Hemşehirli olmak, yaşadığı kentle ve o kentte yaşayan insanlarla hemhal olmak demektir.
Hemşehirli (Kentli) olmak iki temel hakka dayanır.
- Yaşadığı kente bağlılık duyabileceği, ona anlamlar yükleyebileceği, kentiyle övünebileceği “kimliği olan bir kentte yaşama hakkı”.
- Kentsel belleğin korunduğu ve yaşatıldığı, tarihi mekânlarla, kültürel mirasla ve çevresel varlıklarla uyumlu nitelikli mimarlık değerlerinin yaratıldığı ve bunlara yenilerinin eklenebildiği “özgün bir kentte yaşama hakkı.”
Kentli olma hakları içerisinde önemsediğimiz bu iki hak, insanların yaşadığı kente olan aidiyet olgusunun yaratılması ve kentini sevme duygusunun gelişmesi ile yakından ilgilidir. Bu iki temel hak aynı zamanda o kentin var olan “özgün kent olma hakkı”nı da tarif etmektedir.
İnsanlar kimliği olan bir kentte yaşamayı arzular. Bu aynı zamanda aidiyet duygusu ile “kentli olma hakkı” ile de yakından ilgilidir. Kentini sevme duygusu, kentine aidiyet duygusunun tezahürüdür. Eğer bir hemşehirlimiz hala geldiği yeri özlüyor ve sıla hasreti çekiyorsa; kendisini hala yaşadığı kentte bir “yabancı” gibi görüyorsa kent yöneticileri görevlerini yapmamış; hemşehirlileri de üzerine düşen vecibeleri yerine getirmemiş demektir.
Kentini sevmek, kentiyle övünmek; kentinin tarihini, kültürel, toplumsal ve doğal değerlerini paylaşarak bu ortak değerlere sahip çıkmak; kent belleğini beraberce oluşturmak hemşehirlilerin “ortak görevi ve sorumluluğudur.” Bu görev ve sorumluluk bilinci o kentin “hemşehirlik kimliğini” oluşturur. Hemşehirlilik kimliği, kent kimliği ile bütünleşen, kentin dokusu içinde var olan ve kentsel yaşam biçimini meydana getiren hissedilir bir olgu haline gelmelidir.
Geçmişte her kent kendi özgünlüğü ile tanırdı. Her kent hemşehirlilerin karakteri ve kimliği ile birlikte anılırdı. Her kent kendine özgüydü, biricikti. Günümüzde kentler daha çok birbirine benzer hale geldi. Doğallığını kaybetti, yapaylaştı. İnsanına da yabancılaştı. Temel özellikleri başkalaşarak özgün değerlerini yitirdi. Diğer kentlerle adeta benzeşti. Bu benzeşme kentlerimizin kendine özgü olma özelliğini yok ederek onları “kültürel yoksulluğa” itti.
Kentlerimiz gibi o kentlerin hemşehirlilerinin de karakteri ve kimliği de başkalaşmakta ve yoksullaşmaktadır. Oysa gelişmiş toplumların kentlerinde kentsel kimlik gibi “hemşehirli kimliği” de ısrarla yaşatılmaktadır. Londra’nın, New York’un, Las Vegas’ın, Berlın’in Paris’in vb.kentlerin kentsel kimliği hala nasıl korunuyorsa, bir Londralının, New Yorklunun, Berlinlinin, Parislinin kentsel karakteri ve kimliği de, hala belirgin bir biçimde var olmaya devam etmektedir. Bizde ise kentler kimliğini yitirdikçe, hemşehirlilerin karakteri ve kimliği de kaybolmaktadır.