Karacasu Lisesi ve Karacasu Meslek Yüksekokulunda Türkçe öğretmenliği, Karacasu Vakfı, Aydın Yazarlar, Şairler Derneğinin kurucu üyesi Aydın İli ve İlçeleri Kültür ve Eğitim Derneğinin Aydın temsilcisi gibi görevlerde bulunan benim de Türkçe öğretmenim Hüseyin Kuruüzüm, “Karacasu Diye Diye” adını verdiği bir kitap yayınladı.
Kurtuluş Savaşı’nda Aydın’daki mücadeleyi anlatan Asaf Gökbel’in Milli Mücadelede Aydın adlı eserini sadeleştirerek günümüz Türkçesine çeviren; “Üzümün Kurusu”, “Yemezzade Süleyman Rüşti”, “Gazi Osman Akhan’ın Savaş Anıları” ve “Karacasu Diye Diye” olmak üzere dört eser veren Hüseyin Kuruüzüm, doğduğu Karacasu’dan etkilenip Karacasu’ya sevdalanmış…
O,“Keçi peynirinin, yoğurdunun lezzetini testiden su içmenin toprak kokusunu, ölümleri, kazaları daha sayamayacağımız onlarca yaşam özelliğini beraber yaşadığı için Karacasulu” olmuş. Karacasu’dan, Karacasuludan öğrendiği birçok şeyi yine Karacasu’ya Karacasuluya vermek ona zimmetlenmiş.
Doğduğu kasabaya aşık, kasabasını aklına kazımış Hüseyin Kuruzüm’ün “Karacasu Diye Diye” adlı eserinde bir dönem tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiş. Patlıcan dolması, bamya yemeğinden tutun da bazılarının yermek için söylediği Karacasulunun buçukçuluğu; tutumlu oluşu, yardımseverliğin kökleri şeklinde izah edilmiş. Aydın’dan Karacasu’ya tam dört günde ulaşan Karacasulunun öyküsü, kaportaya oturarak el feneriyle aydınlatılan arabayla yolculuk macerası da bir solukta okunacak şekilde yazılarak kitap haline getirilmiş.
BAŞBAKAN ADNAN MENDERES KARACASU’DA!
1950’lilerde sokaklardan geçerken dokuma tezgahlarının mekiklerinin tefenin içinde çarpması ile “şakka da şakgak şakga da şakgak” diye duyulan ses, 600 tezgahıyla Karacasu’yu dokumanın merkezi yapmıştır. Hüseyin Kuruüzüm o günleri “1951 yılında Karacasu’ya zamanın başbakanı Adnan Menderes gelir” diyerek başlıyor anlatmaya: “Park kahvesinde halk toplanmıştır. Başbakan Menderes Karacasululara seslenir. Karacasu’yu da kalkındıracaklarını anlatır. Ve o tarihi teklifini o gün orada açıklar. Başbakan Adnan Menderes Karacasululara: ‘Aydın il merkezinde kuracağımız tekstil fabrikasını (Aydın Tekstil Fabrikası) Karacasu’da kuralım. Karacasu bir sanayi merkezi olur. Fabrika ile nüfus artar. Daha zengin olursunuz. Yeni iş imkanları doğar’ der. Fakat kahvede bulunanların ve zamanın yöneticilerinin çoğunun aklı yatmaz bu öneriye. ‘Yüzlerce dokuma tezgahımız var ne olacak? Ya iş bulamazsak! Fabrikaya kaç kişi alacaklar ki! Niye bugünkü rahatımızı bozalım!’ diye düşünürler. Kooperatif yöneticilerinin de (Dokuma Kooperatifi) idari görevleri vardır. Kooperatifte çalışan memurlar vardır. Karacasu’ya bir fabrika kurulursa kooperatif gittikçe güçsüzleşecektir. Yeni bir düzen kurulacaktır ve fabrikasıyla, işçisiyle bir sanayi kasabası olacak olan Karacasu’nun yeni düzeni kurulunca pek çok kişinin menfaatleri kaybolacak, bazı idareciler, kooperatif çalışanları işlerini kaybedeceklerdir. Makul bir kazanç içinde çalışan, az kazansalar da hayatlarından memnun olan Karacasulu dokumacıların pek çoğu o günkü anlayışa göre işsiz kalacaktır. Bütün bu ve buna benzer sebeplerle o günün yöneticileri ve halk Başbakan’dan sadece her üretici için bir iki topan daha fazla iplik verilmesini yani düzenin sürüp gitmesini istedi…”
Tutkulu bir memleket aşkıyla kaleme alınmış “Karacasu Diye Diye” adlı eserde, Tekkeşin Kemal’in (Kemal Konuklar) bitmek tükenmek bilmeyen Karacasu’ya bir fabrika kazandırma mücadelesindeki başarısı, “ailenin acılı ve yalnız günleri”, “film karesi gibi bir ayrılış sahnesi” ile “Karacasu’da bir fabrikanın öyküsü” anlatılırken, siyasetin çirkin yüzü de ortaya çıkarılmış.
Her okuyanın kendinden bir şey bulacağı kitabı ben de bir çırpıda ibretle okudum. “Şakka da şakgak şakga da şakgak” sözleriyle Karacasu’daki dokumacılık anlatılırken çok duygulandım. Dedem Dokumacı Kadı Halil (Halil Gürbüz), tezgah başındaki emekleriyle anneannem Nefise Gürbüz ve annem Şefika Töz bir kez daha geldi aklıma, gözlerim doldu. Dedemin iplik bobinini taşıyan “hamal Amet” amcayı hatırladım. Hüzün kapladı içime… Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun! Hepsi nur içinde yatsın…
1939’da Kayseri’nin bir köyünden çıkıp Aydın, Erzurum ve Mardin illerinde il kültür müdürlüğü görevinde bulunan Aydın 24 Haber köşe yazarı Mehmet Eroğlu da “Bir Arkeologun Anıları” ile yer almış kitabın bir bölümünde…
Sonuç olarak, kitapta çok şey buldum. Karacasulu olun ya da olmayın…eminim ki siz de bir şeyler bulacaksınız. Bu noktada “olmaz kardeşim, bu memlekette bir şey olmaz” diyenlerin utandırılmasını isteyen memleket sevdalısı Hüseyin Kuruüzüm bir değil, binlerce teşekkürü hak ediyor.
Teşekkürler Hüseyin Kuruüzüm!
Teşekkürler öğretmenim!