Son zamanlarda en çok duyduğumuz konuşma sözlerinden birisidir iklim değişikliklerini konu edinen konuşmalar:
Küresel ısı arttı!
Buzullar erimeye başladı!
Ozon tabakası delindi!
Çölleşme yaygınlaşıyor!
Hücre yağmurları başladı!
Mevsimlerin yeri kaydı!
Daha buna benzer ne çok cümleler duymuşuzdur iklim değişikliğine dair…
Şimdilerde meteorolojinin neredeyse dakika dakika hava değişikliğini verdiği bir dönem aşıyoruz değil mi değerli okurlarım. Daha elli yıl öncesine kadar tv öncesinde radyo döneminde yağmur, kar haberleri verildiğinde özellikle yaşlılar “Allah’ın işine karışılmaz!..” derlerdi.
Halbuki Kur’an’da Allah biz insanlara hitabında defalarca “Akletmez misiniz, fikretmez misiniz, düşünmez misiniz?” ikazlarıyla akletmemizi istiyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız!..” derken Kur’an’ın emrini pekiştiren bir tavır sergiliyordu.
Demem o ki, bilgiyi toplama, biriktirme, çoğaltma, işlem yapma ve elde ettiği sonuçları eşyada somutlaştırma becerisiyle bezenmiş olan insanın sonuçta bütün bunların tezahürü olarak aklını kullanma gibi bir işlevi hayata geçirme özgürlüğüydü kendisine sunular beceriler ve donanımlar. Bunlar Allah’ın işine karışmak değildi. Bilakis Allah’ın isteklerini yerine getirmekti.
Şimdi gelinen noktada bilimsel verilerle meteorolojik olayların takibi, çözümlenmesi ve paylaşılması yaşama dair pek çok konuda insana yardımcı olmakta ve yaşamı kolaylaştırmaktadır.
Altı ay önceden düğün günü düşünenler altı ay sonrasında havanın nasıl olacağını öğrenince ona göre gün tayini yapmaktadırlar. Savaşan taraflar bile askerî harekatlarını hava raporlarına göre düzenlerken, tatilciler de tatil programlarını hava raporlarına göre düzenlemektedirler.
Medyaya düşen haberlerden Haziran’ın 16’sına kadar İstanbul merkezli yurdun büyük bölümünde havanın yağışlı olacağı, ısının düşeceği haber verilmektedir.
Günbegün Aydın, Manisa, Denizli, Uşak vb illerde dolu yağışı haberleri gelirken eski kırk ikindi yağmurlarının hazirana kaydığı inancı yaygınlaşmaktadır.
Konuya bu kadar dikkat çektikten sonra biraz da sizleri tebessüm ettireyim istiyorum:
Anadolu’da tarımın özellikle doğal olarak yağmura bağlı olduğu dönemlerde yağması gereken yağmurlar yağmayınca yağmur duasına çıkılırdı; halen de çıkılmaktadır. Daha geçenlerde Denizli’nn Acıpayam İlçesi Alaaddin Mahallesinde 700 yıldır devam eden bir gelenekle “ Taşkın Dede”de yağmur duasına çıkarlar. Kazanlar kurulur, keşkeler kaynar, dualar edilir, yemekler yenilir, namazlar kılınız ve yağmur için Allah’a dualar edilir. Alaaddin bir örnektir. Daha buna benzer çok erde yağmur duasına çıkılır.
Bir de çocukların duası vardır yağmur yağması için. Nasıl mı? İşte anlatayım:
6, 7 yaşlarındaydım. Yine böyle yaz başlangıcıydı. Yağmur yağmamıştı. Büyüklerin “Haydi çocuklar, bir yağmur duasına çıkın. Belki sizin yüzünüz hürmetine yağmur yağar.” yönlendirmesiyle mahallede sekiz on civarında çocuk buluştuk. Benim başımda bir kıl çuval. Evlerin önüne geliyoruz. Koro halinde bağırıyoruz:
“Teknede hamur
Bahçede çamur
Ver Allah’ım ver;
Sicim gibi yağmur!..”
Biz sözü tamamlar tamamlamaz yukarıdan ya bir tas dolusu ya da yarım kova su boca ediliyor benim çuval geçirdiğim başımdan aşağıya…
Güle oynaya, kapı kapı dolaşıp hem çerez türü yiyecekler toplayıp hem de her seferinde dökülen sularla daha çok ıslanıp gezdikten sonra bir evde toplanıyoruz. Bir teyze bizim çerezleri bir siniye boşaltıyor… Güle oynaya paylaşıp yiyoruz. Bizim de yağmur duamız böylece yapılmış oluyordu…
Efendim, yazımızı noktalarken, bilime saygı çerçevesinde, bilimsel verilerin öngörüsüne de uyarak doğaya ve doğal hayata saygılı davranmamız gereken bir zaman düzlemindeyiz. Dünya nüfusunun artışıyla birlikte doğal doku daha çok kullanılmakta; hava, su ve toprak daha çok tahrip edilmektedir. Bu da doğal olarak insanlığın geleceğini önlenemez bir şekilde olumsuzluğa doğru sürüklemektedir.
Şu sözü keşke bütün insanlık olarak kabul etsek ve de yaşatabilsek:
“Dünya bizlere atalardan miras değil; gelecekteki torunlarımıza sağlıklı ve temiz bir şekilde bırakmak için verilen birer emanettir!..”
Sevgilerimle…