Hamas’ın, 7 Ekim’de başlattığı operasyon sonunda ABD ve İsrail’in verdiği cevapta, Gazze’nin ilhak edilmesi var.
Bilek güreşi devam ediyor.
Lübnan’da Hizbullah’ın da topa girebileceği varsayımı ile Yemen, Lübnan, Suriye ve Şii ekseninin patronu İran’a da saldırılarak, bölgesel bir savaşın çıkabileceği öngörüleri…
Şükürler olsun ki korkulan olmadı.
Avustralya, İspanya, Belçika, İskoçya ve Macaristan yönetimleri, Gazze’ye karşı yürütülen orantısız güç kullanımına itiraz ettiler. Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada, Gazze yanlısı kitlesel gösterilere başvurulmuş olması, bölge dışı dinamiklerden Çin ve Rusya’nın, neler olabileceğine dair açıklamalarının yanı sıra Akdeniz’de bayrak göstermeleri, Gazze’de doğrudan taraf olmak istemeyen Türkiye’nin itidal çağırılarının da etkili olduğunu gördük.
Refah’tan Gazze’ye yapılan lojistik destek karşılığında her gün İsrail limanlarına giden gemiler…
Orantısız güç ile mücadele eden Gazze Halkının masumiyeti kabul gördü.
Kendiliğinden gelişen bu uluslararası destekler, Gazze halkının inançlı, vakur ve mağrur kabullenmişliğinin bir tezahürüydü.
Öyle ki gökten yağan demokrasi bombalarına rağmen bırakın normal halkı, Gazze’de görevli yabancı iş insanları, öğretim görevlileri, doktorlar, mühendisler, gemiciler kaçmayı düşünmemiş ve görev yapmaya devam etmişler.
Takas ile ailelerine kavuşan İsrailli ve Amerikalı rehinelerin sözleri ve vücut dillerinin, müthiş bir HAMAS propagandasına dönüştüğünü hepimiz gördük.
Psikolojik harbi iyi yaptıklarını zanneden İsrailli ve Amerikalı askeri uzman, diplomat ve siyasiler, kendi vatandaşlarının açıklamalarından mutlu olmadılar.
Keşke Hamas, bunları öldürmüş olsaydı bile demişlerdir.
Kendi askerine kurşun sıkanlar bunlar değil miydi?
Hamas, bu küçük hareketlerle sempati toplarken, Gazze halkı da kaybederken bile kazanılabileceğini ispat ediyordu.
Mecburiyetten Refah kapısından Mısır’a geçebilmiş olanlar, kendilerini kurtarma bencilliğini göstermeyerek günlük ateşkeslerde bile geri dönmüşler.
Enkaz haline gelmiş konutlarda hırsızlık ve yağma yapılmamış, geri dönenler evlerini bıraktıkları gibi bulabilmişler.
Teknolojinin elverdiği oranda uzaktan alışveriş ve bire bir ticaret devam edebilmiş,
Savaş var diye kimse eşkıyalık ve talana yönelmemiş.
İnsanlar, ailelerini kaybetmelerine rağmen isyan etmiyor ve metanetlerini koruyabilmişler.
Her taraf enkaz ama kaos yaşanmamış.
Kabullenmişlik öyle bir seviyeye gelmiş ki herkes bu uğurda korkmadan ölebilirim diyor.
Gazze’yi vatan olarak seçenler ihaneti, namussuzluk olarak görmüşler.
İşte onları değerli kılan da bu duruşlarıdır.
“Yukarıda saydığımız çok saygın nedenlerle Gazze’de yaşayanlar, tüm insanlığa insanlık, tüm Müslümanlara da Müslümanlık dersi vermiş ve haklı bir uluslararası destekle ödüllendirilmiştir.”
Gazze’de çatışmaların yayılarak bölgesel bir savaşa dönüşür mü sorusuna cevap arandığı bir dönemde, ülkemizde garip bir şey oldu.
Geçtiğimiz Kasım ayında 111 yıldır bu topraklarda bulunan ve elinde üretim, arama ve sondaj ruhsatları bulunan İngiliz petrol devi BP, Türkiye’den ayrılacağını duyurdu.
Konuya ilişkin bir makale göremedim.
Bunu, çok stratejik bir karar ve bir işaret fişeği olarak değerlendiriyorum.
Bu borsaya sıcak para getirdim, çıkıyorum meselesi gibi değil,
Sınırlarımız ve tüm ülke karıştırılacak.
Bunun için elimizde çok veriler bulunmaktadır.
Daha 5 gün önce Fırat’ın Doğusunda ABD destekli PKK/PYD, 135 maddelik anayasasını tedavüle sokmak için hazır beklediklerini açıkladılar.
18 yıldır yapılamayan Irak’ta Kerkük seçimlerinin galibi Kürtler olmuştur. Arap ve Türkmenlerle uzlaşma aranmaksızın Kerkük valisini KDP ve KYB, çok rahat seçebileceklerdir.
ABD, Kürt grupların helikopter eğitimlerini de tamamladıktan sonra ihtisas kurslarına devam etmektedir.
Yeni silahlarla takviyelerin yapılması ile birlikte sıranın Türk topraklarına geldiğini söylemek yanlış olmaz.
ABD, dronumuzu taammüden düşürdü. Yanlışlık yok, özür yok. Daha nasıl mesaj verilmesini istiyoruz.
Fırat’ın Doğusu, benden sorulur diyor.
Son iki günde verilen 12 şehidimizi, nasıl okumamız gerekiyor.
Suriye ve Irak’ta yaşanan bu gelişmeler ışığında hadisenin nerelere evrileceğine dair ipucu aramak, zaman kaybından başka bir şey değildir.
ABD ile gerilim, sınırlarımıza dayanmıştır.
Hedef Türkiye ve onun üniter yapısıdır.
Şimdi yeni bir durum var.
Geçmişte yapılan hatalar bizi buraya getirdi.
Türkiye dinamikleri, veriler ışığında kendilerini güncellemesi gerekiyor.
Buraya bir günde gelmedik.
Asala ile geçirdiğimiz 10 yıl, PKK ile geçirdiğimiz 40 yıl, Irak ve Suriye işgalleri, Montrö’nün delinmesi ve Karadeniz’de bayrak sallama girişimleri, yemeyince Silahlı Kuvvetlere kelepçe takılması, Dedeağaç’taki bin tank meselesi, parasını ödediğimiz halde verilmeyen F 35 ler, İsveç’in NATO’ya kabulü, talep ettiğimiz F 16 ların verilme/verilmeme meselleri…
Bu nasıl bir müttefiklik.
Bu hassasiyetlerinizi neden İtalya’da göremedik…
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, 16 Aralık’ta gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle buluştuğu yıllık değerlendirme toplantısında kibarca şunları söylüyor:
“Bir müttefikimizin bir terör örgütüyle temasta olması bile kabul edilebilecek bir şey değildir. Sonuçta biz NATO’da müttefikiz. Bizim kimseden çekincemiz yok. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere NATO ve benzeri toplantılarda söyleyeceklerimizi açıkça dile getiriyoruz. Müttefiklerimizin Suriye’de yaptıklarının kabul edilemez olduğunu her ortamda vurguluyoruz. Kimse bizim zekâmızla alay etmesin. YPG’li teröristlerle yaptıkları hiçbir faaliyet kabul edilemez. Daha önce ‘Teröristlere helikopter kullanma eğitimi veriyorlar’ dedim. Yine geçen hafta içinde tatbikat yaptılar teröristlerle. Her gelişmeyi yakından takip ediyoruz.” (AA, 16 Aralık 2023)
“İşte bütün bunlar, itirazların değiştiremediği gerçekler.”
Bir yanda yüksek enflasyonun tetiklediği ekonomideki zorluklar ve bu durumun yönlendirdiği statükoyu koruyan dış politikalar, diğer yanda ise Türkiye’nin milli güvenlik çıkarları için zorunlu olarak izlemesi gereken gerçek politikalar…
Hangisi iyi…
36. paralel yutturmacasıyla geçen 32 yılda, Kerkük tamamen Kürtleştirildi ve dün tapuyu aldılar.
Evet.
Şimdi yerel seçimlere gidiyoruz.
Önümüze görünmeyen bir çıta koyuyorlar.
Sizler, hepiniz İstanbul’u alın ama Diyarbakır’ı da Kerkük gibi bakmayın…
Diyarbakır’ı Erbil’den, Rakka’dan da bakmanızı öneriyorum.
Çözüm:
Hiçbir şey için geç değildir.
İktidar ve muhalefetiyle hepimiz, her gün hatalar yapıyoruz.
Gün suçlu aramak günü de değildir.
Mümkünse beraber olabilmeyi başaralım.
Başka Türkiye yok ve görevimiz bu emaneti korumaktır.
Gerisi vatana ihanettir.
Bize tehdit ABD ve NATO’dan gelmekte ve gelmeye de devam edecektir.
Bunun için ilk yapılacak iş, Esad ile görüşerek ABD planlarını bozmaktır.
“ABD’yi caydırmak için ABD’nin hedefinde olan ülkelerle yeni stratejik rotalar geliştirmek zorundayız.”