Mağduriyet ve algı

Ahmet KELEŞOĞLU

İnsanoğlu kendi yanlış davranış ve hatalarını legalleştirmek için önce mağdur olduğunu iddia eder. Mağduriyetinin kamuoyunda konuşulur hale gelmesini sağladıktan sonra haklılık gerekçelerini ortaya koyar. Sonra bu gerekçelerini çevresi tarafından kendi lehine olacak şekilde tartışmaya açar. Bu gerekçelerin doğru ve elle tutulur hiçbir yanı yoktur. Aradan geçen zaman içinde bakmışsınız ki, daha önce suç olarak bildiğiniz hatalı ve yanlış davranışlar normalmiş gibi algılanmaya başlanır.

Artık reel durumdan uzaklaşılmış, mevcut durumu normalmiş gibi haklı zeminlere oturtmaya başlamışsınızdır. Hatta gerçek mağduru ve mağduriyetleri görmemezlikten gelmiş hatalı olanı ise mağdur ilan etmişsinizdir. Yukarıdaki açıklama bir analiz olmakla birlikte, insanın yanlış algı oluşturma isteği kamuda maalesef yerini bulmakta. Bu durum kurumlarda siyasi yapılarda ne kadar geçerlidir bilemeyiz.

Kişisel ve toplumsal analizimizin günümüze yansımasından örnekler verebiliriz.

İçinde bulunduğumuz yaşadığımız bu iktisadi dönemde tamda bu çelişkiyi yaşıyor gibiyiz.

TÜİK resmi enflasyon oranlarını yüzde yetmiş olarak açıklarken bağımsız kurumlar farklı enflasyon oranları açıklıyor. Halkımız yüksek enflasyon altında eziliyor.

Acaba halkımız yüksek enflasyon altında eziliyor mu?

Kur korumalı mevduat faizinde, resmi kur ile mevduat faizi arasındaki farkı hazine karşılıyor. Yani halkın parası, yanlış ekonomi politikalar yüzünden tüketiliyor. Hazinenin parası halkın vergilerinden oluşuyor. Halkın devlete ödediği vergiler hazinenin yine halk için kullanacağı paralardır. Burada bir yanlışlık olmasa gerek. Peki bu parayı mevduat sahiplerine vermek ne kadar doğrudur? Burada kim mağdur? Eğer halk mağdur ise bu gerçek midir?

Bir başka konu ise muhalefetin, insanların aç olduğunu bu yüzden mağduriyet yaşandığını söylemesi. İktidarın ise aç insanın olmadığı konusundaki ısrarı. Acaba hangisi doğru. Aç insan var mıdır, yok mudur? Burada mağduriyet mi, algı mı vardır?

Ayrıca insanın aç olması mı gerekiyor?

Sonra açlık neye göre? Ortada görece bir durum var. Herkes sadece ekmekle karnını doyurduğunda açlığını gidermiş mi oluyor? Ayda bir tiyatroya, sinemaya gidemeyen, kitap alıp okuyamayan kişi de kültürel açlık yaşamış olmuyor mu?

Parası olmadığı için memleketine annesini sevdiğini görmeye gidemeyen kişi de hasret ve sevgi açlığı yaşamıyor mu?

Biz hangi gerekçeleri doğru kabul edeceğiz. Artık algı bozukluğu (Sanrı) içine girmek üzereyiz. Algı örneklerini yaşamın tüm alanlarında görmemiz mümkün. Örneğin Hukuk, adaleti tam uygulayabiliyor mu? Ekonomik göstergeler gerçekleri yansıtıyor mu? Enflasyon Hazine bakanının dediği gibi geçici bir durum mu? Örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak bazı elle tutulan gözle görülen gerçekler ekonomik gidişata ışık tutabilir.

Şekerin kilosu 22 lira, bu gerçek.

Çayın kilosu 78 lira olmuş, bu da yaşadığımız bir gerçek.

Çarşı pazar almış başını gidiyor, bu da görünüyor.

Cebimizdeki paranın miktarı belli, o da tamam.

Gittiğimiz yol aynı, yol parası zamlanmış, içtiğimiz çay aynı, ama zamlı. Maaşlara yapılan artış zaten ortada. Bunlar gerçek.

Farklı algı oluşturmak, ve gerçek olmayanı gerçekmiş gibi söylemek ne zamana kadar fayda sağlayabilir ki? Gerçeği biri bize anlatsın.

Hatırlar mısınız?

İstanbul yerel seçim sonuçlarına her şekilde itiraz edilmişti. Öyle ki seçime hile karıştığı, işin içinde örgütsel bir yapının olduğu bile söylendi.

Bu iddiadan hareketle kamuoyuna mağduriyetten bahsedildi.

Bu ne kadar doğruydu?

Hatırlayın, seçim sonuçlarını değiştiren mühürsüz oyları kabul eden, önceki seçimleri resmen iptal eden seçim kurulu değil miydi? Bu durum karşısında mağduriyet dikkate alındı mı?

Buna karşı bir düzeltme yapıldı mı?

Hayır.

Yine hatırlayalım;

İstanbul seçimlerinde İmamoğlu’nun galibiyeti niçin ilan edilemedi?

"Hiçbir şey olmasa bile bir şey oldu" diyen Ali İhsan Yavuz, mağdur edildiklerini mi söyledi, yoksa bu çıkış bir algı mıydı? Hakimlerden ve parti temsilcilerinden oluşan seçim kurulu aynı kurumdu, yerinde duruyordu. Acaba ne olmuştu da açıklama yapılamadı? Sonuçlar kamuoyuyla paylaşılamadı.

Anadolu Ajansı’nın son hamlesiyle verileri dondurması ve her şeyin gün yüzüne çıktığı ayan beyan ortaya dökülmüş iken, ajans neden terslenmişti?

Bunları unutmadık.

Yoksa bu işte bir terslik olduğunun farkına mı varılmıştı? Kaybetme ihtimali hiç düşünülmemiş miydi?

Yine hatırlayınız;

İstanbul sokakları “Teşekkürler İstanbul” pankartları ile donatılmıştı. Anlaşılan günler öncesinden pankartlar hazırlanmış çalışmalar bitirilmişti.

Açıkçası seçilseler de kazanacaklar seçilmeseler de kazanacaklar algısı insanı rahatsız etmekteydi. Bu gerçekten doğru olabilir mi? Bunun algısı nedir?

Kurguya bakar mısınız?

Öyle anlaşılıyor ki, halkın nabzı istedikleri gibi atmamış, kamuoyu ikna edilememişti.

Bir şeyler ters gitmiş olmalıydı. Demek ki, halka rağmen istediğiniz her şeyi yapamazsınız.

Demokrasinin dinamikleri her şekilde kamuoyunun vicdanında yer bulabiliyor ve doğru istikameti toplumlara gösterebiliyor.

Halkın istemediği, kabul etmediği bir sonucu kabul ettirmek imkansız.

Millet iradesinin gücünün üstünde başka bir güç yoktur.

"Bugün ekmeği 4 liraya aldım", bu gerçek.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.