Demokrasi çok güzel, zarif bir gelindir. Ondan herkes faydalanır ama o kendisini kötü niyetli çıkarcı demokratlardan koruyamaz.
Aslında demokrasi mükemmel bir rejimdir ama bizim parti iktidarda olması koşuluyla,
Tıpkı, hak, hukuk, adalet vardır ve iyidir ama ben açtığım her davayı kazanırsam gibi bir anlayışın tezahür edişi gibi…
İnsanlık tarihini incelediğimiz zaman sürekli hep iyiye, azınlıkların ve ezilenlerin haklarını korumaya yönelik yeni hamlelerin yapıldığı ve toplumsal yaşamlarda insan odaklı, insana, insan haklarına ve emeğe değer veren yeni hukuki düzenlemeler yapıldığı, geniş halk kitlelerinin daha iyi koşullarda yaşamasına olanak sağlandığı görülecektir.
Ancak son yıllarda gerek Ülkemizde gerek ise Dünyada, sanki ırmakların tersine akışı ( ki fiziken imkansız bir olgu) hem demokraside hem de hukukta büyük sorunlar yaşandığını, tamamıyla geriye doğru bir gidişin olduğunu görmememiz için kör olmamız gerek.
Bu olgular aleni bir şekilde görülüyor ve yeni aşamalar kaydediyor.
Böyle olmasının temini için çeşitli kısıtlamalar ve bahaneler üretilip, populist politikalar ve hamaset ihtiva eden söylemler ile yoksul ve cahil kesimler kandırılıp ikna ediliyor. Bu durumu görüp gözleyenler ve yazmaya ve anlatmaya kalkışanlar da sindirilip susuyor.
Mensubu hissettiğiniz ve aidiyet duygusu ile bağlı olduğunuzu sandığınız bir siyasal yapı içinde en ufak minnacık bir eleştiride bulunsanız hemen size “Şimdi zamanı mı önümüzde seçim var, bırak bu eleştirileri” şeklindeki ikazlara tanık olmayan var mıdır?
Eskiden ülkemizde yürürlükte olan Siyasal Partiler Yasasında Ön Seçim zorunluluğu vardı. 12 Eylül’ü takiben değiştirildi ve ön seçim yapma ya da yapmama siyasal partilerin kendi inisiyatiflerine bırakıldı.
Öyle olunca haliyle bizler kendimize vekil falan seçemez olduk. Sadece genel merkezlerin bize dayattığı, belirleyip sıralamasını yaptığı kişileri verdiğimiz oylarla onamaktan ibaret oldu fonksiyonumuz.
Hal bu ise ön seçim yapma koşulu olsaydı neler mi olurdu?
Şöyle düşünelim; Bir seçim çevresinde adı ve ideolojisi önemli değil her parti kendi üyeleri nezdinde ön seçim yapmaya mecbur olsa, o siyasi oluşum içindeki aday adaylarının en iyileri, herkesin sevip beğendiği ve takdir ettiği (yani kültürlü, donanımlı, ahlaklı, yetkin ve dürüst olanları) kişiler ilk sıralarda kendilerine yer bulurdu. Yapılacak seçimlerde de vekil çıkarma başarısı gösterecek tüm partilerde bu tip kişilerin vekil olma ihtimalleri daha yüksek olacağından oluşacak meclisin niteliği de artacak ve ülkeye ve millete vereceği hizmetin kalitesi de doğru orantılı bir şekilde iyileşecektir.
Anlayış ve uygulamalar şu anki gibi olunca, liderine ya da başka güç odaklarına bağlı olanlar, onlar tarafından ödüllendirildiği için, halkın temel gereksinimleri ve ülkenin üstün yararlarından ziyade kendilerinin, yakınlarının ve tabii olduğu çevrenin çıkarları istikametinde hareket edeceklerinden, böyle kör ve aksak bir demokrasi var diye kendimizi kandırıp ve avutuyoruz. Yukarıda niteliklerini anlattığım olması gerekenler yerine ehven-i şer yani kötülerin iyisi ile yönetilmeye mecbur bırakılıyoruz.
Ehven-i şerrin neticesi olarak hiç layık görmediğimiz ama bizim için güya parmak jimnastiği yapan, sürekli altındaki koltuğu koruyup kollamak ve daha yüksek makam ve mevkilere gelebilmek adına (Kemal Sunal’ın oynadığı ‘Zübük’ filmi geliyor aklıma) manevralar yapan (tarihte fırıldak Kubi, Jet Fadıl gibi benzerlerine sık rastlanan) yetkin olmayan liyakatsiz kişilerden teşekkül etmiş bir meclisten de kaliteli, ülke ve millet yararına hizmet beklemek, elbette imkânsız boş bir beklentidir.
Kurum ve kuralları ile gerçek demokrasiyi göreceğimiz günleri yaşayabilmek dileğiyle...