Kahvehaneler kahvenin Osmanlılar arasında bir içecek olarak 16. yüzyılda yaygınlık kazanmasıyla ortaya çıktı. İlk kahvehane İstanbul’da Tahtakale’de açıldı, kısa sürede ülkenin diğer kentlerinde hızla çoğaldı. Zamanla kasaba ve köylere yayıldı günlük siyasal olayların konuşulduğu, devlet işlerinin eleştirildiği yerler haline geldi. 1630 yıllarında İstanbul’da 600’ü aşkın kahvehane açılmıştır.
Ulema tarafından ‘miskinlerin buluşma mekanı ve fitne yuvası’ olarak görülen kahvehanelere ‘şarapsız meyhaneler’ ve ‘tanrısız tapınaklar’ gibi isimler yakıştırıldı.
17. Yüzyılda IV. Murat kahvehaneleri toptan kapattı.
Osmanlı’da Yeniçeri Ocağının bozulmasıyla kahvehaneler yeniçerilerin sığınağı oldu. Zorba olarak bilinen yeniçeriler kahvehaneler satın alarak bu mekanları ‘mafya mekanı’ olarak kullandı.
II. Mahmut 1826’da yeniçeri kahvelerini toptan yok etti. Daha sonra tulumbacıların işlettiği ‘semai kahvehaneleri’ denilen çalgılı kahvehaneler ortaya çıktı.
19. Yüzyılın 2. Yarısında kahvehanelerin bazısı edebiyatçıların toplandığı mekanlar oldu.
20. yüzyılın ilk 20 yılında kahvehaneler toplumun her kesiminin uğradığı yerler haline geldi.
1. Dünya Savaşından sonra ülkenin işgal edildiği yıllarda kurtuluş için fikirlerin üretildiği mekanlar oldu.
Savaştan sonra gerçekleştirilen inkılapların halka indirilmesinde kahvehaneler etkili oldu.
Kahvehaneler ile Türk toplumu gece hayatını yaşamaya başladı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında memurlar ve elitler şehir kulüplerinde buluşurken halk çarşı ve mahalle kahvelerinde buluşup vakit geçirmeye ve eğlenmeye başladı.
Çok partili hayata geçtikten sonra kahvehanelerin siyasi görüş ve hayat tarzı anlayışına göre gruplaştığı mekanlar oldu.
Toplumsal bölünme zamanla hızlanarak esnafın, memurun, yönetici ve eşrafın, gençlerin devam ettiği kahvehaneler ortaya çıktı. Sosyal ayrışmanın ve kutuplaşmanın yaşandığı yerler haline geldi.
Anadolu’da her şehrin merkezinde isim yapmış kıraathaneler son zamanlara kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
60’lı yıllarda İstanbul Beyazıt’ta zamanın edip ve şairlerinin, sanat ehlinin devam ettiği, edebi sanat sohbetlerinin yapıldığı ‘Küllük Kıraathanesi’ pek meşhurdur. Ankara’da öğrencilik yıllarımda edebiyatla ilgisi olanların buluştuğu aspesli kahveyi unutamam.
Aydın’da eski Madran kahvesi şehrin eşrafının buluştuğu nargile sevenlerin kahvehanesiydi. Batıgazi Bulvarındaki ‘Kadir Baba’ kıraathanesi, Bey Camii karşısındaki esnaf kahvesi, Orta Mahalledeki Soğukkuyu kahvehaneleri, Güzelhisar Mahallesindeki Torlak kahvehaneleri Aydın’ın sosyal hayatının yaşandığı meşhur mekanlardı.
Bugünkü Hükümet Bulvarındaki ‘Kabaçam’ otelinin olduğu yer 60’lı 70’li yıllarda Bilal’in Kahvehanesiydi. Hacı Bilal 1. Dünya Savaşında Yemen’de askerlik yapmış, Girit’li bir aileye mensuptur. Dünya Savaşı’nda ‘Kanal Harekatına’ katılmış, İngilizlere esir düşmüş, Cumhuriyet’in ilanından yıllar sonra Aydın’a gelebilmiştir. Hacı Bilal’in Kahvehanesi Aydın’ın eşrafının ve bürokratlarının buluşma yeriydi. Güzel bahçeli, ferah bir mekandı. Zamanına göre oldukça lükstü. Bilal’in kahvehanesinin müdavimlerinden merhum avukat Muharrem Sökeli ve Çerkez Fuat Ersoy siyasi sohbetlerin merkezindeki önemli şahsiyetlerdir.
Hacı Bilal Menemen’de katledilen devrim şehidi Kubilay’ın akrabasıdır. Kubilay Hasanefendi Mahallesindeki tarihi ‘Sibyan Mektebi’nin karşısındaki evde doğmuştur.
Atatürkçü Düşünce Derneğinin tertiplediği ‘Kubilay’ı Anma Toplantısında’ konuşmacı olarak davet edilen Hacı Bilal’in torunu Yakup Ürel kürsüde konuşurken kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Yakından tanıdığım Yakup Bey’e Allah’tan rahmet dilerim.
1980’li yıllardan sonra Türk toplumsal hayatı büyük bir değişime uğradı. Televizyon yayınlarının ülke genelinde yaygınlaşması sinema ve kahvehanelerin eğlence ve vakit geçirme mekanları olarak devre dışı kalmasıyla birlikte kahvehaneler yerini kafelere bıraktı. Kafelere devam eden gençlerin siyaset ve toplumsal meselelerden uzak, bireysellik ve hedonist yaşam tarzı geldiğimiz noktadır.
Bugün hükümetin kent merkezlerinde açmış olduğu ‘millet kıraathaneleri’ gençlerin araştırma ve okuma alışkanlığı kazanmasına yardım eden temiz mekanlar olarak devreye girmesi iyi bir gelişmedir.
Her sosyal kurum ihtiyaçtan doğar, eğer toplumun hakikaten ihtiyacı ise yaşar, yok zorlamayla ayakta durmaya çalışırsa zamanın yokluk tünelinde kaybolur gider.