Torunlarımla birlikte Amerika’da bir kütüphaneye gitmiştim. Kütüphanenin önünde bir kitabe var ve aynen şöyle yazıyordu.
“Daha çok okudukça,
Daha çok bilirsin.
Daha çok bildikçe,
Daha çok gelişirsin(büyürsün, olgunlaşırsın).
Daha akıllı geliştikçe,
Aklındakini ifade ederken yahut kararlarını verirken,
Sesin daha gür ve güçlü çıkacaktır.”
Adamlar okumaya yönelik daha ne yazsınlar!
Yüce Allah’ın sadece İslam dinine mensup olanlara “oku” demiş olması tezini ortadan kaldıran bir gerçeklik var ortada!
Kütüphanenin işleyişi başlı başına bir yazı dizisi olur!
Amerika’daki anne ve babalar çocuklarının okuma alışkanlığı kazanması amacıyla kitap satan dükkânlardan kitap satın almıyorlar. Semt kütüphanelerine birlikte gidiyorlar. Çocuk veya çocuklar, okuyacakları kitapları özgür iradeleriyle kendileri seçiyorlar. Ebeveynlerden, şu kitabı alacaksın, şunu okumalısın diye bir dayatma yok. Çocuk, o günkü ruh yapısıyla 5 kitap seçmişse eğer onu hafta içinde okuyor. Hafta sonu anne baba ile birlikte kütüphaneye giden çocuk, kitapların iadesini kendisi yapıyor ve yeniden ve istediği kadar kitabı /kitapları alabiliyor.
10 yaşındaki bir çocuk ders kitapları dışında ayda beş (5) kitabı çok rahat okuyabiliyor.
Bütün bunlar ücretsiz oluyor.
Orada devlet, senin buraya gelmen şereftir, okumaya geldiğin için teşekkür ederim diyor.
İyi insan, iyi yurttaş olabilmek için ne istiyorsan yanındayım diyor?
İyi insan, iyi yurttaş olunduğunda ancak; insana dair iyi olan bütün sıfatları kazanmak mümkün oluyor.
Biz de mi?
Japonya’da bir kişi yılda 25, Azerbaycan’da 7, G.Kore’de 9 kitap okuyabiliyorken, Türkiye’de ise 12 bin kişi yılda bir kitap okuyor.
Asya’da Japonya’dan sonra en fazla kitap okuyan ülke olarak da Hindistan’ı görüyoruz.
Japonya’da insanların kazandığı para bankaya mevduat olarak yatırıldığında, banka size faiz vermiyor. Sen, paranı güvende tutmak için getirmiş olmalısın diyor ve senden bunun için fedakârlık bekliyor.
Japonya’da faiz ters çalışıyor.
Bunu anlayabildiniz mi?
Okuyan toplumda faizi emirle indirecek merkez başkanı yok, faizi indir/kaldır diyecek başbakanı da toplum seçmiyor.
52 milyonluk G.Kore’nin teknoloji devi Samsung’un( beyaz eşyası, iş makinesi bu rakamın dışındadır) 2018 yılı ihracatı 126 milyar, 82 milyonluk Türkiye’nin ihracatı 157 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Samsung cep telefonu=Türkiye olmak üzere;
Kia, Sangyoung, Daewo ve Hyundai gibi 4 motor markası var.
Yine aynı yıl G.Kore’nin GSYİH 1,9 trilyon, Türkiye’nin GSYİH 889 Milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
Çok ince bir detay daha aktaralım. Samsung’un varisi, G.Kore devlet Başkanı Lee’ye rüşvet vermiş ve mahkeme ikisini de hapisle cezalandırmıştır.
Yargı sistemi de tıkır tıkır işletilmiş?
Hindistan fakirdi. Hint fakiri dediğimiz insanlar bugün, dünya yazılım sektörünü elinde tutuyorlar ve katma değeri yüksek olan bu ürünlerden olağanüstü gelirler elde ediyorlar. OECD ülkelerine yapılan yazılım ihracatının yüzde seksenini Hintliler yapmaktadır. Fakir Hindistan, yoksulluğu yenme mücadelesini sürdürürken, bilime ve insanlığa büyük katkılar sağlayabiliyor.
Amerika’daki üniversitelerin bilgisayar ve elektronik mühendislik bölümlerinin dekan kotaları, Hindistanlı bilim insanlarıyla doludur.
Modern Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi; Mustafa Kemal Çanakkale’de İngilizleri yenene kadar Tanrı İngilizdir zannederdim demiş…
Mustafa Kemal Gandi’ye tanrı olmamış ama İngiliz’e başkaldırabileceğinin fitilini ateşlemiş ve Müslüman Lider Muhammed Ali Cinnah ile birlikte İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi verip Hindistan’ı kurmuşlar.
Müslümanlar daha sonra ayrılıp Pakistan’ı kurmuşlar.
Pakistanlı şair ve düşünür; İngiliz Hindistan’ından ayrılıp Pakistan’ı kurma düşüncesini Muhammed Ali Cinnah’a ’a fısıldayan adam olarak tarihteki yerini almıştır.
İşte o Muhammed İkbal’in, sonraki yıllarda İslam dininin uygulamalarındaki yozlaşmaya yönelik İslam tarihine geçecek bir açıklaması oluyor.
Diyordu ki “sorun İslam’da değil, sorun İslam’ı kendi çıkarları için kullanan “Müslümanlarda!”
Bu cümle ile İslam coğrafyasının neden gerilerde kaldığını, çatışmaları, savaşları ve enseden insan kesen hayvan sürülerini özetlemiş olmuyor mu?
Başa dönersek; okursanız eğer tarihi, coğrafyayı, bilimi, dininizi, karanlıkta bile yere tükürmemeyi, karanlıkta bile elinizdeki çöpü yere atmamayı da öğrenebilirsiniz. Okumazsanız eğer ne öğrendiğinizin de önemi yoktur. Tıpkı; nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur da olduğu gibi;
“Ben okumamam, arkadaşlarım benim adıma okurlar, özetini bana sunarlar denmedi mi bu ülkede?”
Kibir, o kadar yükseklerde ki!
Ben ekonomistim de dedi mi?
Evet!
24 ayda dolar 5.20 den 9.26’ya geldi mi?
On altı ayda üç Merkez Başkanı atta oldu mu?
Okumuş bir toplum olsaydık bunları gene de yaşar mıydık?
Bu sorunun cevabı bende yok.
Büyük önder Atatürk’ün ölümünden sonra geçen 83 yılda, din-cemaat ve tarikat işleri daha çok prim yapar hale getirilmiştir. Bütün iktidarlar bundan sorumludur. Oy devşirebilmek için kurucu değerleri yok sayarak bugünlere gelmedik mi?
Kurucumuz Mustafa Kemal ATATÜRK, bütün bunları çok iyi bildiği için ümmetten millet yaratmayı başardığı halde mekanizmayı terse çevirmeye çalışıyoruz.
İktidarıyla, Muhalefetiyle Türk Milleti kavramının içini boşaltıyoruz. Kabaoğlu Anayasasının siparişçileri 6+1’e ulaştı.
AKP’nin bunun dışında olduğu düşünülemez. Bu işin öncüsü zaten onlardı. Ülkeyi içeride ve dışarıda yordular. Ekonomik olarak ülkeyi diz çöktürdüler. Onlar da buradan bir çıkış arıyorlar. AKP’nin MKYK üyesi Şamil Tayyar; İktidarlarını uzatabilmek için yeni bir “hikâye yazmaya” ihtiyacımız var diyerek görüşünü kamuoyu ile paylaştı.
Sizce bu hikâye ne olabilir?
1.Muhalefetin açıkladığı “siyasi cinayetlerle” olağanüstü hal dönemli bir yönetim anlayışını sabitlemek. Ne zaman sonuçlanacağı belli olmayan, ucu açık bir sistemle ölene kadar iktidarda kalma…
2. Roma İmparatorluğu: yenecek düşmanı kalmadığı için batmadı. Şükürler olsun bizim düşman ve şeytan yaratma ufkumuz çok daha geniş. Zarrap, Halk Bankası dosyalarındaki eksiklikler sayesinde de ABD ve İsrail’in bu husustaki beklentilerini de eklersek yeni Enver Paşa kim olur takdirlerinize bırakıyorum.
Suriye’yi işgal düşüncesi yeni yol “hikâyesi” olamaz. Orada; Esad -Suriye Devleti, Rusya, Amerika ve Suriye ile barışan bir Arap Birliği var. Bütün bu devletleri karşınıza alamazsınız. Buna izin vermezler.
Ama size bir kapı aralarlar. Aralıyorlar!
İran’ın Azerbaycan’daki İŞİD benzeri oluşumlardan rahatsızlığı sır değil. İlişkiler gergin. Durumdan vazife çıkartarak İran’a savaş açmak yeni yazılımınız, yol” hikâyeniz” olabilecektir. İşte o zaman; geçtiğimiz hafta ortaya çıkan 40 F-16 talebiniz karşılanacak ve hatta parasını ödediğimiz halde vermediği F-35 leri verecek ve hatta bila ücret olabilmesi için ödediğiniz paraları da iade edecektir.
10 yıl süren İran-Irak savaşında 15 yaşındaki çocuklar cepheye sürülmüştü.
Bizim savaşa değil, devlet aklına ihiyacımız var!
“Akıllıyı da mahşerde değil, yaşarken görmek istiyoruz!”