Yanlışların ve doğruların bütünlüğüdür yaşam. Yaşam bu düzenini tezatlar üzerine kurmuştur özünde. İnsanın kendini var-etme ve kabul ettirme savaşıdır yaşam.
Bu tezatlardan biri lehine taraf olmakla başlar. Bunun adı, uğraştır, çabadır, gayrettir. Yaşam savaşı dediğimiz işte budur.Bizlere yasalarla yüklenen İyi yurttaş-kötü yurttaş sıfatımızı da bu seçimimiz belirlemekte değil midir!? Tezatlar, artıların ve eksilerin zaman tünelinde, görünen iki soyut kavramı olarak çıkar karşımıza.
İyi, kötü, güzel, çirkin, uzak, yakın gibi. Ne var ki; hep bu kadar kolay kıyaslanır değildir tezatlar. Yaşamın zorlu yolu, kıyaslamaları da zorlaştırır.
Seçme ve karar vermedeki zorlanma da, burada başlar… İyi ve kötülerden biri lehine taraf olma durumunu belirlemede, ne yazık ki, bazen, kişisel kin, garez, nefretin sonundaki ışığı görmeden öne çıkan maddi çıkarlarda insan olma durumunu ve onurunu yok eden unsurlardan biri olur.
Bu nedenle;
Osmanlıcanın, Türkçenin alternatifi olarak gösterilmesi gibi…
Saray(!)ın, Anıtkabir’e bir misilleme olarak sunulması gibi…
Din sömürüsü üzerinden, Atatürk düşmanlığı yaratılması gibi…
Daha da öteye gidilerek, Türkiye Cumhuriyeti’ni, tarihin karanlıklarına gömülmüş Osmanlı’nın tezadı olarak gösterilmesi gibi.
Bu nedenle körüklenen düşmanlıkların, kin ve nefretin, kimlere hizmet edeceği biline biline yapılıyor olması karanlıklar özellikle, insani değerlerin çok daha belirginleştiği toplumsal ve siyaset arenasında, bu tezatlar daha karmaşık bir hal almakla kalmaz, hem yeni boyut, hem de yeni anlamlar kazanır.
Zira kendi içinde uzlaşmaz durum taşıyan tezatlar siyaseten istismara, kullanılmaya, çarpıtılmaya, kısaca kirletilmeye müsaittir.
Keşke ayrımcılık ve tezatlar, siyasetin kirine bulaşmadan kendi doğal akışı içinde yürür halde organize olabilseydi.
Keşke, bu olumsuz tezatlar üzerinden toplum üzerinde egemenlik kurulmasına izin verilmeseydi…
İnsanların doğallığına yapılan kirli siyasetin boyunduruğu altında nasıl kurulur demokratik ve özgürlükçü hakça sistemin dibe vurması mı acaba!..? Tünelin ucundaki ışık görülmeden önceki Örneğin; hukuk, kurtlar sofrasının tuzağına düşmeden, doğal akışı içinde görevini yapabiliyor olsaydı, kurtlar sofrasının çıkar elemanları halkın sofrasına el uzatamazdı işte o zaman,.
Haksızlığın da; hırsızlığın da yolsuzluğunda kol kanat gerenin de, dövenin de, döve döve adam öldürenin de mutlak düşmanıysa hukuk, “suç ve caza” uyumunun gerçekleşmesi zorunludur.
Toplumun güvencesi olmak adına mutlak görevli addederdi kendisini... Verdiği kararlarla, yürekleri sızlayanlara hak arayanların sığınağı olması gerekirdi.
Ama günümüzde hukuk haksızlık hırsızlık zorbalık yapanlara ses çıkaramaz olmuşsa, hukuka ve yargıya güven kalmamışsa bu ülkem adına geleceğin karartılması demektir.
Ülkemizde 7 Haziranda yapılacak genel seçimlerde temennimiz bu karanlıklar aydınlığa doğru yol alır. Ülkem girdiği bu olumsuz girdaptan kurtularak yapılacak genel seçimde başarı ile çıkacağına inanıyorum.
Bu seçim öncesi liderler birbirini ağır şekilde eleştiren demeçlerine neredeyse her gün tanık oluyoruz.
CHP lideri ilk defa başkalarının gündemleri arkasına gitmeden kendi koyduğu ve halka sunduğu gündemle pirim yaptı. İlk kez diğer partiler CHP halka vaatlerini tartışır oldular.
Asgari ücretin 1500 TL. Olacağını çiftçiye mazotu 150 liradan vereceğini işsizliği ve yoksulluğu kaldıracağını vaat ediyor.
Dikkat edilirse Sayın Davutoğlu meydanlarda hiç gelecekten bahsetmiyor. Ne fakirlikten ne yokluktan ne işsizlerden ne adaletten hiç ama hiç söz açmıyor.
Sayın Başbakan durmadan Rahmetli Adnan Menderes’i istismar etmekten başka konuşacak pek olumlu bir şeyler söylemiyor.
28 Mayıs Kılıçdaroğlu Aydın’ da konuştu yoğun bir kalabalık vardı. Koca meydan doldu taştı. Çok güzel de bir konuşma yaptı. Programda vaat ettiklerini aynen tekrarladı. Emekliye işsizliğe yoksulluğa çare olacağını uzun uzun anlattı
Açılan pankartlarda çok ilginçti birinde “Valinin zorlamasıyla değil kendi isteğimizle geldik” diyordu.
Sayın Cumhurbaşkanının geldiğinde hem valilik hem de çok garibime giden milli eğitim müdürü hanımefendi hiç üzerine vazife olmadığı halde ilçe milli eğitim müdürlerine yazılı emir göndermesi hiç de etik olmayan bir harekette bulunuyor.
Bütün bu baskı ve zorlamalara karşın Sayın Kılıçdaroğlu’nun kalabalığı çok muhteşemdi.
Bu coşkulu ve heyecanlı kalabalığı görünce acaba tünelin ucundaki umut ışığı görünüyor mu diye düşündüm.
Ve karanlıklar aydınlığa gebe mi?