Ülke olarak, bölge olarak ve içinde yaşadığımız dünya olarak çok zor günlerden geçiyoruz… Hele şu son günlerde hepimizi çok etkileyen ve derinden üzen hadiseler yaşıyoruz. Yaşadığımız bu konular üzerine bir şeyler yazmak içimden gelmiyor, elim kaleme bir türlü gitmiyor ama her gün yaşadığımız kahredici olaylar son bulsun diye, hepimize ders olsun diye yazmak zorunda kalıyorum.
Hepimizde olduğu gibi benim de cevabı olmayan yüzlerce soru var zihnimde… Bu sorular ha bire beynimi meşgul ediyor, vicdanımı kemiriyor, öfkeleniyorum. Çaresizliğime kahroluyorum.
Bu ruh halindeyken Ressam Sabri Akça'nın şu sözü şimşek çaktırıyor beynimde:
“Bir sanatçının, bir şairin, bir yazarın içinde yaşadığı, içinde var olduğu ülkenin gerçeklerine duyarsız kalması düşünülür mü?”
Şimşekle sarsılıyor, kendime gelip, vicdanımın sesini dinliyorum. “Yaz” diyor içimdeki ses, “Yaz Ali yaz.” Ben de alıp kalemi elime, vicdanımın sesini yazıyorum. Yazmazsam bir yanım sızlıyor.
“Ateş düştüğü yeri yakar” diye ne güzel demiş atalarımız. Sudan sebeplerle cinayete kurban verdiğimiz canları düşündükçe üzülüyor, kahroluyoruz. Ya ateşin düştüğü yerdekiler ne yapsın? Vatan uğruna şehit verdiğimiz yiğitlerimizin aileleri ne yapsın?
İzmir’de, Muğla’da ormanlarımız yanıyor, yakılıyor. Milli servetimiz ile birlikte canlı hayatı yok oluyor. Tedbir almıyoruz.
Sel felaketleriyle nice canları kaybediyoruz. Trafik magandaları ölümlere neden oluyor. Ders almıyoruz.
Taciz, tecavüz, sapıklık psikolojik bir toplumsal salgın bir hastalığa dönüşmüş gibi duruyor, “Bu duruma nasıl geldik” diye sorgulamıyoruz.
Oysa yitirdiğimiz canların hayalleri vardı… Umutları vardı…
Hayalleri olan canlar, hayal olup gitti…
Her şey bitti.
Her şey darmadağın oldu.
İnsanlık, dostluk, arkadaşlık yok olup gitti.
Aşk, sevda, vefa ne varsa bitti.
Değerli dostlar!
“Ali Bey tatsız tuzsuz, can sıkan, cümleler kurmuşsun” dediğinizi duyar gibiyim ama hani bazen “Sözün bittiği yer” deriz ya! İşte öyle bir yerdeyiz.
Bu acı gerçekleri istemeyerek yazarken çok da ümitsiz olmamak gerek.
Kara günler karartmasın içimizi....
Çilesiz aşk olmaz demişler. Çilesi ve dertleri büyük olanların, sevinç ve mutlulukları da büyük olur inşallah!
Büyük mütefekkir ve yazar Cemil Meriç, şu sözlerle bizlere yol göstermiş:
“En büyük ihtiyacımız hoşgörü, en büyük düşmanımız ön yargıdır.”
Zifiri karanlık gecelerde, sabahın aydınlık güneşini müjdeleyecek 15 Temmuz FETÖ hain darbe teşebbüsünün kaderini değiştiren yiğit vatan evladı, şehit astsubay Ömer Halisdemir gibi kahraman ne yürekler var!
“Benlik davasını bırak
Muhabbetten olma ırak
Sevgi ile dolsun yürek
Hoşgörülü olmaya bak”
Diyerek bizlere sevgi ve hoşgörü aşılayan Yunus Emre’nin torunları var.
Gelecekle ilgili ümidimiz var.
Kalın sağlıcakla.