“Sıkıntı bir değil ki, Dünya derdi bir yanda, bahçıvanıma dadanan kaplumbağa ve tavşan derdi öte yanda, fasulye, biber ve domatesi hallettiler” diyerek dertlendi rahmetli amcam.
Bu bahçe, yağmur sularının ortada büyük bir oyuk meydana getirdiği için “Bozuk Tarla” diye anılırdı. Amcam keçi, ben de defalarca inek otlattığım bir yerdi. Yan tarafta baharın son günlerine kadar akan bir derecik vardı. Çitle çevirdi, ağaçlar dikti, bir köşeyi bahçıvan olarak düzenledi. Sonra kaplumbağa ve tavşanlar dadandı…
Buralarda kışın günlerce yağmur yağar, dağın tepesinden, kayanın aralığından, küçük vadilerden, koyaklardan kaynak suları akar, dereler gürüldeyerek, büyük göller meydana getirir. Zeytine, tarlaya, hayvan otlatmaya giden yanına hiç su, testi, bardak almaz, her taraftan su akardı. Zaman değişti, devran döndü, sular kurudu, suya, hatta yeşile hasret kaldık, kalıyoruz.
Bahçedeki bütün kaplumbağaları topladık, kırmızı boya ile sırtlarını işaretledik. Bizi seyreden Süllü Amca, “Erkeklere mavi, ötekilere kırmızı boya sür” dediğinde ciddi mi diyerek bir an baktım. Yirmi kadar kaplumbağayı iki çuvala koyarak arabanın bagajında Lalelik Deresi yakınına bırakıldığında, önce biraz bekledikten sonra ne tesadüf ki, hepsi geldikleri yöne, bahçeye doğru baktılar ya da bize öyle geldi. Biraz sonra o yöne doğru yöneldiklerinde amcamı sıkıntı bastı, “acaba çok mu yakına bıraktık, Yapılı düzlüğüne mi bıraksaydık” dediğinde orada mahalleden tepki gösteren olabilir deyince haklısın dedi.
“Bizim tarladan, Lalelik Deresine kaplumbağaların sadece tayinlerini çıkardık” derken gülümsüyordu…
Daha sonraki günlerde yolda, düzde, yaylada, köyde gördüğümüz her tekneli dayı kontrole tabi oldu. Köseler mezarlığı yakınında kırmızı boyalı bir kaplumbağa görülür. Sonra ki günlerde Molla Mehmet Armutluğunda iki kaplumbağanın daha bahçe istikametine yöneldikleri anlatıldı. İşin cılkı çıkar gibiydi. “Buğdaylıktan bahçe istikametine doğru üç kaplumbağanın bitişik nizam yürüdükleri görüldü” şeklinde sohbetlere tanık olduk.
Kaplumbağalar şimdilik tamam…
Tavşanlar var sırada…
Bir gün halaoğlu Veysel ile amcamı bahçesinde ziyarete gittik. Yengem Antalya’da torun bakıyordu. Sabah erkenden kalktık, amcam elimize birer tüfek tutuşturdu. Bizi yerleştirdi, gösterdiği yerden asla ayrılmamızı tembih etti. Arap dediğimiz tazısını bıraktı. Arap “hav hav” diyerek yakınımızdan geçti. Tavşan aynı yerden geçerek, tazıyı şaşırtıyor, derken Veysel sıkıldım beklemekten diyerek yanıma geldi. Amcam Veysel arkana bak dedi, bizim Arap önüne kattığı tavşanla kuzen Veysel’in oturduğu kayacığın yanından havlayarak geçiyordu.
Amcam bağırdı bize,
“Buraya gelin sizinle ava çıkan adamda kabahat” diyerek sitem etti.
Tavşan kurtulduğu için gizliden seviniyordum.
Amcamın direktifleri ile çay koyduk,
Rahmetli pek severdi böyle kumanda etmeyi.
Çocukluğunu, avcılığını, atıcılığını, gençliğini anlattı.
Yeğenleri ile olmaktan mutlu olduğunu hissettiriyordu...
Özlüyoruz bre seni koca adam…