Keşmir vadisinde yalnızca mezarlıklardan esen rüzgârın sesi duyuluyor. Ölüm bölgede kılıktan kılığa girerek geziyor. Bazen Hindistan ordusu üniforması giyiyor, bazen de Pakistan’ın silahlandırıp sızdırdığı, cihat dili konuşan sakallı adamlar biçiminde dolaşıyor. Onlar da Allah’ın kendilerine bahşettiği kaderi yaşıyorlar. Sahne gerisinde bekleyen nükleer füzeler iki taraf içinde ürpertici bir rahatlık sağlıyor.
6 Eylül 2012’de Afyon’daki mühimmat deposundaki patlamada 25 askerimiz şehit olmuştu. Kendisi de Afyonlu olan dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, patlamanın gündemde fazla tutulmamasına yönelik “böyle patlamalar Hindistan ve Pakistan’da da oluyor” açıklamasını yaparken, hem patlamayı, hem de Hindistan ve Pakistan’ı küçümsemişti.
Hindistan ilk nükleer denemesini 1974’de gerçekleştirdikten sonra, dönemin Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto,“OT YİYECEĞİZ BİZ DE SAHİP OLACAĞIZ” dedi ve 1998 yılında Başbakan Navaz Şerif döneminde, nükleer deneme başarıyla gerçekleştirildi.
Sayın Bakanım bizim caydırıcı silah olarak neyimiz var Allah aşkına! Hava Kuvvetlerinin envanterinde bulunan uçakları kullanacak pilot kalmadı elimizde.
Keşmir’e geri dönersek, orada yaşayan insanlar “ne o ne bu” tuzağına düşmüş, Keşmir boğuluyor. Onlarca yıldır süren şiddetten bunalmış ve bezmiş birçok Keşmirli artık kılını kıpırdatmıyor. Bahar ve yaz aylarının güzelliğini boş bakan gözler fark etmiyor.
Bütün gelecek umutlarını yitirmiş Keşmirliler hep şimdiyi yaşıyorlar. “Ne o ne de bu” açmazı tarafından ezilmiş bu insanlar ortalıkta sessiz duruyorlar; doğruları kulaktan kulağa fısıldayabiliyorlar ancak, Kabil’in Srinigar üssüne yürüyebileceğinden, din adına bütün şiir ve müziği, kadınların kapanmadan sokağa çıkmasını yasaklayabileceğinden, üniversiteleri kapatabileceğinden ve bir ulema diktatörlüğü dayatabileceğinden korkuyorlar.
Talibanlaştırılmış bir Keşmir’i hayal etmek zor olsa da, Talibanlaştırılmış bir Afganistan’ı hayat etmek de aynı ölçüde zordu!
Koşulların karmaşık ve kestirilemez bir bileşimi, bazen aydınlığın düşmanlarına zafer sağlar.
Ruslar’ın Afganistan’dan çıkartılmasında en büyük desteği vermiş olan Pakistan, bu gün devletin kontrolündeki Nükleer silahların radikallerin eline geçmemesi üzerine mücadele vermektedir. Batı ve Hindistan bu kâbusla yatıp kalkmaktadır.
Moğol İmparatoru Cihangir anılarında şöyle demiş:
“Keşmir’in evleri hep ahşaptır, İki, üç, dört katlı evlerin tavanları toprak kaplıdır, bahar geldiğinde açan laleleriyle olağanüstü güzel bir şehirdir. Lale yetiştirme âdeti Keşmir’e özgüdür. Keşmir topraklarındaki kadar bol çiçeği hiçbir yerde göremezsiniz. Gölleri, şelaleleri, gülleri ve yaseminleriyle cennet vadisi gibidir.”
Müslümanlar 8. Yüzyılda Keşmir’e girmeyi denediler fakat Himalayalar’ı aşamadılar. Peygamberimizin askerleri Keşmir’in güney yamaçların ötesine de geçemediler. Zafer hiç beklenmedik bir biçimde, saray darbesi sonucu beş yüz yıl sonra geldi.
Komşu Ladah’tan bir Budist şef olan Rinçana, başarısız bir darbe girişiminden sonra Keşmir’e sığınmış ve burada Bülbül Şah adıyla bir sufi rehberin etkisiyle İslam’ı kabul etmişti. Yöneticinin seçkin muhafızlar olan kendi din kardeşi birine hizmet etmekten son derece mutlu Türk paralı askerlerin olmasıydı. Rinçana’nın din değiştirmesi hiçbir sonuç doğurmayacaktı. Ama askerler yanızca yeni yöneticiye hizmet edecekler, haleflerine itaat etmeyecekleri üzerine yemin ettiler ve Rinçana öldüğünde askerlerin lideri Şah Mir kontrolü ele alıp Keşmir’deki ilk Müslüman hanedanlığını kurdu. Bu yönetim yedi yüz yıl sürdü.
Gelgelelim Keşmir halkı kolaylıkla teslim olmadı. Zorla din değiştirme politikasına rağmen 15.yüz yılda Zeynel Abidin hükümdarlığının sonuna kadar Keşmir’in çoğunluğu İslam’ı benimsememişti. Aslında yaratıcı bir yönetici olan Zeynel Abidin, Hindularla zorla din değiştirme uygulamasını kaldırdı ve bu şekilde dini değiştirenlerin kendi dinlerine dönmelerine imkân veren bir karar çıkardı.
Hindular’a kendi babasının yıktığı tapınaklarını yeniden inşa edebilmeleri için devlet yardımı yaptı. Farklı etnik ve dinsel gruplar arasında henüz evliliğe izin verilmese de, insanlar yeteri kadar sevecenlikle yan yana yaşamayı öğrenmişti.
Zeynel Abidin halka kitap ciltleme ve ağaç oyma, halı ve şal dokuma öğrensin diye İran ve Orta Asya’ya ziyaretler düzenleyip Keşmir’in ünlü şal dokumacılığının temellerini atmış oldu. Hükümdarlığın son döneminde nüfusun çok büyük kısmı gönüllü olarak İslam’ı seçerken, o tarihten beri Müslümanlarla Müslüman olmayanlar oranı, 85’e 15 oranı, hemen hemen hiç değişmeden kaldı.
Bu oran günümüzde de aynen devam etmektedir.
Güney Asya tarihinin 1947 ayrılığıyla açılan sayfanın kapatılması gerekiyor. Çoğu insanın arzusu kalıcı bir barış. Şimdi bölgede üç büyük devlet var. Bir buçuk milyara dayanan nüfusuyla Hindistan, Pakistan ve Bengladeş. Onların çevresinde Nepal, Bhutan. Farklı dillere rağmen bölge ortak bir tarih ve kültürü paylaşıyor.
Yukarıdaki ülkelere Çin’i de ekleyerek oluşturulacak Güney Asya Birliğinin parçası olarak kendi egemenliğini pekiştirmiş, Bağımsız bir Keşmir devleti, ihtişamlı Himalayalar’ın göğsüne çok yakışacaktır.