“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” türünden bir yazı atalım bize ayrılan bu köşeye.
Bütün dünyayı üzen depremin asıl yıkıntılarını hem maddi hem de manevi olarak yeni yeni hissedeceğiz.
Toz duman koşuşturmaca onca hengâmeden görüp fark edemediğimiz farkında olamadığımız durumlar, asıl yıkımlar yavaş yavaş çıkıyor ortaya. Birçoğumuzun bildiği şu atasözünde anlatılmak istenildiği gibi…
“Koyun can derdinde, kasap et derdinde.”
Binler, on binlerce gönüllünün yaş yağmur, soğuk demeden bir can kurtarabilmek adına hiç bir şartsız, hiç bir ön yargısız canla başla çalışırken bazı tarikatların sahipsiz çocukları kimseye bilgi vermeden götürdükleri duyumları, bu tarikatlara deprem bölgesinde tanınan bazı ayrıcalıklar konuşulmaya başlandığı sırada Diyanet’ten gelen açıklama ne yazık ki talihsizlik, şansızlıktır. Vicdanları yaralamış, kanatmıştır.
“Depremde evlatlık edilenle evlenilebilir” açıklaması gerçekten de “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” söylemini akla getirmektedir. Cenazelerin bulunamadığı, enkazların kaldırılamadığı bir durumda bunların konuşuluyor olması ayıptır abestir. Akılcılıkla, kaderciliği ayırt edemeyen toplumlarda bu tür afetler her zaman can almaya devam edecektir.