Sayın okuyucular Soma’da meydana gelen elim ve dramatik maden kazasında 301 kişinin hayatlarını kaybetmesi maden tarihinin en acı kaybı oldu. Ayrıca yetkililerin bildirdiklerine göre daha ulaşılamayan iki bölümde ise yüzlerce maden işçisinin mahsur kaldığı bunlara henüz ulaşılamadığı neredeyse bu iki bölümde kalanların kaderlerine terk edildikleri anlaşılıyor.
Soma kömür madenlerinde olanlar için söylenecek ve sorgulanacak söz bulamıyorum.
Bu halkamıza ve işçilerimize ihanetler ve acı olan kötülükler iktidar partisi milletvekillerinin engellemesi ile araştırma önergesi reddediliyor.
Sayın Başbakan ve bakanlar halka doğruları söylemiyorlar.
Yine Sayın Başbakan “kuran kursu öğrencilerinin şehitler için kuran okuduklarını ayrıca diyanet tarafından dualar edildiğini, camilerde Cuma hutbelerinde bu konular hakkında konuşulacağını” buyurmuş.
Ama hiç bu maden ocağı sahibinin hatalarını ve eksiklerini dile getirmemiştir.
301 vatan evladının ölümü yine dini istismar yapılarak yüzeysel tedbirlerle geçiştirmeye çalışılıyor.
Sayın Başbakana göre ölümler bu işin ikiz kardeşi.
Görüyor musunuz beyanatları içi boş bir teselli.
Psikopatlar anne, baba ve evlat gibi çok yakınlarının dışında kimse için üzülmezler.
Topluma karşı sorumluluk duymazlar. Ama buna karşı her türlü yalan ve dolanı yüzleri kızarmadan milletin gözüne bakarak söylerler.
Bu vahim olaya kader deniyor. Bu vurdumduymazlığın aymazlığın ve ihmalliğin faturası hâşâ yüce Allaha çıkarabilirler. Kaderden öte ne var sorusu sorulabilir.
Başbakan da bu yıkıma “Kader” deyip geçmedi mi?
Bu asla kader olamaz bu ihmalin vurduymazlığın bedeli 301 işçimizin canına mal oldu.
Gördüklerimiz ve duyduklarımız kanımızı dondurdu.
Bir kadının “Ahmet Ahmet” diye bağırmasını bütün dünya duydu.
18–20 yaşlarındaki bazı gençler günlerini gün ederlerken yatağın üzerine çarşaf gibi serili dolarları sergilerken. Bu yaştaki Kemalin kömür karası kaderi kötü bir kader gibi karşımızda duruyor.
Sayın Başbakanı protesto eden 20 yaşındaki bir gence Başbakanın “Gel ulan buraya İsrail dölü” diye hitap ederek tokatlaması bir başbakana yakışmayan bir davranıştır.
Yine Başbakanlık müşaviri denen birinin bir protestocuyu tekmelemesi ayıpların ve utanmazlığın daniskasıdır. Bu tablodan utanmasını bilenler utandı. Bilmeyenlerde mutad bahanelerin arkasına sığındı.(Hüseyin Çeliğin saptırması gibi)
Soma’da gördüğümüz her resim karşısında yıkım vardı, hüzün vardı, gözyaşı ve hıçkırıklar vardı.
Ama bir resim daha vardı ki resimde insanı insan yapan özellikler ve ibret alınması gereken bir ders daha vardı.
Ölüm kuyusundan sağ çıkan Murat adındaki duyarlı vatandaşımız ambulanstaki sedyeye yatırılırken hemşire hanıma “ÇİZMELERİMİ ÇIKARTAYIM MI? SEDYE KİRLENMESİN ÇÜNKÜ O SEDYE DEVLETİN MALIDIR”
Duyarlı Murat kardeşim senin çizmelerinden daha fazla
Bizim ruhumuz kaderimiz yapımız kirlendi.
Bizim siyasetimiz, bizim inancımız kirlendi
Bizim onurumuz, vicdanımız, değerlerimiz kirlendi.
Kirli çamur dediğin o yırtık çizmelerin anlımızdan yüreğimizden daha pak daha temizdir.
Keşke bazıları da senin gibi onurlu, duyarlı bir insan ve adam gibi adam olabilseydi.
Tanrı bazılarına makam, mevki ve yolsuzlukla kazanılan servetten önce böylesine temiz ve onurlu bireyler nasip etsin.
Bu ülkede işçiler yürümesin diye alınan önlemler, maalesef işçiler ölmesin diye
Hiç alınmadı.
Katledilen şehitlerimizin mekânları cennet ruhları şad olsun.
Ulusumuzun başı sağ olsum.