Günümüzden;
Tam bir asır önce…
Osmanlının son günleri,
Anadolu Kurtuluş Savaşı veriyor.
Devlet yok, adalet yok...
***
Çıkrık alan Mahallesi, Dere köy üzerinde, Karaçakal Yörüklerinden oluşan ve Karaçakal köyüne bağlı bir mahalleydi. Günümüzde ise, kimsenin yaşamadığı, yok olmuş, yıkık evleri, mescidi, mezarları ile viranelik bir haldedir.
İnsan yaşamasa da, yaşanmışlar vardır.
Burada en son Yörük Hakkı Çoban görülür.
Dere köyden koşumlu, cins atına atladığı gibi
Viran mahalleye 16 dakikada yel gibi geliverir,
iki türkü çığırır, çiftesini iki kez tombuldadır.
Ninesi Bolat Emir Ayşe’nin yıkık evi önünde,
Kocaman badem ağacı gölgesinde yan gelir,
Aşağıdaki mescit ve eski mezarları seyreder,
aklına yeni ölen karısı gelir, gözleri nemlenir…
**
“Hey bre oğul!
Karınca bile, yiyecek bulsa, haber verir, toplanarak birlikte karın doyururlar, Adalet dediğin budur işte. Hasan oğlanı ilk gördüğümde “Ben Omar’ın kardaşı Hasan” diyerek sevecenlikle tanıttı kendini. İnsanlar bu çocuğu mahvettiler. İnsanın yaptığını başka bir canlı yapmıyor. Bu âlemde her şeyin bir lakabı, mecazı vardır. İt dediğimizde de bir sevimlilik, hareketlilik vardır. Deli dediğimizde de bir velilik. Canlıya verilen lakaplarda her şeyi kötüye de yormamak da gerekir.” Derdi bir yaşlı çınarımız.
**
Herkes kendi adaletini yaratırsa ne olur?
**
Çıkrık Alan Mahallesinde,
Tarlanın anı, ağacın dalı, Ayşe’nin damı, Kocamemedin ağılı,
denilerek gergin bir hava sezilmektedir. Her taşın altından çıkan Ömer ve Hasan kardeşler, deli dolu yaşamları nedeniyle Deli Hasan hatta İt Hasan diye anılmakta, Hacı Nasuh oğlu Emin ile aralarında da bir çekişme başlamıştı…
İbrahim kavağı köyündeki bir düğünden Dalama’daki diğer bir düğüne geçen Çineli Kıllıoğlu Hüseyin Efe, kısa yol deyip de bu mahalleden geçerken soyularak don-gömlek bırakılır. Hacı Nasuh oğlu Emin, Kıllıoğlu Hüseyin Efeyi giydirir. Şüpheler Ömer üzerine kalır. Bu olay bahanesiyle kavgalı olduğu Ömer ve ailesi ile hesaplaşma peşine düşer. Çıkrıkalan’a gelenlerden biri de Yörük Ali Efe ve kızanlarıdır. Ömer sorguya alınır ve o akşamüzeri öldüğü duyulur.
Ömer’in kardeşi İt Hasan oğlan, efesi (ağabeyi) için intikam yemini eder.
Bunu duyan Hacı Nasuh oğlu Emin, korkuya kapılır, sıkıntı içerisindedir.
Akşam karanlığı çökmek üzere iken, Hasanların evine baskın yapılır.
Hasan, anası, ebesi, ablası ve akşam oturmasına gelen komşu kadın, beşini yakalayıp ellerini arkadan bağladıktan sonra batıya doğru infaz için götürülür. Ablası, önünde giden Hasan’ın ipini ara ara dişleriyle gevşetmeye çalışmakta;
“Sen bari kaç, kurtul da intikamımızı al gardaşım.” diye fısıldamakta,
ip gevşeyince Hasan, kaçar, kurtulur. Dört kişi o gece öldürülerek Ömer’in mezarının yanına gömülür. Hasan ise, sığındığı İncir ağacının üzerindedir.
Viran mahallenin altındaki düzlükte kocaman kara mezar taşlarıyla halen, bu aile sıralanmış yatmakta. Çocukluğumdaki o upuzun, kara mezar taşları, yılların yorgunluğuna yenilmiş, bugün kırılmış, küçülmüş, yan yatmış haldeler...
Hasan, bir süre dağlarda dolaşır,
Kaya altında, çalı içinde yatar.
Dalamalı “Beşpınarlı Mustafa Efe” adıyla ünlenen çeteye katılır.
Burada Karaçakal Yörüklerinden, köylüsü Çakıcı Hasan ile Kadir oğlu İbrahim’i (Dedemin dayısı) tanır, kızan Kömürcü ile de karşılaşırlar.
Zeybek geleneği ve kültürü ile de eğitilirler. Efe, Hasan’ı yerine ikinci adam olarak seçer. Çete, Madran Dağı eteklerindedir, Beşpınarlı Efe, kızanlarını toplar ve söze başlar,
“Arkadaşlar af çıktı. Hep beraber teslim olalım”
Hasan,
“Efem, beni bağışla! Benim görülecek hesabım var daha…”
“Peki, Hasan’ım hayırlısı olsun”
Hasan’ın ardından, Çakıcı Hasan ve Kadirin İbrahim de öne çıkar:
“Efe bizleri de bağışla. Bizim hakkımızda vur emri varmış.
Zaten hayatımız bitti. Tünek yok, binek yok, inek yok.
Hasan gardaşa yardım edeceğiz”
Hep birlikte sarılarak helâlleşip vedalaşırlar.
Aydın’a giden Beşpınarlı Efe ve diğer kızanları teslim olur.
**
22 Kasım1922
Dere köyü camisinin kıblesinde adları, sanları bilinmeyen kara taşlarla kaplı bir mezarlık vardır. Mezarlık bitişiğindeki yolun karşı tarafındaki çeşme yaz-kış gürül gürül akar. Hacı Nasuh oğlu Emin, her sabah atını ahırdan çıkarıp, çeşmenin önüne bağladıktan sonra sabah namazını kılar, atına biner, evine gelirdi.
Sabah ezanını okumak için camiye gelen Yörük Tatlı Süleyman Hoca, “Allahüekber” demeye hazırlanırken, bitişiğinde karaltılar görünce ürker.
Pür silahlı üç kişi; “Hocam, sen işine bak, bizim senle işimiz yok.” diyerek tüfeklerini çıkarırlar. İt Hasan, Ömer Efesinin (ağabeyinin) intikamını alacaktır.
Emin çeşmede atını sulamaktadır. Birden ürken ve geri adım atan at, kulaklarını diker, boynunu kaldırır. Emin tabancasına davranır.
İt Hasan oğlanın şafağı yırtan tiz sesi duyulur.
“Al sana Emin, bu Efem Omar için”
Bir kurşun sesi ve Emin yere yıkılır, At şaha kalkarak koşar, az ötede beklemeye başlar. Emin kanlar içinde kalmış, karnından ve ağzından kanla beraber, sabah içtiği tarhana çorbası sızmaya başlar.
Çakıcı Hasan ve Kadirin İbrahim tüfeklerini doğrultmuş, İt Hasan’ın biraz gerisinde, bir heykel, bir buz parçası gibi beklemekteler, bu esnada, İt Hasan’ı kan tutar, donar kalır. Bir süre hareket edemez, âdeta taş kesilir…
**
Ulu ortalık yerde derler ya,
Katrancı köyüne yakın bir kayalıkta uyumaktalar.
Hasan’ı gören bir zaptiye onbaşısı, tüfeğini ateşler.
“Yandım anam!” diye bir ün kopar.
Onbaşı da alnından yediği,
Hasan’ın kurşunu ile yere yıkılır.
Ayağından yaralanan Hasan, sağa sola ateş ederken, İbrahim ve Çakıcı Hasan; çalı ve kayaların arasından geçerek, Dımdım pınarından, Katrancı Çayı’na ulaşarak gürül gürül akan suların kıyısındaki otların arasından süzülüp ortadan kayboldular.
Düze inmiş, takipte olan Güneyli Küçük Musdan Efe, tek atışta Hasan’ı göğsünden vurdu. Bir zaman sonra, her tarafından sarılan kayalık nihayetinde ele geçirilir. Hasan’ın ölüsü bulunur. Köyün bekçisine Hasan’ın başını kestirmeye çalışırlar. Adamcağız korkudan bayılır. Kesik baş, bir çuval içinde, Aydın Merkez Kumandanlığına, oradan İstanbul’a gönderilmek üzere, atlı bir köylü ile elli kuruş harcırah bedeli ödenerek gönderilir.
Hasan’ın başsız cesedi, kanları akarak, ot hasıra sarılır, katır sırtına yüklenir. Yenipazar’ın Donduran çıkışındaki köprünün batı kıyısında, yüz metre kadar aşağısına gömülür. Mezarına dair bir işaret bırakılmamıştır. Gömüldüğü duvar dibinde bazı geceler parlayan bir ışık olduğundan söz edilir…
Doğru- yanlış…
O yıllarda yaşanmışlardan bir kesiti satırlara dökelim dedik.
Bilinmez bir yola giren bu kişilere “Efe ve Zeybekler” diyorsak,
Beşpınarlı Mustafa Efe yanında zeybek terbiyesi ve kültürü de almışlardır.
Sonuçta,
Adalet her daim,
herkese gereklidir.
Kişi kendi adaletini yaratmadan
Devlet eliyle adil dağıtılan hak, adalettir.