliğinde, alacakaranlık çökene kadar çimlerin üstünde vakit geçirirler.

Her meslekten insan,  doktorlar da dâhil…

İnsan sağlığına aykırı tek bir organizma yok. Koku da yok. Aksi olsa, hiç kimse ailesini, çocuğunu ve köpeğini oraya getirebilir mi?

Neden kanalizasyon suyunu sulamada kullanıyorlar diye sorabilirsiniz.

Su kıt. Suyun kaynağı tek ve 350 km. uzaklıktaki Colorado nehri üzerinde kurulmuş Hoover Dam barajıdır. Tıpkı Menderes’in sağ-sol sahil sulama kanallarında olduğu gibi açılmış bir kanalla geliyor. Çok pahalıya malolduğu için suyu ekonomik kullanmanın yollarını aramışlar ve bulmuşlar!

Bunu başarabilmek için elimizden tutan, hayır yapma diyen mi var?

Anadolu’da birçok göl ve gölet kurudu. İklim değişikliğini hepimiz yaşayarak öğreniyoruz. Dünya ısınıyor. Nehirler kuruduğunda çare aramayalım!

Nehirler kuruduğunda bu atıkları ne yapacağınızı kendinize sorduğunuzda, çözüme başlamış olursunuz.

Sanayiciler, Termal Enerji üretenler yasalara rağmen çevreyi kirletebiliyorlar. Demek ki, korkmuyorlar. Devleti de Milleti de sallamıyorlar.

 Hâlbuki birazcık çevre dostu olunması bu işler için yeterlidir. Çevre için para harcamadan vahşice para kazanmak isteyen aç gözlü yamyamlar için şunu söylemek isterim.

Bırakın karanlıkta bile tükürmemeyi, gün boyu gırtlak temizliği yaptıklarına şüphe yoktur.

Çevreye duyarlılık göstermesi gereken kuruluşlarımız içinde şüphesiz ki Yerel Yönetimler de büyük yer tutuyor.

Belediye Başkanlarımız her şeyi bilemeyebilirler. Başkanların oluşturdukları meclislerde her branştan mühendisi bolca görebilmeliyiz.  O meclis üyeleri; Yerel Yönetimlerde çalışan teknik bürokratlar seviyesinde, hatta üstünde teknik bilgi- birikime sahip olmalılar ki,  kamu yararına üretilen tesisler ve onların atıkları, salınımları tartışılmasın…

Nehirlerimizin mavi akması mümkün ve bu bizim kendi ellerimizdedir!

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.