Yazının sonunda izleyeceğiniz videoda yüksek iman ve şuur Maraşlının zaferinin özü ve manasını ifade etmeye yeter de artar bile.
Birinci Cihan Harbi’nden sonra Osmanlı Devleti bir çok cephede (Çanakkale , 1.-2. Gazze savaşlarında , Kut-ül Amare’de , Kafkas İslam Ordusu ile Kafkaslar’da , Kazım Karabekir Paşa öncülüğünde Doğu Anadolu’da İngiliz Fransız ermeni güçlerine karşı büyük zaferler kazanmış olmasına rağmen müttefiklerinin silah bırakması üzerine yenik sayılmıştı.
31 Kasım 1918’de devletimiz mütareke yapmaya mecbur kalmış, Hamidiye kahramanı Rauf Orbay Limni adasında Mondros kasabasında ateşkesi imzalamıştır.
İngilizler bu mütareke hükümlerine istinaden 1 Ocak 1919’da Antep, 22 Şubat 1919’da Maraş ve 24 Mart 1919 da Urfa’ya asker çıkartmıştır. İngilizlerin Maraş’ta kaldığı sürece kayda değer bir hadise cereyan etmemişti.
Daha sonra İngilizlerin Fransızlarla yaptığı anlaşma neticesinde 31 Ekim 1919’da (Maraş’taki Ermenilerin taşkınlıkları eşliğinde) Fransızlar Maraş’a girmiştir.
DEVLETTEN MİLLETE İNTİKAL EDEN BÜYÜK GÖREV:
Osmanlı devletinin düşmanlarına kayıtsız şartsız teslim olmasından sonra Türk milleti, yurt ve şerefinin savunmasının artık devletinden milletine intikal ettiği düşüncesi ile başının çaresine bizzat bakmak için harekete geçmişti. Bu sebeple de Türk milletini Milli Mücadele etrafında birleştirmek gayesi ile başta Erzurum ve Sivas olmak üzere birçok vilayette müdafaa-i hukuk cemiyetleri kurmuştur.
Müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin amacı iç ve dış düşmanlarla yapılması mukadder olan savaşların imkanlarını hazırlamaktı. Türk’ün ve vatanının kurtulmasının tek şartı olan bu savaş için ne kadar mükemmel hazırlık yapılırsa başarı şansıda o kadar yüksek olacaktı. Bu sebeple cemiyet, darmadağın bir durumda olan Türk milletini ve güçlerini bir araya getirmeyi birinci hedef kabul etmişti. Türk milletinin toprağından göç etmesini, Hristiyanlara toprak satmasını kesin bir şekilde yasak etmiştir.
Vatanın birçok köşesinde yaptırdığı tel’in mitingleri ile Müslüman Türk’ün davasını dünya kamu oyuna duyurmaya çalışmış ve yabancılara Türk insanının esir olamamak için canını seve seve vermeye hazır olduğunu anlatmıştır.
Mustafa Kemal Paşa böyle ciddi bir savaşın başlatılmasından önce bölgenin iyice teşkilatlandırılmasının zaruri olduğuna inandığından , Fransız işgal bölgesine bazı kıymetli subaylar yollamayı kararlaştırdı.
Bu arada Maraş bölgesine de Yörük Selim Bey ile kuvvetlendirdiği Kılınç Ali Bey’i yolladı. Kılınç Ali Bey’in emrinde yalnızca 14 süvari askeri 2 tane de mitralyöz vardı. 10 Ekim 1919 da Maraş’ın Fransız işgalinde olmayan en büyük ilçesi Elbistan’a geldi. Gayretli çabalarla gerekli toplantıları tertip etti Elbistan Müdafaa-i Hukukçuların bir kalesi haline geldi. Oradan güneye inerek Antep ile Maraş arasında ki Pazarcık ilçesini teşkilatlandırdı. Pazarcıklıların Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine kazanılması Fransızların korkulu rüyası oldu çünkü tamamı ile orman, dağ, bataklık ve akarsularla bu tabii kale içinde Türk milletinin en savaşçı bir bölüğü oturmaktaydı.
Böylelikle Türk güçleri Antep, Maraş yolunu tamamı ile kontrol altına aldı.
Maraş’ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 31 Kasım’ı 1 Aralık’a bağlayan gecede Kişifli Camii’nde (Merkez Hoca Camisi) toplanarak içlerinden 8 kişiyi kurucu heyet olarak seçtiler. Aralarından Vezir Fakı’yı (Mehmet Alparslan Hocayı) başkan seçtiler (vatanı kurtarmak için ölümden korkmadan çalışıp çarpışacaklarına) dair Kuran-ı Kerime el basmak sureti ile yemin ettikten sonra hemen göreve başladılar.
Maraşlılar Pazarcık’ın yapısını Kılınç Ali’den daha iyi bildikleri için Pişkin Ali Rıza ve Karaküçük Tevfik (Kaymakam Tevfik) isimli 2 yedek subayı Sinemenli ve Atmalı aşiret güçlerini teşkilatlandırmak için Pazarcık’a yolladı.
MARAŞ KALESİ’NE TÜRK BAYRAĞI’NIN YENİDEN ÇEKİLMESİ:
28 Kasım 1919 tarihinde Fransız bayrağının Maraş kalesine çekilmesinden sonra Kısa Kürek Mehmet Ali Bey’in , ‘Alemi İslam’a hitap’ adı beyannamesinde ki (… sende kaledeki Fransız bandırasını indirip yerine Türk Bayrağını çekecek Türk kanı yok mu ? …) cümleleri Maraş Milli mücadelesinde işaret fişeği niteliğindedir.
Kaleye Türk bayrağının çektirilmemesi Maraş Türk hakimiyet ve bağımsızlığının kalmadığını ispat ettiği gibi, bunu sağlayan Fransız gücünün de , memlekete hakim olduğunu gösterir.
Zaten Ulu Cami’de Rıdvan Hoca’nın: “Cuma namazı size farz değildir” diyerek hutbe okumaması bu incelikten kaynaklanır. Gerçekten de büyük İslam alimi Ömer Nasuhi Bilmen’in büyük İslam ilmihâlinin 161. Sayfasında da belirttiği gibi ‘Müslüman olmayan bir devletin eline esir düşme felaketine uğrayan müminlere Cuma namazı farz değildir.’
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kaleye Fransız bayrağının asılmasını protestonun Ulu Cami cemaati ile yapılmasını uygun görmüştü. Çünkü o tarihlerde Cuma günleri resmi tatil günleriydi. Müminler için bayram günü olarak kabul edilen Cuma gününde, Müslüman erkeklerin hepsi üzerlerine farz olan Cuma namazını eda için camiye geliyorlardı. Maraş’ın hususiyeti ve etraf köylülerinde Cuma’yı Maraş Ulu Camiinde kılmayı gelenek haline getirmeleri sebebi ile Ulu Cami cemaati, hemen hemen Maraş’ın bütün Müslümanlarını temsil ediyordu.
Cuma günü halk erken saatten itibaren Ulu Cami içine, avluya ve etraf sokaklara toplanmaya başladı. Tam Cuma namazı vakti geldiği sırada Rıdvan Hoca’nın haykırışı üzerine minbere asılı sancağın yakınında ki bir babayiğit onu götürüp kaleye dikmek üzere kapmış ve caminin o zaman üst kapı denen belediye çarşı üzerindeki kapısına doğru süratle koşmaya başlamıştır. Bu sırada Muhacir Murat Efendi “ Allah’ını seven sancağının altına girsin” diye bağırıp halkı teşvik ediyordu. Halk koşar adımlar ile kalenin yolunu tuttu. Sayılamayacak kadar büyük bir kalabalık -Hazreti Musa’nın bir mucizesi ile geriye dönen Nil Nehri gibi- aşağıdan yukarıya doğru kaleye akıyordu.
Getirilen tekbir sedaları, yeri göğü inlettiğinden evlerdeki kadın ve çocuklarda damlara ve duvarlara üşüşmüştü. Halkın tamamen silahsız oluşu, asayişi bozabilecek bir taşkınlık yapılmayacak olması sebebi ile de Fransız İnzibat Kuvvetleri-Esasen güçlerine yetişmesi imkan bulunmayan-bu muazzam harekata seyirci kalmışlardır.
Olaylar bu şekilde kendiliğinden, haklı milletimize Tanrı’nın lütfu olarak bir anda şekilleni vermiş. Türk, kalesine bayrağını çekerek Cuma’yı kılma hak ve şerefini koruduğu gibi, Fransız’a da layık olduğu dersi vermiştir.
Bunun üzerine 30 Kasım 1919 günü Fransız Subayı Andre ve avanesi bir daha dönmemek üzere Maraş’ı terk etmişlerdir. Fakat bu plan, adı geçeni Maraşlının ikinci dersine muhatap olmaktan kurtarmış, Türk’ün yüksek imanı karşısında o hezimet ve rezalet Fransız General Keret’e nasip olmuştur.
Bu olaylar cereyan ederken Müdafaa- i Hukuk Cemiyeti de teşkilatlanma çalışmalarına devam ediyordu. Muhacir Abdullah Efendi, Türkoğlu’nda (Eloğlu) Mustafa Çavuş emrindeki çeteleri yetiştirmek için Araplı Köyü’ne, Abidin Bey Yenicekale’ye yollandı. Bu arada Muharrem Beyazıt ve Zafer Beyazıt’ta çete toplamak ve Maraş’a yollamak görevi ile Bertiz Bölgesine gitti.
Planlı çalışma maksadı ile merkez ilçe 10 bölgeye ayrıldı. Bunlar;
Çavuşlu (Yürük Selim)
Bektutiye (Fevzi Paşa)
Restabaiye (Küçük Çavuşlu)
Acemli (Şehit Evliya)
Kayabaşı (KIlınç Ali)
Divanlı
Ekmekçi
Cıgcıgı (Yusuflar)
Alemli (Sakarya ve Duraklı)
Hatuniye (Şekerli-Turan) mahalleleri idi.
Bu 10 bölgenin her birinin başında, Cihan Harbinde savaşa katılmış veya mektep bitirmiş birer yedek subay vardı. Başkan vekilliğinde de yine bilfiil harbe katılmış bir çavuş vardı. Yine bölgede ki acemileri yetiştirmek maksadı ile her komutanın emrine dört adet usta er verilmiş bulunuyordu.
Her komutan bölgesinde lüzumlu yerlere nöbetçi diktiği gibi, her gün değişen ve on bölgenin hepsinde kullanılan parolalar, merkezce düzenli bir şekilde dağıtılıyordu. Herkes mahallesinde ki, Ermeni evlerini, Fransız güçlerinin nerede olduğunu tespit etmiş, harp başladığı an nerelerin tahrip edileceği, Türk güçlerinin hangi yapılarda mevzilenecekleri, cephaneyi nasıl kullanılacakları çetelere öğretilmişti.
İlgililere şehrin basit haritaları dağıtılmıştı. Usta erler Hergün askerlik yapmamış gençleri eğitiyor hem de bu talimler düşmanın moralini bozmak için açıkta yapılıyordu. Bu meyanda, Evliya Bey talim için kaleyi seçmiş, kendisine mani olmak isteyen Fransız askerlerini silah kullanmak sureti ile kovmuştu (bu işgal sonraları da sürmüş harp süresince kale çetelerin elinde kalmıştı).
Maraş merkez ilçedeki müdafaa-i hukuk cemiyeti, ayrıca Müslüman köylerinin tümüne, o köyden olduğu halde şehre yerleşmiş bir Maraşlı göndermek sureti ile harp başladığında nasıl yardıma koşacakları hakkında bilgi vermiş ve bu köylüleri de silahlandırmıştı.
Başlangıçta silah çok azdı bunlar da İngiliz ve Fransız ordusundaki Müslüman askerlerden alınmıştı. Müdafaa-i Hukukçular, yiğit ve vatansever asker, jandarma Yüzbaşısı Mahmut Bey ile gizlice anlaştı. Çeteler baskın yapıp kaldırmış görüntüsü ile askerlik şubesi deposunda bulunan 850 mavzer derneğin eline geçti.
Doğu Anadolu halkını devlete karşı isyan ettiririm düşüncesi ile İngiliz Yüzbaşısı Novel’in, Sivas bölgesine dağıttığı silahların büyük bir bölümü evini tarlasını satan Maraşlı’nın parası ile satın alınıp Maraş’a getirildi.
Şehre giren her silah Maraşlı’nın maneviyatını bir derece daha yükseltiyordu. Osmanlı Devleti’nin memuru olan bütün Maraşlılar ellerinden geldiği kadar milli güçleri destekliyor, jandarma teşkilatı çetelerle birlikte düşmana karşı yapacakları savaşta ne şekilde hareket edeceklerini en ince teferruatına kadar biliyorlardı.
Suriye de ki topraklarımızın düşman elinde kalışı sebebi ile orada memurluk yapan Maraşlılarda evlerine dönmüşlerdi. Eskiden Beyrut Emniyet Müdürü olan Aslan Bey (Aslan Toğuzata kendisi Toğuz sözcüğünün Oğuz manasında olduğunu söylermiş) derneğin en cesur ve faal üyesiydi. Antep’teki Fransız generali Keret şehirdeki kargaşayı ancak ben düzeltirim düşüncesi ile 15 Aralık 1919’da emrindeki 1500 kişilik bir Fransız gücü ile Maraş’a geldi.
General iki gün önce yayınladığı beyannamede Antep, Maraş ve Urfa illeri üzerine Fransız Devleti’nin vasiliğini koymuş olduğunu şimdi o vesayeti yerine getirmek ve Maraş’ı da hukuken Fransız boyunduruğuna sokmak için Maraş’a geldiğini söylüyordu.
Halkın ileri gelenlerini davet ederek işgale rızalarını sağlamak istedi ise de başarı kazanamadı. Pazarcık çeteleri tarafından tutulan Antep yolunu tekrar açmak için gönderdiği güçlerde büyük kayıplar verdikten sonra Maraş’a kaçmak zorunda kaldılar.
Müdafaa-i hukuk cemiyeti Fransızlar’ın İslahiye yolunu da kesmeyi planladı. Muallim Hayrullah Bey emrindeki 100 çete Bababurnu’nda Maraş’taki Fransız güçlerine yardım getiren düşmana pusu kurdu. Bir kısmını öldürerek yolu kapadı.
Artık Fransız’ın dış dünya ile bütün ilişkisi kesilmişti. Yollar ve köyler hep milli güçlerin elindeydi. Yalnız bir kısım Batı köylerindeki Ermeniler, Fransızlarla ilişki kurmuş, Nasara köyüne yerleşen Setrek Çavuş ismindeki bir yabancı Ermeni, bölge Hristiyanlarını Türklere karşı savaşa hazırlamışlardı. İşte bu hainlere karşı muhacir Hasan Çavuş emrindeki çeteler hücuma geçti bir kısmını öldürdü. Döküntülerde Maraş’a gelip Amerikan kolej binasına sığındı.
21 Ocak 1920’de harbin başlamasında çetelere verilen görev şu idi: Maraş’ta kapana sıkıştırılan düşmanı daha dar alanlara tıkmak, açlık ve yoklukla terbiye ettikten sonra teslim alıp, işgalden kurtulmak.
Bunun için gerekli her şey yapıldı. Pek çok şehitler verildi. Sırf düşmanın evi de beraber yansın diye kendi evini kundaklayanlar 21 gün savaştan sonra, Maraş’ı kurtardılar. Başarıyı iman ve birlik sağlamıştı.
Ruhları şad olsun…
Devam edeceğiz Yarın: Hiç olmazsa Abdal Halil Ağa Kadar Haysiyetli olun!
12 ŞUBAT 1998 Kahramanmaraş’ın Kurtuluşu Şenliklerinden Birkaç Fotoğraf 7’den 70’ e Yaşanan Bir Coşku
Sağdan sola Efendi Barutçu, Maraşlı bir aslan parçası çete ve Ahmet Malkan, 12 Şubat 1998 Çete Bayramı