Emperyalizm kan ve gözyaşı demektir.
19 milyon asker ve sivil, birinci paylaşım savaşında öldürüldü ve sonrasında da cetvellerle yeni bir dünya düzeni kurdular.
Aradan geçen 20 yılın sonunda sistemin rehabilitesi istendi ve tedavüle soktukları ikinci savaşta da 60 milyonun üzerinde insanı boğazlattılar.
Albert Einstein’a atfedilen “3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum” sözünün gerçekçi olması nedeniyle, çok zorlamalar oldu ama üçüncü bir savaşı göze alamadılar…
Kuramcıları, kan akıtmanın yeni formülleri üzerinde çalıştılar ve buldular da,
Geliştirdikleri demokrasi götürme projeleri kapsamında Kore, Cezayir, Tunus, Vietnam, Kamboçya, Angola, Namibya, Çad, Orta Afrika, Nijer, Mali, Angola, Kongo, Moritanya, Tanzanya, Kenya, Etiyopya, Somali, Bosna, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de 25 milyondan fazla insan katledildi.
Şimdi de Gazze’de yaşayanların göklerinden, her gün 500 librelik demokrasi bombaları yağıyor.
Namluların uçlarından insan hakları karşılanıyor.
Hastaneler, camiler, kiliseler, okullar, pazar yerleri eksiksiz nasiplerini aldılar.
Yeni doğan çocukların yıkanabilmesi için su yok, ilaç yok…
Hedef belli,
Bu defa kökten çözüm isteniyor.
Gazze’nin ilhakı!
Ey çağdaş firavun ve Sezarlar,
Ey Nazi artıkları,
Bu nasıl bir demokrasidir ki düştüğü yeri yakıp/yıkıp geçiyor.
Kuşlar; Gazze’yi terk ederek Akdeniz’e, Kıbrıs adasına, Ürdün ve Mısır’a mülteci olmuşlar havadan!
Artık bu topraklarda yaşanmaz diyen karıncalar, “ulaşamasam da uğrunda ölürüm ya” diyerek kurtuluşu Kâbe yolunda bulmuş olmalılar…
Geride bıraktıkları Filistinlilerin, Mısır ve Ürdün’e geçişleri gadağan olmuş!
Ellerinde balon ve şekerleri olduğu halde sokaklarda yürüyemeyen küçük çocuklar,
Öğretmeni ve okuluyla buluşamayan her yaştan öğrenciler…
Bakıma muhtaç yaşlılar…
Adalet, ahlak, vicdan, merhamet yok mu oldu hepinizde,
Yalandan da olsa biriniz, iyi polis olamaz mıydı?
Hepiniz bir araya geldiniz; Polonya’dan, İngiltere’den kalkan uçaklarla askerlerinizi paraşütlerle o topraklara indirme yaparak İsrail’i kurdunuz, büyüttünüz, nükleer güçle de buluşturup Nazizm kapsamında işlediğiniz günahlardan, suçlardan ve utançlardan arınmaya çalıştığınızı görüyoruz.
Yarattığınız soykırımcıları koruma için de Doğu Akdeniz’e yerleştirdiğiniz donanmalarınızdan, yukarılara parmak sallamaktasınız.
İrlandalılar ve İskoçyalılar, İngiltere’den ayrılmak için referandumlara başvurduğunda, hemen devreye girip bu insanların iradelerine yok saymaya çalıştığınızı gördük, hala da görüyoruz.
Tehditlerle ikna ederek İngiltere’nin birliği peşinde koşuyorsunuz da peki, neden ikisinin de kökleri Arap olan iki toplumu bir araya getirme konusunda ısrarcı olmadınız.
Camp David görüşmeleriyle Simon Perez, İsak Rabin ve Yasser Arafat’ı; iki devletli çözüm konusunda ikna edip Nobel ile ödüllendiren sizler değil miydiniz?
İki devletli çözümü bunca yıldır neden hayata geçirmeye çalışmadınız?
İrlanda ve İskoçya ile İngiltere oluyor da neden başkenti Kudüs olan Filistin ve İsrail oldurulamadı?
Şimdi de Gazze’yi ilhak ettirme peşindesiniz.
Bunu yaparken de iki taraftan masum insanlar ölüyor, öldürülüyor.
Naklen yayınlarla Gazze yıkılıyor, yakılıyor…
Medeni dünya bir itfaiye çavuşu ortaya çıkaramadı.
İnsan ile beraber insanlıkta ölürken BM’nin kararlarına takan yok.
Avrupa’nın Ukrayna’da gösterdiği Hıristiyan dayanışması ve yardımları kesintisiz devam ederken Gazze’de göremeyeceğimizi biliyoruz…
Küçük çaplı insani yardımları bile çok gördünüz.
Peygamberinizi öldüren dinin temsilcilerine gösterdiğiniz özeni, bizim dünyamızdakilere gösteremediniz.
Gazze haritadan silinmeye yakın, bu kadarı yeterli diyeceksiniz.
Paris konferansları…
Elbette ki buraya bir günde gelinmedi.
ABD Başkanı Trump ve Netenyahu’nun, Ocak 2020’de açıkladıkları 80 sayfalık yüzyılın anlaşmasıyla, “Kudüs İsrail’in Bölünmemiş Başkenti Olarak Kalacaktır” dediler ve Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) yeni bir safhaya girdiğini tüm dünyaya ilan ederken Gazze’de soykırıma yeşil ışık yakılmıştı.
Bu anlaşmayı, Filistin’in yasal temsilcisi HAMAS tanımadı, tanımayacak.
Onun dışında kalan Mahmut Abbas yönetimi ve diğer bütün Arap ülkeleri İsrail’e itiraz etmediler, edemediler.
Onları ayakta tutan efendilerine karşı gelemezlerdi.
Peki, bu işin asıl sahibi İslam ülkeleri değil mi?
Endonezya’dan Nijerya’ya kadar olan hilal üzerinde yaşayan 1.8 milyarlık Arap ve Arap olmayan bütün İslam ülkelerinin çekimser ve cılız itirazları, katliamların artarak devam etmesine katkı sağlamanın dışında hiçbir işe yaramamıştır.
Bu sessizliğin sonuçlarının olacağını vahi gelerek mi öğreneceksiniz!
Gazze ilhak edildikten sonra Hizbullah üzerinden Lübnan, Suriye, Türkiye ve İran hedeftedir.
Yüzyıl önce açık bırakılmış hesabın, kapanması isteniyor!
“Stratejik Derinlik” simsarlarının, İsrail’i koruma ve kollama adına savunma hattının Emevî Camii’nden geçirme planlarının ne kadar hatalı olduğunu artık görelim.
Bu yanlış politikayla Fırat’ın Doğusunda, İsrail ve NATO için yanıp tutuşan homojen bir yapı oluşturularak, Irak’tan sonra Suriye de işgale açık hale getirildi…
Akdeniz’deki Haçlı güçleri, tesadüfen orda değiller.
Türkiye, savunma hattının Emevî Camiinden değil, Mescid-i Aksa’dan geçtiğini ilan ederek bölgeye ve dünyaya yeni bir dinamizm getirilebilir…
Bu, Suriye Devlet Başkanı Esad ile birlikte söylendiğinde değerli olabilecektir.
Stratejik Derinlikçilerin bulaştırdığı Esad kini virüsü, ağır bedeller ödetti ve daha da ödetecek gibi görünüyor.
Amasız ve fakatsız; masa kurup mahsuplaşmalıyız. İlişkilerin 2011 öncesine döndürülmesi hepimizin menfaatinedir.
Gazze’deki gidişatı bile etkileyecek yansımaları olabilecektir.
Sun Tzu ne demiş::
“Savaş bir ülkenin baş sorunu, ölüm kalım yeri, var olma ya da yok olma yoludur; muhasebesiz olmaz.”