İnsanımız düne kadar birbirinin derdiyle dertlenir, sevinciyle belenirdi...
Yeni evlilere her aile birer, ikişer hayvan verir, böylece önünde koca bir davar sürüsü ve sonuçta geçimini sağladığı bir idareye kavuşurdu.
Bu arada toprak sahibi olmak isteyene eş, dost ihtiyacı olsun, olmasın, bir miktar para bırakır, senet-sepet olmaksızın, güven esasına dayalı bir yardım yapılırdı.
İhtiyacı olana genellikle, “Git bizim çadırın içindeki keçenin altından al” denirdi.
Borcunu ödemek isteyen kişinin şartları oluştuğunda veya ödeme vakti gelince aynı yere bırakması bir gelenek olmuştu. Tahsilât ve ödeme yeri ise; aile büyükleri ile misafirlerin oturduğu çadırın köşesindeki iki katlı, işlemeli keçenin köşesiydi.
Çocukluğumda hayretle izlediğim bu sisteme, yani keçenin altına bir isim bulmuştum.
‘Keçebank’
Keçebank varsıl ile yoksulun ekonomik işbirliğinin sağlandığı ortak köşe olmaktaydı.
1880’li yıllardır.
Para sıkıntısı olan İbili İbrahim, yolda atına binmiş, o dönemin varsıllarından Hacı Balaban Mehmet ile karşılaşır. Derdini, sıkıntısını anlatır. Harman zamanı der. Hacı, “Fatmanana söyle de çadırdaki keçenin altından ihtiyacın kadarını alasın. Paraya sıkışan biri daha olursa onun da işi görüle…”
Taş harman Tepesindeki Balaban’ın çadırına ulaşan İbrahim, Fatmana kadına seslenir, Keçe altı faizsiz banka gibidir. Birçok kişi alıp, işini gördükten sonra tekrar yerine bırakmakta.
Harmanlar biter. İbrahim biraz daha para ister. Keçebanktan alır. Bir zaman geçer. Parayı denkleştirememiştir. Hacı Balaban’ı kalabalık içerisinde görür ve yine sıkıştığını söyler. Hacı Balaban (keçebanktan) almasını söyler. Ama bu oğlana bir ders verme vaktinin geldiğini düşünmektedir. Bu arada İbrahim, atına atlar. Çadıra yaklaştığında Fatma kadına işaret eder. Kadında “git al” dercesine el sallamıştır. İbrahim, keçeyi kaldırdığında bomboştur, öteki köşeye uzanır, yok, yok. Para bulamayınca kızar. Atına atlayıp geri döner. Yolda Toplak Bağlarında karşısına çıkan Hacı Balaban’a hemen selam sabah vermeksizin öfkeyle seslenir; “Keçenin altından al dedin, ama para yokmuş.”
Hacı Balaban gülümseyerek,
“Vah! İbrahim’im, yok muymuş? Demek ki koymadın. Koysan yerinde olurdu. Ay oğul!”
İbrahim Dede, bunları daha sonra kendisi anlatmıştır.
“Gençlik, toyluk vardı bende o zamanlar. Hacı Balaban, iyi bir ders vermişti.”
“Balta yemedik ağaç, neyden anlar ki…”
Hacı Balaban Mehmet (Dedemin dedesi) 1906 yılında hastalanır, ziyarete gelen Yörük beyi Bekir Beye sarılır. Beyin omuzunda can verir...
Çocukluğumda o günleri kıyısından, köşesinden yaşayanlardanım. O eski günler, beşeri ilişkilerin had safhada olduğu dönemler, dayanışma günleri uçtu gitti.
Yörük-Türkmen geleneğinde varsıl ile yoksulun mali anlamda ortak değeri Keçebank boşaltılarak bu gelenek yok oldu. Keçebank anlayışı gibi benzer değerlerin yanında insanlığımızı, geleneğimizi, töremizi de boşalttık.