İnsanlar doğarlar. Her doğumda tertemiz bir beden ve tertemiz bir ruh haliyle dünyaya gözler açılır. Bundan sonrası ailenin ve toplumun elindedir artık;
İyiler, yalancılar, hırsızlar, hainler…
O çocukları; kendine, ailesine, ülkesine ve insanlığa yararlı olabilecek iyi ve ahlaklı insanlar haline getirmek gibi görevimizin olduğu muhakkaktır. O çocukları akıl ve bilimle buluşturup bir işi, bir hizmeti, bir görevi yapabilecek seviyelere ve daha da üstüne getirmek hedef değilse nedir?
Nedenlerini, faydaların, zararların, taktiğini, tekniğini, stratejisini, jeo stratejisini uzun vadeli olarak görebilmeyi, uygulama zamanını tayin etmeyi öğretmenin/öğrenmenin kime ne zararı olabilir?
Bunu yapabilen devletlerin diğerlerinden ayrıldıklarını hemen görebiliyoruz.
Lafı uzatmanın bir anlamı yok. Konu, devam eden savaş. Hepimizi ve hatta tün dünyayı yakından ilgilendirmeye devam ediyor.
Tam sanayileşmemiş, gaz ve petrol gibi stratejik ürünlere sahip, tarım ürünleri deposu, nükleer gücü de olan bir Rusya var.
Karşısında, bu ürünler olmadan ayakta kalması mümkün olmayan bir Avrupa var. Üretmek için yiyecek, karnı doyduktan sonra da çalışıp üretecek bir Avrupa.
Bu bir alışveriş. Herkesin kazandığı ve mutlu olduğu bir sistem oluşturulmuş. Kimse yedeğini, alternatifini düşünmemiş bile;
Bu alışverişin güven duygusu içinde olmadığını söylemek şık olmaz.
Taviz/kazanç, nimet/külfet ilişkisi üzerinden bunun adını siz de koyabilirsiniz.
Rusya, Avrupa ülkelerine güven ve garanti olsun diye;
Merkel’den önceki Almanya'nın eski başbakanı Gerhard Schröder'in, Rus Gazprom şirketlerinde üst düzey yönetici olarak çalışması, savaşa rağmen devam devam ediyor. Hiç gündem de olmadı ve Rusya’dan Almanya’ya gaz akışı kesintisiz devam ediyor.
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, Rus devlet petrol şirketi Rosneft’in yönetim kurulunda yer almıştı. Gaz akmaya devam ediyor.
Fransa’nın eski Başbakanı François Fillon da Rus petrol şirketi Sibur’da yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmıştı.
Görüldüğü gibi iki başbakan ve bir dışişleri bakanı Rus sisteminde görev yapmış ve yapıyorlar.
Bu bir istihbarat zaferidir.
Demek ki üç ülkenin kamuoyu bunu bir zafiyet olarak görmemiş.
Bu görevler
-Ya para için alınır
-Rusya bu devlet adamları elemanlamıştır.
-Alışverişin güven duyulması için söz konusu ülke yöneticilerinin bilgisi dahilinde olmasındandır.
Sonuç ne olursa olsun, Rusya’nın bu seviyedeki adamlarla çalışması çok büyük bir başarıdır.
Rusya-Ukrayna arasındaki savaş bütün hızıyla devam ederken, Batı’nın Rusya’ya karşı yaptırımları da her gün yeni bir boyut kazanarak, sözüm ona Rusya sıkıştırılmaya çalışılıyor.
Bu durumda Rusya’nın doğalgazı silah olarak kullanması ve Avrupa’ya akan gazın kesilmesi beklenir. Siz bakmayın swift işlemleri durduruldu masallarına. Avrupa’nın ihtiyacı olan gaz ve petrol vanaları açık; bunun karşılığında Rusya’ya ödenmesi gereken gündelik 1 milyar avroluk para muslukları da açık.
İnsanları üşüterek terbiye etmeye kalktığınızda bu ters tepecektir. Ülkenize, tarihinize, sanatınıza karşı var olan birazcık sempati veya sevgi hepten yok olacaktır. Rusya, insanların tamamını karşısına almış olacaktır.
Sizler ki ikinci savaşta 50 milyon insan kaybederek bu günlere geldiniz.
Bunun ne demek olduğunu en iyi Almanlar ve Ruslar bilebilecektir.
Sırf bu sebeple bile Almanya ve Fransa’nın an itibariyle ABD ve İngiltere’den farklı düşüncelere sahip olduklarını tutum ve davranışlardan anlıyoruz. Kıta Avrupası savaş istemiyor.
Yeri gelmişken söylemek zorundayım. İngilizler, Avrupa Birliği’nden kendi iradeleri ile ayrılmadı mı?
Şimdi ne demek oluyor da ABD ile birlikte Avrupa’ya ve dünyaya virüs sokmaya çalışıyorsunuz.
Yıllar önce yapılmış olan taahhütlerin mücbir sebepler dışında yerine getirilememesi diye bir madde de bulunmuyor. İki taraf içinde bağlayıcı hükümler içeriyor. Öyle ki Putin, savaştığı Zelenski’nin oturduğu saraya gaz akışını sürdürüyor. Ukrayna halkının gazını da kesmiş değil.
Bir ülke işgal edildiğinde, işgale direnip mukavemet gösterenler, işgali destekleyenler, bir de tarafsız kalmak isteyenler vardır. Ülkesini terk edenlere ne denir onu ben bilmiyorum ve zor bir konudur o; belki bir daha ülkene, toprağına geri gelmeyeceksin/gelemeyeceksin.
Mukavemet gösterenlerin uyguladığı direnme rejiminin başarısı, kendi halkının desteği ile orantılıdır. İşgal güçleri, işgali benimseyenlerin desteğini alarak işe başlamışsa eğer avantaj sağlamış olmuyor mu? Bunun dışındaki tarafsız kalacağım diyenlerin içinde de barınabiliyorsa, yaşayabiliyorsa direnç uzun sürmez.
Rusya, işgalin başarılı olabilmesi için Ukrayna halkını karşısına almak istemiyor. Bu yüzden Ukrayna’nın gazı kesilmiyor ve asla kesilmeyecektir. Rus askerleri, Ukrayna’da başarılı olabilmek için halkın desteğine ihtiyacı olduğunu bilebilecek tecrübelere sahiptir. Önce Rusya, yıllar sonra ABD Afganistan’dan bu yüzden kovuldular. Vietnam dramı tarihin sayfalarında duruyor. 50 bin ABD askeri anıt mezarlarda yaşıyor. ABD’nin Irak’tan çekilmesi filmlere konu olacak cinstendir. Felluce’de bir camiye doldurulan Iraklı vatanseverler, ABD’nin paralı askerleri Black-Water mensuplarınca patlatılarak öldürülmüştü. İşte bu olay bir dönüm noktası oldu ve Iraklı direnişçiler 5 Black-Water askerini telefon direklerine asarak idam ettiler. Bu olay savaşın seyrini değiştirdi. Black Water görevlileri bu olaydan sonra savaşmak istemediler ve ABD, düzenli ordu savaşıyla Irak’ta barınamayacağını anladı, tası tarağı toplayıp oradan da çekildi.
ABD’nin Irak’tan çekilmesi, halk desteği ile ilgilidir.
Halk desteği olmaksızın hiçbir işgal hareketi başarılı olmaz.
Avrupa’nın gaz ihtiyacının Katar tarafından karşılanamayacağı açıklandı. Kısa vadede sorun çözülemiyor. Rus gazı ve petrolünün alımı sürecek. ABD ve İngiltere’nin etkisinde kalarak NATO da NATO diyen Zelenski, Merkel ve Makron ’un itidal ve zamana bırakma stratejileri arasında sıkışıp durumu bu noktaya getirmiş olmasından Avrupa rahatsız. 7 milyon Ukraynalı mülteciden bahsediliyor. Bizde olduğu gibi Avrupa’daki demografik yapıda değişmek üzere. Bir süre sonra Avrupa’dan çatlak sesler yükselirse şaşırmamak lazımdır.
Ukrayna yönetimi sıkışık, AB ülkeleri de sıkışık. Almanya, Fransa artarak devam eden, edecek olan enerji ihtiyaçlarını Nükleer enerjiye çevirmek veya Rusya’dan gaz alımını sürdürmek ile karşı karşıya. AB’nin lokomotifi Almanya ve Fransa’nın sanayisinin durması demek, Bulgaristan, Romanya ve Balkanlar’daki siyasi dengelerin değişmesi demek olacağını görmek için kâhin olmak gerekmiyor. Almanya’da alım gücünün düşmesi, Polonya elmasına olan talebin düşmesi demektir. Tıpkı Antalyalı domates ve salatalıkların akıbeti gibi
Kırk katır mı kırk satır mı?
Bir ülkeye yapılan işgalin meşruiyet kazanması gereklidir.
Var mı?
Hayır.
Ukrayna halkı direniyor.
Böyle bir işgali öngörmüşler ve buna göre planlama yaptıkların tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Buna göre de mukavemeti başlattılar ve direniyorlar. Orantısız bir güç var. Gittiği yere kadar!
Benim ülkem ve devletim, meşruiyeti olsun veya olmasın bir gün işgale maruz kalabilir mi?
Her ülkenin işgale karşı kendini koruma refleksinden hareketle hazırlamış olduğu mukavemet, direnme ve savunma planları vardır.
27 Mayısları, 12 Martları, 12 Eylülleri yapa yapa ülkemizi güçsüz duruma düşürüp 15 Temmuz ile birlikte parçalamaya yönelik planlarını hayata geçirme noktasına geldiğini bildiğimiz ABD’nin, ülkemize yönelik işgal planları vardır ve bu isteği ihtiras seviyesindedir.
Kozmik Oda’yı hatırlıyor musunuz?
Namusumuz olan o odaya girildi. O odada, işgalin bertaraf edilmesine yönelik devletimizin planları da vardı. Kurulu bir Türk Hâkimi, düzmece ve organize bir konuyu araştırmak için işte o odaya girdi ve sipariş sahiplerinin ihtiyaç duydukları bilgilerin fotoğrafını çekti
Elbette ki gözüyle!
Siyaset erbabının, bir hâkimin kendi ülkesinin Kozmik Odasında gözü varsa eğer plan yapmanın alemi var mıdır?
40 yaşında 40 milyonluk ülkeyi idare eden bir tiyatrocu, direnişin sembolü oldu. Başarı hikayesine ne yazalım.
Savunma planlarını Rusya’ya vermeyen siyasetçi ve hâkimin olmadığı ülkenin başarısı demek yanlış olmayacaktır.
Rahmetli Kamuran İnan’ı yıllar önce bir konferansta dinlemiştim.
“Ülkemizin hırsızı çok, yalancısı çok bir de haini çok” demişti!