Bazı şeyler vardır, ister istemez müdahil olursunuz ya da konunun içinde buluverirsiniz kendinizi. Sabah kalkar haberlere bir göz gezdirirsiniz. Orada sizin asli sorunlarınızın dışında bir şeyler verilir. Siz derdinizi unutuverir, gündeme kapılırsınız..
Mevcut haberlerle ve gündem yaratıcılarının bakmamızı istedikleri yere bakmaya başlarız. Baktığımız ve bakmamızı istedikleri konular, vatan, millet, ezan, konularıdır. O konulara dair onları destekleyen ve öven yazılar yazmadığınızda, sözler söylemediğinizde, aşağılanır, sindirilir, köreltilirsiniz.
Vatana dair, Ezana dair, onlardan daha çok sevginiz, aşkınız, inancınız, düşünceniz ve çözüm önerileriniz olmasına rağmen, Milletin refahına dair, geleceğine dair, onlardan çok daha kaliteli fikirleriniz olması, sizin tu kaka edilmenize mani olamaz.
Çünkü siz, gündem yaratıcıların gündemine takılmamış, onların bak dedikleri yere bakmamış, asıl bakılması gereken ve yapılması gerekenlere dair önerilerde bulunmuşsunuzdur.
Şimdi bu güne kadar aldığınız bütün öğretilerimize bir bakalım isterseniz. Kutsallarımıza bir bakalım. Değerlerimize bir bakalım. Bize öğretilenlerin hepsi sanki kendimizi feda etmek üzerine kurgulanmış durumdadır. Oysaki İnsan ve insanın yaşam hakkı en kutsal değerdir.
Bizim hayatımızı, böylesine kurgulayanların, kendi kutsallarına bakalım birde. Bize, yapmamızı söyledikleri şeylerin hiç birisini yapmazlar. Bizim uğruna ölmemizi istedikleri kutsallar uğruna ölmezler. Bizim çekmemizi istedikleri sıkıntıların hiç birisini çekmezler. Bizim hayatımızı zindana çeviren hiçbir ekonomik krizi yaşamazlar.
Biz mi yanılgıdayız? Onlar mı yanılgıdalar?
Eğer, sıkıntıyı çekenler, onlar değil, bizler isek,
Eğer ağlayanlar onlar değil bizler isek,
Eğer intihar edenler onlar değil bizler isek.
Eğer iflas edenler onlar değil bizler isek. Yanılgıda olan bizleriz.
Bizim yanılgımız, öğretilenlerin doğru olduğunu zannetmek. Yanılgımız gündem yaratıcıların gündemine takılmak. Yanılgımız hiçbir şeyi sorgulamaksızın Vatan Millet Sakarya konuları olunca tüylerimizin diken, diken, olması nedeni ile ölüme doğru koşmak.
Bize öğretilen doğrular bunlar.
Sakın ola bu yazımın savaşa dair olduğunu zannetmeyiniz. “Savaşın her türlüsü insanlık suçudur.” Sözüne inanmama rağmen; (Bu sözüm şimdi sizlere yanlış gibi gelebilir.) Gelişmiş dünyaların insanları yaptırımlarını savaşlarla değil ekonomik yöntemlerle yaptırmaktadırlar.
Bugün içinde bulunduğumuz savaşta, kimin haklı, kimin suçlu, tartışılmasının zamanı şimdi değil. Bu gün Birlik olma zamanıdır.
Şunu da hepimizin bilmesi gerekir ki, teknolojik olarak, ekonomik olarak gelişmiş, herhangi bir ülke yaptırımlarını, üretimden gelen üstünlükleri nedeni ile savaşarak değil, üstünlüklerinden dolayı dikte ederler ve yaptırırlar.
Sonuç:
Teknolojik olarak, bilimsel olarak, üretim olarak, gelişmek zorundayız. Ve savaşlarımızı topla, tüfekle, silahlarla, öldürerek değil. İnsanlığa hizmet için örnek olarak, vermek zorundayız.
Savaşların en kutsalı, insanı yaşatmak üzerine olmak zorundadır.
Bu savaş da, üretimden gelen güçle olur.
İnançlarımız ve yaradan sevgimiz, yaratılanı sevmeyi öğretir.
Aslında en doğru öğreti budur.
Korona virüsüne gelince,
Geçen yıl, grip virüsünden dolayı 500 bin insan öldü. Korona virüsü bir ayda, 3 bin kişinin ölümüne sebep oldu. Bir yıl boyunca, her ay artarak, ölü sayısının ayda 10 bin kişi olduğunu var sayalım. Yaklaşık 100 bin kişinin ölümüne sebep olur. Grip virüsü ile ölenlerin beşte biri demektir.
Bu bir oyundur. Bu oyun, Çin ekonomisine ve İpek yolu üzerindeki insanların geleceğine oynanmış bir oyundur. Göreceksiniz, aşısı hazır olan bu virüsün aşıları, panikle geri kalmış ülkelere satılırken; turizm geliri olan ülkeler ve Çin ekonomisine zarar verilmiş olacaktır.
Saygılarımla.