Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanda sadece Kıyı Kanunu’nda sayılan; iskele, liman, yanaşma yeri, köprü, menfez, tuzla, kayıkhane gibi kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı koruma amacına yönelik yapılar imar planında gösterilmek suretiyle yapılabilir. Kıyılarda bu yapılar dışında herhangi bir yapı yapılması kanunen mümkün değildir. Kanun, kıyı kenar çizgisinden sonraki en az 100 metrelik kuşağı sahil şeridi olarak belirlemiştir. Sahil şeridini ilk 50 metre ve ikinci 50 metre olarak belirlemiş ve buralardaki yapılaşmaya da önemli sınırlamalar getirmiştir.
Kıyıların doldurulması ya da bataklık halini almış kıyıların kurutulması suretiyle arazi kazanılması, Osmanlı’dan itibaren yasal düzenlemelere konu olmuştur. Cumhuriyet döneminde de bu şekilde kazanılan arazilerin ilgilisi adına tesciline izin verildiğini ve hatta bazı dönemlerde bu tescilin bedelsiz olarak yapılacağının düzenlendiğini görüyoruz. 1972 yılında özel hukuk kişilerinin denizden doldurma ve kurutma yoluyla toprak kazanması kaldırılmıştır. Halen yürürlükteki Kıyı Kanunumuz da doldurma kurutmaya sadece kamu yararının gerektirdiği hallerde izin vermiştir.
Kıyılarda doldurma, kurutma, ihya, işgal, kadastro yoluyla mülkiyet kazanılmasını öngören düzenlemelerin yanı sıra turizm teşvikleri ve imar afları da kıyılarda mülkiyet oluşumuna yol açmıştır.
İmar Barışı olarak bilinen 2018 tarihli düzenleme de kıyı alanlarının mülkiyetini vermese de kıyılarda kaçak olarak yapılan yapılara izinli yapı statüsü kazandırarak sahiplerine mülkiyet hakkı vermiştir.
Bu alanlarda yapılan kadastro çalışmalarında taşınmazlar genellikle tutanağın tutulduğu tarihteki zilyetlerinin adına tescil edilmiştir. Tutanaklar kesinleşerek ilgililerine mülkiyet hakkı bahşediyor. Bu suretle kıyıdan ciddi miktarda mülkiyet kazanımı olmuştur.
Kıyılardaki tapuları iptal edilip de iç hukukumuza göre tazminat alamayanlar davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımıştır. AİHM’in kıyılarda iptal edilen tapularda mülkiyet hakkı ihlali nedeniyle Türkiye’yi tazminata mahkum etmesinin ardından 2007 yılı itibariyle iç hukukumuzda da tapusu iptal edilen kıyı alanlarının sahiplerine tazminat ödenmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir. Tazminat ödenmesi gerekince kıyılarla ilgili tapu iptali davalarının açılması durdurulmuştur. Bu gelişmenin ardından özel mülkiyete yasaklanmış ancak tazminat ödenmek istenmediği için tapusu iptal edilmeyen, dolayısıyla hala alınıp satılabilen çok sayıda kıyı alanı kalmıştır. Kıyılardaki yapıları da kapsamına alan İmar Barışı gibi kanuni istisnalar bu muammayı daha da büyütmüştür. kıyılardan faydalanmanın bedelsiz olması gerekir.
Ancak kıyılar kalıcı ya da sezonluk olarak işgal edilmişse Milli Emlak tarafından işgalcisinden ecrimisil alınabilir. Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu için yönetimi Milli Emlak tarafından yapılır.
Kıyılarda kesin yapılaşma yasağı vardır. Kıyılar devredilemez, haczedilemez, işgalcisi tarafından zamanaşımı yoluyla kazanılamaz. Özel mülkiyete konu olamayacağından başkaca yollarla da edinilemez. Kamu kurumları da kıyıların mülkiyetini talep edemez. Kıyıların kamulaştırılması da mümkün değildir. Kıyılar özel mallardan daha ağır yaptırımlarla daha farklı biçimde korunur.
Özel mülkiyetin başlayacağı alanın sınırını çizmesi nedeniyle “kıyı kenar çizgisi” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nezdinde kurulan bir komisyon tarafından tespit edilir. Bu çizgi deniz kenarındaki orman, mera gibi kamu mallarının sınırını çizmesi bakımından da önemlidir.
Komisyon, incelemesi sırasında su hareketlerinden kaynaklanan unsurların sonlandığı noktayı tespit eder. Belli bir derinliğe sondaj yapılır ve deniz kabuklularının kalıntılarının bittiği ve toprağın başladığı nokta kıyı kenar çizgisi kabul
1990 tarihinde yürürlüğe giren ve halen de yürürlükte olan Kıyı Kanunumuz sahil şeritlerine yer vermemiştir. Sahil şeritleri, Kıyı Kanunumuza 1992 yılında yapılan bir ekleme ile korunmaya başlanmıştır. Kanun sahil şeritlerini ilk 50 metre ve ikinci 50 metre olarak tanımlamaktadır.
1992’den önce yapılan imar planlarında sahil şeridi bulunmamasından kaynaklanan belirsizliği Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ortadan kaldırmıştır. Buna göre 1992 yılından önce yapılan ve sahil şeridi içermeyen imar planlarından kaynaklanan yapılaşma hakları, planlanan alanlarda “kısmi yapılaşma” bulunması durumunda kazanılmış hak sayılacak ve geçerli kabul edilecektir. 1992’den önce yapılıp da halen yürürlükte bulunan imar planlarına dayanılarak günümüzde de sahil şeritlerinde yeni ruhsatlı inşaat yapılabilmektedir
1992’den sonra yapılan planlarda sahil şeridinde yapılaşma çok kısıtlıdır. İlgili idarelerce yapılacak planlarda sahil şeritlerinde park, yeşil alan vs. oluşturmak zorunlu bulunduğundan idareler kamulaştırma yükümlülüklerini arttırmamak için genellikle sahil şeritlerini asgari standart olan 100 metre’den daha fazla belirlememektedir. Ülkemizde neredeyse tüm sahil şeritleri 100 metre olarak belirlenmiştir.
Baraj göllerinde ve suni göllerde sahil şeridi yoktur.
Türkiye'de mülkiyet hukuku yönünden kıyılar; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 43. maddesi ve Türk Medeni Kanunu'nun 715. maddesine göre 'devletin hüküm ve tasarrufu altındaki' yerlerdendir. Böylesi alanların belirli bir zümre veya kişi mülkiyetine konu olması mümkün değildir.
Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir: Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
"Yüzen ev" yapılsa bile bunların yasal dayanağı yoktur
100 metrelik sahil şeridi mesafesinde herhangi değişiklik yapılmazken, Kıyı Kanunu'ndaki 50 metrelik yapı yaklaşma mesafesi uygulama yönetmeliğine eklenmiştir.. Bu kapsamda, kıyılarda ilk 50 metrede sadece halkın kullanabileceği yaya yolu, gezinti ve dinlenme alanları ile rekreaktif alanlara izin verilecektir.
Sahil şeridinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yapı yaklaşma mesafesi içerisinde kalan alanlar uygulama imar planı ile gezinti alanları, dinlenme ve bu Yönetmelikte tanımlanan rekreaktif alanlar ve yaya yolları olarak düzenlenebilir.– Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Ancak Devlet, kamu yararı gözetilmesi şartıyla bu alanları işletmelere verebiliyor. Mevzuata göre bu işletmeler denize en fazla 50 metre yaklaşabilir ve halkın denize girişini engelleyemezler..
Ama bu beach club’lar resmen denizin üstünde. İnsanların yoldan denize ulaşımı tamamen kesmektedirler.. Kapıya güvenlik koyup geçmek isteyenlerden haraç keser gibi para istemektedirler..
Bakın, mesela, Antalya’daki Adrasan halk plajındaki şezlong ve şemsiyeleri Kumluca Belediyesi işletiyor. Kumsal üzerinde herhangi bir işletme yok; bakkal, büfe ve restoranların denizden yeteri kadar uzakta olması kuralı gözetilmiş. Her şey normal piyasa fiyatıyla satılıyor. Plajda şezlong ve şemsiye için beş lira alınıyor. Aslında ücretsiz olmalı az miktar olunca ses çıkaran olmuyor.
Deniz kenarlarını parselleyen ve vatandaşların deniz en yararlanmasını engelleyen mafiamsı yapılara aslında bu işletmelere göz yumanlar bizzat devlet ve belediyelerdir.. beach club mafyalarına bulaşılmaz ve bu yapılara kıyılara yasalara aykırı şekilde ihale edilerek verilir.. Böylece sahil kenarlarına giden vatandaşlar kumsalın bir kenarına oturmak için zorunlu para öderler.
Beach club’larin istedikleri fiyat ve ücretlere itiraz da edilmez. Buraları nedense kontrol de edilmez. Ya buralara gitmeyeceksiniz ya da istenen fiyat ve ücretleri ödemek zorunda kalacaksınız .Tekel oldukları için. tatilcilerin fazla alternatifi yoktur..
Ülkemizde birçok sahil şeridi, oteller, tatil köyleri, özel siteler, kamu şirketlerinin dinlenme tesisleri ve özel beach'ler tarafından parsellenmiş durumdadır. Halk plajlarındaki şezlong mafyası da buralara hakimdir. Oysa Kıyı Kanunu madde 5'te 'kıyılar halkındır' diye yazıyor: "Kıyılar, evletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir."
Kanuna göre işletmecilerin herhangi bir yapısı ile deniz arasında minimum 50 metre olması ve buranın boş kalması da gerekir.
Otel, site, beach vs. ne olursa olsun sahili bir çit, tel ya da demir kapı ile kapatamaz! Ama yaşamda kanun uygulanmıyordur.. Avrupa'da, ABD'de kumsallar oteller ya da özel beach'ler tarafından parsellenmiyor. Belli küçük alanlarda şezlong var .O da siz isterseniz kiralıyorsunuz!
Bu belediyeler çoğu sahil şeridini özel işletmelere bırakmış durumdalar.! Çünkü belediyeler özel işletmecilerden ciddi işgaliye geliri elde etmektedirler.
Ama buralarda da bazen kuma havlu serecek ya da sandalyenizi açacak yer olmuyor! Çünkü bir çok kumsal şezlonglarla kaplı. Oysa Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 154'üncü maddesi 'hakkı olmayan yere tecavüz' suçlarını düzenlemektedir..
Ben Kuşadası’nda kaymakam vekilliği yaptım. Kıyılara şezlong koyan mafyamsı adamlar burada da sahili tutmuşlardı.. Bir gün kadınlar plajına gittim. Havlumu kumsala yaydım. Beş dakika sonra başımda iri kıyım dört kişi belirdi. “Burada şezlong ve şemsiye kiralamak zorundasınız” dediler. Burası halkın plajı istediğim yere otururum dedim. Beni tanımamışlardı. “Oturamazsın” dediler. Telefonla emniyet ve belediyeyi aradım. Az sonra polis ekibi ve zabıta memurları geldiler. Bu adamlar şezlong almam için benden para istediler. Bunları emniyete götürün, haklarında işlem yapın. Şezlongları da üst tarafa taşıttın dedim. Adamlar efendim tanıyamadık dediler. Şezlongları kumsalın kenarına taşıttım. Vatandaş isterse öyle kiralayabileceklerini söyledim. Sahildeki vatandaşlar önce konuyu anlamadılar sonra alkışlamaya başladılar. Emniyete gidince de ifadelerini aldırıp Savcılığa verdim.
İngiltere'ye Bournemoot şehrine gittim dil öğrenmek için dokuz ay kadar orada kaldım. Şehrin okyanusa kıyısı vardı. Kilometrelerce sahil vardı. Kumsalda bir tane şezlong yoktu. Sahilin kenarında belediyenin gözetiminde olan yerden isterseniz az bir ücretle kiralayabiliyordunuz. Sahilde kameralar vardı. İnsanları rahatsız edenleri hemen polis ekipleri alıp götürüyorlardı.
Sahillerimizin bu tür mafyamsı oluşumlardan kurtarılması lazımdır.
Didim'de üniversite sosyal tesislerinde kalıyorduk. Üniversite tesisinde kalanlardan şemsiye ve şezlong ücreti alınmıyordu. Diğer vatandaşlardan para isteniyordu. Almanya’dan gelen vatandaşlar vermemek istediler. Burası halka açık bir yer dediler. Hemen etraflarını mafyanın adamları sardı. İtişip kakışmaya başladılar. Az sonra polis geldi. Burasını belediyeden kiraladık. Şezlonglar ve çadırlar bizim onları kiralıyoruz dediler. Polisler bir şey yapmadan ayrıldı. Ücret ödemek istemeyen vatandaşlar da uzaklaştı. Bu gasp ve haksız kazanç hemen durdurulmalıdır. Adamlar sahilin bir yerine de prefabrik bir kulübe kurmuşlar. Orada da gıda ve içecek satıyorlardı. Markette 2 lira olan su burada sekiz liraydı. Ayni şekilde Didim’de de bu oluşumlar var. Halk ücret vermemek için Altınkum sahilinde adeta kucak kucağa çadır açıyor. Güvenli değil. Bu yüzden gelenler arasında kavgalar da çıkıyor.
Anlatmak islediğim sahiller halkımızın kullanımına ücretsiz açılmalı ve mafyamsı oluşumlar temizlenmelidir. Halkın bu özgürlüğüne engel olanlar hakkında da yasal cezalar ağırlaştırılmalıdır.