Bir önceki yazımı “tüm Avrupa dilleri Roma/Latin kültüründen beslenerek ortaya çıkmış değildir, adı geçen bu dillerin beslendiği önemli kaynaklardan biri ANADOLU’dur, ANADOLU…” diyerek bitirmiştim.
Bu tezi açalım: İngilizce ‘sun’ sözcüğünün ‘güneş’ demek olduğunu herkes bilir ve Avrupalı etimoloji sözlüklerine göre bu sözcük yirmi dört ayar İngilizcedir. Gerçek hiç de öyle değil; M.Ö 2000 yıllarında görkemli bir şehir olan Harran’da (Har-ra-na / Ha-ra-na), Sin Tapınağının izlerini bugün bile rastlanır.O dönemde bile ‘sin’ ışık, güneş demekti.. (Kaynak: The Article “Harran”, M. Sel, Jewish Ency, vol. 6, pp. 231)
Yukarıdaki gerçeği haydi bilmezden geldik diyelim; Çin’in kuzey bölgesinde konuşulan Eski Türkçeden kopma Tunguzca, Moğolcadaki güneş anlamına gelen ‘sun’ sözcüğünü yok mu sayacağız?
Pek çok etimoloji sözlüğü ‘demokrasi’ Yunanca “halk iktidarı” demek olan “dēmokrateía” sözcüğünden alıntı olduğunu yazar. Bu tez, yalanların en görkemlisidir! Kenkerce / Sümercede “halkın gücü” anlamına gelen “dumugiratuku” sözcüğünü bilmezden gelmek niye? Sümerler zamanında İngilizce var mıydı?
‘’Water’ sözcüğünün Hititlerde ‘dere kenarı, sulak yer, pınar’ demekti. Bir Hitit tabletinde şöyle yazar: “Nu ninda-an ezzatenı, watarra-ma ekutenı.(Ekmeğini ye, sonra da suyunu iç) Hititlerin ‘watarra’ sözcüğü İngilizceye ‘water’ biçimiyle girdiği tartışma götürmüyor. (Kaynak:Arkeo Okur).
Water-closet / W.C kısaltması Efes kazılarında tuvaletin yönünü gösteren levhalarda tespit edileli yıllar oldu.
‘Sabotaj / sabotaj etmek’ etimoloji sözlüklerinin yazdığı gibi asla Fransızca değil, bal gibi Türkçedir.( İspanyolca zapato, İtalyanca ciabatta, Arapçada ṣabāṭa)
Bazı sözcükler Evliya Çeli’den daha gezgindir. Tatarcadaki “chabu / çabata” sözcüğü Arapça aracılığı ile Avrupa’ya ulaşmıştı. Bu sözcük asırlardır Kazakça (şabata), Çuvaşçada (şebada) şeklinde ‘kesmek, oymak,oyarak şekil vermek’ demekir.
Tataristan’da kuruyan ağaçlar odun edilmeyip yandaki gibi hâlâ ayakkabı/terlik heykelciklerine dönüştürme geleneği vardır.
‘Fransız Sanayi Devriminden sonra başlatılan çalışma temposuna kadın işçiler dayanamaz. Dinlenmek ,tezgâhların bozulmasına bağlı olduğundan kadın işçiler tahta ayakkabılarını dişlilerin arasına atmaya başlarlar. Kadınların başlattığı bu eylem Fransızcaya “saboteur, sabotage” (sabota etmek) sözcükleri kazandırır. (Kaynak: T.D.K,Türk Dili Dergisi cilt: CX. Sayı: 777)
Bu sözcüğün Türkçe olduğunu sadece “Diccionario de la Lengua Española” adlı İspanyol etimoloji sözcüğü onaylar.
Babilliler döneminde cumartesi tanrı Satürn’e adanmış kutsal bir gündü. (Anımsatma: Yahudiler bu günü kutsamaya devam etmektedirler) ‘Satürn’ Latinceye ‘saturn’s die (day)’, İngilizceye ‘sturday’ biçimiyle kullanıldığını bilirsiniz.
Tanrı ve tanrıça adları ulaştığı coğrafyaya göre değişik adlar alır. Örneğin Sümerlerin aşk tanrıçası “İnanna” Akkad ve Babil’de “İştar”, Samilerde Astarte, Yunanistan’da Afrodit, Roma’da Venüs adını almıştır. Babillilerin tanrıça İştar günümüz İngilizcesinde ‘star/yıldız’ olarak kullanılmaktadır.
Hititler’in ana tanrıça ‘Capaba’ (Kubaba, Capaba, Kibela, Matar, Grand Matar, Matar Kubile,Hepat, Hepa, Eve ve Filistin’de ‘Havva’ ) adlarıyla kitaplarda geçer. Bu adlardan bizi ‘Grand Matar’ (büyük ana) yakından ilgilendirir; zira ‘grand’ günümüz İngilizcesinde ‘büyük, ulu, üstün’ anlamda kullanılmaktadır. (Grand-father / mother /son…) İngilizcedeki Mother ‘matar’ sözcüğünün bozulmuş biçiminden başka bir şey değildir.
‘Capaba’ sözcük kökenine (cap / ceb) dikkat! Bizim ‘kep’ sözcüğü buradan alıntıdır. ’Cap’ kökeni bugün bile ‘büyüklüğü, ululuğu,önemliliği’ gösterir. Şapkamız vücudumuzun en yüksek noktasındadır, ’capital city ’(başkent) bir ülkenin en önemli şehridir.
Görüyorsunuz ya, dillerine özendiğimiz uluslar ANADOLU kültürleri olmasaymış ANA’sız kalacaklarmış, ana sözcükleri bile ANADOLU’dan aşırmadır/ödünçlemedir.
Durun bitmedi
‘Viyana ( wien / vienna) sözcük kökeninde ‘wine’ türevidir, bu sözcük ta Hititler döneminde ‘şarap’ demekti.
Birçok Avrupa dillerindeki “ışık” anlamına gelen sözcükler ‘L’ ile başlayıp ‘li / lu’ ile devam eder. (İngilizcede ‘light’, Almancada ‘licht’, İspanyolcada ‘Luz’, İtalyancada ‘Lure’, Latincede ‘lux’)
Luvilerin anavatanı Anadolu, Luvi sözcüğünün ‘IŞIK İNSANLARI’ demek olduğunu göre ‘ışık’ anlamındaki Avrupa kültüründeki tüm sözcüklerin anası Anadolu’dur.
’Bergama / Perg-a-uma’ sözcüğündeki ‘per = kale, ‘uma’ halk demektir. Bergama ‘kale içinde yaşayanlar’ demektir. ‘Perg’ Arapçaya ‘burç’, Latinceye ‘perg / burg’, Yunancaya ‘pyrgos’ biçimiyle geçmiştir. Demek ki, Avrupa’daki (per / burg’ ile biten tüm sözcükler (Hamburg, Heidelberg, Luksenburg…) bizim Bergama ile akrabadır, yani bu sözcüklerin anası da ANADOLU’dur. (Anımsatma: ‘Burgaz’daki ‘burg’ kökenine dikkat)
‘Oğlan’ anlamında kullanılan ‘lad’ ve ‘bayan’ anlamındaki ‘lady’ sözcükleri Lidya tanrıçası ‘Lat’ın bozulmuş şeklidir. Lat, mitolojide Artemis ve Apollon’nun annesi olduğunu da anımsayalım mı?
Ege bölgesinden Ege adalarına göçerek Ege sahillerinde yaşayan bir kola ‘pelajlar’ denirdi. İngilizcedeki ‘plaj’ sözcüğünün nereden geldiğini de öğrendik mi? (Kaynak: ‘Merhaba Anadolu’,H.Balıkçısı, Bilgi, sayfa :149)
Anadolu’dan alıntı İngilizce sözcüklerin hepsi bu kadar olduğu sanılmasın, detayı konferans gerektirecek kadar geniş ve uzun konu olduğunu bilinmelidir.
Sizler mezun olup yurdun dört bir yanına dağıldınız, ben de İzmir’e taşındım. Yeni bina etrafındaki (Öğretmen evi bahçesi dahil) çamlar o dönemden kalma silinmez bir iz olarak kaldı.
Aydın Lisesi’nde çalıştığım yirmi beş yıl boyunca bu ve benzeri sözcükleri öz be, öz İngilizcedir diye öğrettim öğrencilerime.
“Bir papaz bulsam, günah çakarsam” diyorum ama elimizin altındaki Amerikalı papazı pek muhterem Trump’ın istediği üzerine cezaevinden saldık gitti.
Papazı kaçırdığıma göre en iyisi, sizlerin hoşgörüsüne sığınmak, affola, sevgili öğrencilerim, affola…