Eskiden Aydın’da gazete deyince akla “ Gazeteci Osman” gelirdi. Ben bildim bileli Gazeteci Osman, gazete başbayii idi. Eskiden bakkal, market gazete satmazdı. Gazetenizi ya gider başbayiden alırdınız veya seyyar satıcı Süleyman yada Mehmet’ten. İki seyyar satıcı vardı. Birinin ismi Süleyman, diğeri Mehmet’ti. Süleyman” İstanbul, İstanbul” diye bağırır, Mehmet ise “İstanbol, İstanbol “diye çığırtkanlık yapardı.
Ellili, altmışlı yıllarda İstanbul basını Aydın’da normalden bir gün sonra okunurdu. Kışın ise gazetelerin iki gün sonra geldiği olurdu. Sabahın erken saatlerinde “İzmir gazeteleri” gelir okunmaya başlardı. Ancak İzmir gazeteleri ıvır zıvır haberli gazetelerdi. “Ege Exspres, Demokrat İzmir “besleme gazetelerdi. Ya iktidarın meddahı veya muhalefetin kılıcı idiler. Halk bu gazeteleri alır okur ama pek umursamazdı. İstanbul gazetelerini okumadan olmazdı. Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, Son Havadis, Tercüman… Her köşesi hikmetli laflar eden muharrirler ile doluydu. Gazete abonesi olmak demek devamlı okumak, adam olmak demekti. Milliyette Cevat Refiğ Ulunay, Burhan Felek; Tercümanda Ahmet Kabaklı, Orhan Seyfi Orhun; Son Havadiste Mümtaz Faik… mutlaka okunurdu.
İstanbul gazeteleri geldi mi gazeteci Osman’ı bir telaştır alırdı. Gazeteci Osman Aydın’da güne en erken başlayan adamdı. Saat 4’te dükkânını açar, İzmir gazetelerini beklerdi. Aydın’da herhalde en erken yatan ve en erken kalkan adamdı. Rekorunu kırmak mümkün değildi.
Gazeteci Osman enerjik bir adamdı. Sinirli, tavizsiz bir esnaftı. İşi bilir kimseye eyvallah etmezdi. İşini ibadet şuuru içinde yapardı. Gazete gelmedi mi, “Ne zaman gelecek” sorularına bozulurdu. Gazete almaya gittiğinizde göz ucu ile diğer gazetelerin başlıklarına göz atsanız çok fena kızar, sizi kovardı. Hatır gönül bilmezdi. Bozuk para götürmediyseniz fena kızar, paranın üstünü diğer gazetelerin üstüne kafamıza çarpar gibi yapıştırırdı. Kafası bozulursa size gazete bile vermezdi. Ama ertesi gün yeni bir gündü. Her şey unutulmuş olurdu.
Okuyan bilen bir kişi görünümünü verir, sattığı gazeteleri sanki kendisi de okuyormuş gibi bilgiçlik taslardı. Gazeteci Osman’ı bütün esnaf sever, sayardı. O kızsa da çarşının sevilen gazetecisi, saygın esnafı, Osman ağabeyi idi. Çok yorulursa köşedeki bizim “Ege Bakkaliyesi” ne gelir, İstasyon meydanına bakarak kendi kendine söylenir dururdu. İsrail’den söz eder, Yahudi’lerin çölü Cennete çevirdiğinden bahsederdi. Dinleyeni yoktu, ama o yine söylerdi. Çok bilgiç bir adamdı, hangi partiden olduğu pek belli olmaz, geneli eleştirirdi.
Şimdi ne o kimlikli eski gazeteler var, ne de Gazeteci Osman’lar; ne o kimlikli yazarlar var ne de o okuyanlar ve okuduğundan yaralananlar. Gazeteler markete düştü, pazara düştü. Fikirler ise borsaya. Eskiyi arar olduk, Kaybolan değerler ve erdemlerle beraber, gazetelerimiz de gazetecilerimiz de mazide kaldı. Yitirilen her değerin beraberinde toplumun kültürel dokusu da bozuldu, silikleşti ve kimliksizleşti
Ruhu Şad olsun.