İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Biyoteknoloji Kulübü’nün düzenlediği II. Biyoteknoloji Sempozyumu ile birlikte konusunda uzman akademisyenler ve üniversitelerin ilgili bölümlerinden öğrenciler bir araya geldi.
Üniversite’nin Alev Ofluoğlu Konferans Salonu’nda yapılan sempozyuma konuşmacı olarak Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tunç Akkoç, Haliç Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ayyub Ebrahimi, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ali Akpek ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Adnan Ayhancı katıldı. Kök hücre ve 3D yazıcılar ile kullanılan yapay kan üretimi konularının başlıklar halinde ele alındığı etkinlikte ana tema olarak da “Hücreden-Organa” konusu konuşuldu.
Sempozyum, gelişen yeni teknolojilerle birlikte biyoteknolojinin özellikle sağlık alanında yapmış olduğu yenilikleri öğrencilere aktarmak ve biyoteknolojinin geleceği ve etkilediği alanlar hakkında öğrencileri bilgilendirmek için düzenleniyor. Geçen yıl ilki düzenlenen etkinlik bu yıl da ikincisini düzenlenerek geleneksel hale getirilmeye çalışılıyor.
Özellikle “Hücreden-Organa” başlığı altında toplanılmasının sebebi olarak şuanda dünyada bu konu ile ilgili olarak önemli çalışmaların olduğunu söyleyen İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşegül Topal Sarıkaya Türkiye’nin de bu konuda daha başlangıç aşamasında olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Ayşegül Topal Sarıkaya aynı zamanda, “Dünyada kök hücreden organa gitmenin amacı özellikle organ nakillerinde, organ bekleyen hastalara şifa olmak üzere çok yoğun çalışmalar yapılıyor. Başarılı hikâyeler ve örnekler mevcut ama bu sayıların artması gerekiyor. Çünkü kök hücreden geliştirilmişte olsa organı nakil ettiğiniz zaman vücudumuzun buna karşı bir savunması olacaktır. Bu savunmanın galibi organ olmak zorunda. Yoksa geliştirdiğiniz organın bir hükmü olmayacaktır. Vücudun bunu yabancı bir materyal olarak reddetme durumu olacaktır. Bu amaç çerçevesinde tedavi amaçlı kullanılmak üzere çok yoğun çalışmalar var. Kök hücreden organa konusunu Türkiye’de bir ucundan yakaladı. En azından yurt dışı ile ortak çalışmalar yapan üniversitelerimizde gruplar var. Fakat biyoteknoloji alanında Türkiye’de de çok önemli çalışmalarımız devam ediyor” dedi.
“Biyoteknoloji sadece sağlık alanına değil, çevreden gıdaya birçok alana uzanıyor”
Biyoteknolojinin bu kadar önemli olmasının sadece sağlık alanında değil birçok alana olumlu gelişmeler katmasından dolayı olduğunu da vurgulayan Ayşegül Topal Sarıkaya, “Biyoteknoloji sadece sağlık alanında değil aynı zamanda çevre biyoteknolojisinde kirliliğin arındırılmasında, biyomadirasyon dediğimiz çevre kirleticilerinin biyolojik olarak ortadan kaldırılmasında da etkili. Bunun yanı sıra bilgisayar mühendisliğinde biyoinformatik adını verdiğimiz yeni bir alan oluştu. Bu alanda da canlılıkla ilgili bilgilerin özellikle DNA bilgilerimizin bilgisayar ortamında karşılaştırılması ve ürünlerinin bilgisayar ortamında kontrol edilmesi özel yazılım programları ile gerçekleşiyor. Gıdada ise ekmek mayası üretiminden, peynir ve yoğur yapımı bile biyoteknoloji ile alakalı” diye konuştu.
Gelecekte biyoteknoloji hangi alanları nasıl etkileyecek?
Yıllar sonra bilimin gelişmesi ile birlikte ilerleyen biyoteknolojinin özellikle sağlık alanında çok ilerleyeceğini de söyleyen Topal Sarıkaya konu ile ilgili olarak, “Ağırlıklı olarak sağlık alanında, özellikle gen terapisi konusunda ve kök hücrede çok büyük bir atılım var. Bunun dışında bir de enerji konusunda çok yoğun çalışmalar yapılmakta. Dünyada enerji kaynaklarının tüketileceği konusunda bilgiler oraya çıktıkça yenilenebilir enerji kaynaklarının oluşturulması için biyolojik materyallerden faydalanılması konusunda yoğun çalışmalar devam ediyor. Dolaysıyla biyoteknolojinin geleceğinde ağırlıklı olarak sağlık ve enerji alanlarını görüyorum. Tabi diğer alanlarda da çok farklı şekilde ilerleyeceğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Sarıkaya sözlerine şu şekilde devam etti;
“Kök hücreden organa gitme konusunda daha yolun başındayız fakat bununla birlikte ilerleyen bir başka konu daha var; gen terapisi. Gen terapi de gelecekte çok ilerleyen bir başka konu olacak yani, sağlıksız geni çıkaracaksınız yerine sağlıklı geni koyacaksınız. Bu gerçekten insan sağlığı için çok olumlu bir gelişme.”
“Mitolojiden itibaren insanlar ölümsüzlüğe çare bulmaya çalışmışlar. Ölümsüzlük demeyelim de sağlıklı yaşlanma olarak nitelendirirsek daha iyi olur. Zaten ölüm yaşı bilimle birlikte ilerledi. Bu gelişmeler doğrultusunda kök hücreler ile bütün vücudumuz yenilenebilir mi diye düşündüğümüzde açıkçası ben de çok uzun yıllar ötesini göremiyorum. Fakat bu çok zor bir şey. Çünkü organlarımızın her biri birbirleri ile bağlantılı bir şekilde çalışabiliyor. Bu koordinasyonu ve organizasyonu sağlamak da çok kolay bir şey değil.”
“Türkiye biyoteknoloji alanına yatım yapmalı”
Sarıkaya son olarak da çalışmaların daha da ilerlemesi için yatırımların arttırılmasını ifade ederek, “Biyoteknoloji Türkiye için yeni bir konu değil aslında fakat bu konuda araştırmak ve geliştirmek için çok daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki üniversiteler olarak çok iyi eğitimler verdiğimizi düşünüyorum. Bu yüzden de başarılı öğrencilerimiz gelişiyor. Fakat daha sonradan kısıtlı imkanlardan dolayı kendilerini yurt dışında geliştiriyorlar. O yüzden onların ülkemiz içinde başarılı olmalarını sağlamalıyız” diyerek sözlerini tamamladı.