Son günlerde kamuoyunda en çok tartışılan olay, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın Cuma hutbesi oldu. Hutbenin konusu “başımıza gelen felaketlerin toplum ve birey olarak işlemiş olduğumuz günahlar yüzündendir” mealinde.
Başkan, Kur’an’daki zina ve lutilik ile ilgili ayetleri okuyarak büyük günahların toplumun ve bireylerin ahlakını bozduğundan, Allah’ın lanetlediği bu fiillerin cemiyet ve aile hayatımızı tehdit ettiğinden bahsediyor.
Başkanın söylediklerine ve Kur’an’ın bu husustaki ayetlerine zerre miktar itirazımız olamaz. Müslüman olarak ayetlerin ikazına uymak boynumuzun borcudur. Bu ayetler azap ayetleridir. Kur’an olayın vahametini anlatmak istemiş ve dikkatimizi çekmiştir.
Ancak birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan, korona virüsünün Dünyayı kasıp kavurduğu şu günlerde; Allah’tan yardım istemek, toplum ve bireylerin moralini yükseltmek gerekir. Azap ayetleri yanında Rahmet ayetlerini de zikretmek Allah’tan umut kesmemek gerektiğini söylemek kanaatimce daha doğru olurdu.
Ramazanın rahmet ve bereketi, kötü fiili işleyenler için kurtuluşlarına, hidayetlerine dua etmek Müslümana yakışan bir davranıştır. Bu hususta önce kötülükleri ortadan kaldırmak için birey olarak, toplum olarak, Devlet olarak ne yaptık; ne gibi tedbirleri aldık bunun sorgulanması daha akılcı ve İslami olurdu. Kötü fiili işleyeni suçlamak işin kolayına kaçmaktır. İslam’ın şefkat, merhamet, bağışlama emirlerinden hangisini yaptık? Bunun muhasebesini yapmak farz-ı ayındır.
“Bir kötülüğü gördüğünde elinizle düzeltin, gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltin, o da yetmiyorsa kalben buuz edin” diyen Peygamberimizin buyruğunu görmezlikten gelmek İslami, insani değildir. Herkes gücü nispetinde bir şeyler yapmak durumundadır. “Vurun söyletmen” mantığı bir Müslümana yakışmaz.
Rahmet Peygamberine gelen bir genç “ Ya Resulullah ben zina yapmak istiyorum” diyen gence Allah Resulü; “Senin annen var mı? Onun zina yapmasına gönlün razı gelir mi?” diye gence sorar. Genç “hayır” der. “Kız kardeşin var mı? Teyzen var mı? Halan var mı? Onların zina yapmasına gönlün razı gelir mi?” der. Genç “hayır” cevabını verir. Peygamberimiz, “İşte senin zina yapmak istediğin kişi bir başkasının annesi, kız kardeşi, teyzesi, halasıdır” deyince genç Resulullahtan özür diler. Hz. Peygamber şefkat, merhamet ve sabırda bizlere örnektir.
Lutilik Dünyada yaygın hale geldi. Batıda dernekleri, partileri ve mahalleleri var. Olay şiddetle ceza ile halledilecek mesele değildir. Uhuletle, suhuletle ele almak gerekir.
Bu olayın temeli tıbbidir. Mesele doktorların, psikologların hizmet alanına girer, ne yapılması gerektiğini onlar iyi bilirler.
Burada Devletin üzerine düşen sorumluluklar vardır. Devlet bu hususta üzerine düşeni yapmakla mükelleftir. Bu olay insan hakları, yaşam hakkı, eğitim ve ailenin korunması kişinin hak ve özgürlükleri alanına girer. Kanun önünde en iyi ve en kötü vatandaş ayrımı yoktur.
Bu hususta Barolar Birliği’nin bazı şube yönetim kurullarının tepkileri var. Fakat tepkiler rayından çıkmış, İslam karşıtlığına dönmüştür. Bir hukuk kurumuna yakışmayacak ifadelerle İslam inancına, Kur’an ayetlerine savaş açma, meydan okuma durumu söz konusudur. Bir kere İslam’ı yargılamak sizin haddinize değildir. Yok efendim çağlar gerisinden bir ses karanlık devirlerin özlemini çekiyormuş, biz onlara bu imkanı vermeyiz falan.
İslam dininin aydınlığından nasibini almamış avukatların aslında söylemek istediği fakat beceremediği, ellerine yüzlerine bulaştırdıkları mesele şudur.” Bu fiilleri işleyen insanların hayat hakları hukukun garantisi altındadır. İnsanca yaşama hakları vardır. Kendi yaşam tercihleri kanun koyucu tarafından korunmuştur, biz hukukçular olarak onların yanındayız. Bu onları tasvip ettiğimiz anlamında değildir. Sadece hukuklarını korumakla mükellefiz.”
Söylemek istediklerini söylemeyip olayı siyasi polemik konusu yaptıklarından dolayı nemalanmak isteyen istismarcı politikacılarda harekete geçerek ucuz siyaset yapmaya kalkınca iş çığırından çıkıp siyasi tartışmaya döndü. Bu durum huzura ihtiyacımız olan şu Ramazan günlerinde hiçte hoş olmadı.
Dindarlara bu hususta tevazu ve hoşgörü yakışır. Kimin ne olduğunu Allah bilir. Cenab-ı Hak gafur ve rahimdir.
Fahişe bir kadının çölde susuz kalmış bir köpeği suladığı için Allah’ın onu affettiğini, öte yandan dindar bir kadının, yemeğini yedi diye kediyi hapsettiği için cehenneme gittiğini hadis kitapları yazar. Durum böyle olunca Avukatlara yakışan meslekleri icabı yıkıcı değil yapıcı, sağlıklı, ağırbaşlı olmalarıdır. İtham edici değil ıslah edici konuşmalar yapmak İslam’ın edep illa edep düsturunu unutmamak gerekir. Bu hepimiz için geçerlidir.
Toplumsal sorunların çözümü insan kalitesi ile yakından ilgilidir. Sevgi ve saygı toplumsal hayatımızın merkezinde olmalıdır. Tevazu ve hoşgörü olmazsa olmazlardandır. Bir gün Mevlana hazretleri yolda karşılaştığı Hristiyan papaza selam verirken fazla eğilmiş, bunun üzerine müritlerinden biri “ya üstad biz hak dinine mensubuz. Papaz ehli küfür; siz selam verirken ondan daha çok eğildiniz” deyince Mevlana Hazretleri “tevazuda onları geçmemiz” lazım der.
İlim adamı ol, makam sahibi ol, yönetici ol, Karun kadar zengin ol, ne olursan ol ama haddini bil. Adam ol. İslam’ın şartı beş, altıncısı haddini bilmektir. İslam’dan nasibi olmayanlara Kur’an “onlar kördürler görmezler, sağırdırlar duymazlar, kalpleri mühürlüdür” der.
Allah bizleri imandan Kur’an’dan ayırmasın.