Bu satırları keşke yazmasaydım...
Şu iki gün içinde, Nazilli'de bir restoranda tüp patlaması sonucu hayatlarını kaybeden yedi masum vatandaşımızın acısı, biri ağır beş tane de yaralı vatandaşımızın durumu bütün hemşerilerimizin yüreğini yaraladı.
Ha keza, İzmir'deki vinçin iş kazası sonucu beş kişinin vefatı ve yaralılara ilgili üzücü, acı haberler halk olarak hepimizi çok üzdü.
Vefat edenlere Allah'tan rahmet dilerken, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Arka arkaya devam eden acı olaylardan biri de eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç Dr Sinan Ateş 'in hain bir saldırıyla gupe gündüz, caddenin ortasında kurşunlanarak öldürülmesi....
Hepimiz insanız....Can taşıyoruz....
Ve rahmet Rahmana kavuşanlar da bir can, bir insan....
Keşke ," ÖLÜM" gibi, çok soğuk bir ilahi gerçekle ilgili cümleler kurmasaydım!
Keşke, okuyucularına 2022 yılının bitmek üzere olduğu son gününün, son saatlerinde sağlıklı, umut dolu, pozitif haberleri konu alan yazılar yazabilseydim...
Kocaman bir keşkeden başka, bizim irademiz dışında gelişen kahpe tuzaklar, hain planlar karşısında masum insanlar ne yapabilir ki...!
Ülkemiz üzerinde oynanan bu kirli oyunların bedelleri bir takım meçhul suikastlar, garip cinayetlerle bedeller ödemedi mi?
Bu toprakların halkın haklı sesi, Uğur Mumcu, Kemal Fedai Coşkuner, Necip Hablemitoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu ve niceleri…
Bu milletin, bu ülkenin yetişmiş, donanımlı yurtsever insan kaynakları... Aydınlar, yazarlar ve siyasi liderler!
Biz bu oyunu, bu filmi kaç kere görmedik mi?
Seyretmedik mi?
Yeter artık demedik mi?
Demek, bu ülke üzerine oynanan oyunlar, kahpe, sinsi pusular yetmemiş....!
Bir yaralı yürek...
Şairin ifadesiyle;
“Çelik bile sert değil,
Gör ki düşman mert değil,
Ölürüz de dert değil,
Üzer kahpe pusular...”
Evet dostlar, değerli okuyucular!
Milletçe hepimizi üzen, yürekten yaralayan bir kahpe saldırı sonucu şehit edilen, bu milletin evladı Doç. Dr. Sinan Ateş kardeşimizin şehadet haberini duyuyoruz...
Ankara'daki ofisinden çıkarak, Cuma namazına gitmek üzereyken, motosikletli iki hainin kurşunlarıyla can verdi.
Geride muhterem eşi ve iki küçük kız evladı...
İki çocuğumuz babasız kaldı....
Başımız da eşini kaybetti....!
Türkiye'de vatan sevdalı, genç, yiğit bir dava adamını, bir bilim insanını kaybetti...
Geçmiş dönemlerde Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapan, Ülkü erlerinin Başkomutanını, bir liderini kaybetti.
Gerçekten bu haince planlanmış bu saldırıya çok üzüldüm...
Ve çok çok düşündürücü buldum...
Bilhassa;
Bu milletin kardeşliğine, birlik ve beraberliğine, huzuruna dinamit koymak isteyen, bir sürü hain çıfit görev başında.....
Din, mezhep, renk, ırk, cins, inanç ve ideolojik sosyal katmanları… Fay hatlarını, kırıklarını yeniden sahneye koyma oyunları endişesini duyuyoruz.
Çünkü bu Sinan Ateş kardeşimiz;
Eline silah alan değil, eline kalem alan, kitap alan, kitap okuyan, araştıran donanımlı bilim insanı bir kardeşimiz...
Şahsen benim ne bir görüşmem, ne de bir muhabbetim oldu. Sadece, Balkanlar'da yaptığı bir araştırma tarihi çalışmalarıyla ilgili Makedonya 'da yasayan Oğuz boyu, Anadolu'dan gitme öz be öz Türk olan ve Türklüğünü kaybetmemiş Türk boyu soydaşlarımızla yaptığı röportaj ilgimi çekmişti.
Bir de Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk 'un atasının, dedesinin doğduğu topraklardaki evlerine olan ziyareti....
Atalarına duası....
Ve Balkanlar’dan, Evladı Fatihan diyarından Türkiye'ye selamı...
Böylesine inanmış, kültür ve gönül elçilerini görünce, gönül ve kültür coğrafyamızda ki kültür hizmetlerinden gurur duydum....Çok mutlu oldum.
Yalnız bir şey çok dikkatimi çekti.
Bugün 31 Aralık C.tesi günü Bursa Ulu Cami'de öğle namazına müteakip kılınacak cenaze namazı sonrası, bu kutlu dava için canlarını veren, şehit olan Yusuf İmamoğlu, İsmail Gerçeksöz’ün yanına, Emir Sultan Mezarlığındaki ebedi istirahatgâhı olan çok sevdiği vatan topraklarının koynuna yattı...
Yüzlerce....binlerce şehit ülkü erleri gibi...
Allah rahmet eylesin... Mekanın cennet eylesin. Ruhu şad olsun....
Ama dikkatimi çeken bir şeyden bahsetmiştim ya...
Çok hassas, kritik bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde; partilerden, sivil toplum örgütlerinden olayı kınayan bir açıklama gelmedi. Var olan da cılız kaldı. Ancak sosyal medyada tanıyan sevenlerinden başka etkili bir tepki görmedim.
Uğur Mumcu'nun Ankara'da 1993 yılının ilk Ocak ayının haftasında, kahpece planlanmış bir suikastla vahşice öldürüldüğünü bilmiyoruz...
Ben de o gece eşim ve çocuklarımla birlikte Ankara'ya geliyordum.
Her yeri polis tutmuş...
Bütün sokaklar, kavşaklar...
Her yerde, dur kalk. Aramalar.
Kalacağımız otele iki saatte ulaşamamıştık....
Bir Aydın katledilmişti ...
Bütün sevenler, cinayet yerine karanfiller koymuş, mumlar yakmıştı...
Ha keza, Hrank Dink için, “Hepimiz Hrank Dink’iz, Hepimiz Ermeniyiz ...” sloganları her yeri inletiyordu.
Bir Ülkü Devi, büyük bir dava adamı Muhsin Yazıcıoğlu geldi geçti bu dünyadan....
O' nun şehadeti, Türkiye'de ben insanım diyen bütün yürekleri yaktı....!
O Sivas Yiğidosu....
Anadolu Alpereni nasıl zulümlere, kahpe FETO arttıklarıyla bu vahşetin işlendiğini, bütün Türkiye öğrendi....
Bu cinayetin de bir an önce aydınlanması ve hukuk önünde hesap sorulması en acil dileğimizdir.
Bu toplumsal acıyı keşke yazmasaydım....
Yeni yıla, yeni umut, yeni hayaller içinde girmeyi beklerken, sizleri keşke uzmeseydim....
Keşke bu ölümler yaşanmasaydı...!
Tarihin, yaşadığımız coğrafyanın bu büyük Türk Milletinin bu vatan topraklarında bağımsız, özgür yaşama mücadelesinin bedeli olsa gerek....
Şair de;
“Bu kahpe oyunu biliyor ve kahroluyor...
Şu dizeler ağzından...
Yaralı yüreğinden dökülüyor;
Duy beni!
İşit beni! Dinle beni!
Köle namlulu köle yüreklerin hedefindeyim.
Öldüğüme değil hayıflanmam!
Yosmaların çarşısında yaşlanmışlığıma yanarım....! "
Kalın sağlıcakla.