Sabahın erken saatleri, soğuk ve yağmurlu bir Cuma günüydü…
Soğuktan koruyacak kaban türünde giysinin bulunmadığı, üzerinde eski elbiseleri, ayaklarına yırtık pırtık ayakkabı geçirmiş, yaşları 5 ila 12 arasında olduğunu tahmin ettiğim 7-8 çocuk gördüm kaldırımda…
Bir lokantanın önünde bekleşen çocuklar yağmurdan sırıl sıklam ıslanmışlar, soğuktan tir tir titriyorlardı.
Çocuklar için “ne yapabilirim” diye düşünürken, lokantanın aşçısı yetişti imdatlarına. Kullan at kaplara çorba doldurdu. Bir poşet ekmek, birer tane de plastik kaşık verdi çocuklara…
Çocukların en küçük olanı çorbayı kaşıklamaya başlamıştı bile. Topluca yakında bulunan parkın köşesine gidip çorba içtiler.
İçimi parçalayan olay, Aydın’ın en büyük ilçesi Efeler’de yaşandı. Hem de şehrin göbeğinde… Hem üzüldüm hem de sevindim. Çocukların durumuna üzüldüm, onları aç bırakmayan hayırseverin varlığına sevindim. “İyi ki iyi insanlar var, Allah eksikliklerini göstermesin” diyerek, “Bu çocuklar gibileri var mı? Varsa onlar bu çocuklar kadar şanslı mı?” mırıldandım, kendi kendime.
Çok düşündüm, çok!
Kıt kanat geçinen, ucuz olsun diye pazarcılar toplanırken çarşı-pazar gezen, kısacası evlerinin bacası zor şartlarda tüten ocakları düşündüm… “Herkes kendini bu insanların yerine koymalı” dedim.
Sonra gürül gürül yanan sobalar, kısa kollu giysilerle yaşam sürülen kaloriferli evler, o evlerde çöpe atılan çeşit çeşit yemekler aklıma düştü.
“Olan olmayana verse ne güzel olur” diye düşündüm. “Toplumsal ihtiyaçları el birliği ile karışılabilirsek, ancak toplumda hem sosyal barış gelişir, huzur artar ve kardeşlik duyguları sevgi ve kaynaşmayı sağlar” dedim.
Kolombiya'da yazılan şu cümle panoları süsledi:
"Fakire ekmek yoksa, zengine de huzur yok."
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu şu sözü vermişti:
“Ben olduğum sürece Aydın’da kimse yatağa aç girmez.”
“Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) şunu öğütledi:
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
O halde…
Gereğini yapmak, hepimizin görevi olmalı.
Kalın sağlıcakla.