PKK’nın devlet görevlilerine yönelik kaçırma eylemlerini geçmişten günümüze defalarca gördük. 2016 dan bu yana kaçırılan devlet görevlilerimiz 5-6 yıldır PKK kamplarında kaderlerine terk edilmiş, unutulmuş ve adeta yüksek lisans-doktora yaptırılırcasına tutulduklarını biliyorduk.
İmralı resort hotelde örgütün başına görüntülü telefon ile görüşme imkânı tanınırken, kendi kafasına uygun 5 mahkûmu İmralı’ya getirme hakkını ona verirken, ping-pong masası tahsis edilirken, televizyon izleme şansını veriyorken, İmralı’yı Şam yakınlarındaki Mezde kampına çevirmesine izin verilirken, PKK kamplarında rehin tutulan devlet görevlilerimize hangi hakları tanıtmıştınız?
Nerede kaldı mütekabiliyetlilik ilkesi!
Rehin tutulan vatan evlatlarının aileleri; çocuklarının kurtarılması için yıllarca iktidar ve muhalefet yetkililerinin kapılarını çalmışlar ve 6 yıl sonra devlet gereğini yapmak üzere karar alabilmiştir.
Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar, beraberinde Genkur. Bşk Org. Yaşar Güler olduğu halde Irak savunma Bakanı ile Bağdat’ta, K.Irak Kürt Bölgesi Lideri Mesut Barzani ile Erbil’de 18 ve 19 Ocak 2021 tarihlerinde Gara’ya yapılması planlanan operasyon ile ilgili bir dizi görüşmeler yapılmış ve Devletimizi yönetenler, ihtimali planlarını da yaparak 15 Şubat günü operasyonu fiilen başlatmıştır.
İhtimali planı gören duyan var mı? İhtimaller içinde bir kişinin bile sağ kurtulması veya kurtarılması öngörülmemiş miydi?
O zaman neden yaptınız?
Sonuç; PKK katliamıyla 16 vatan evladımızı kaybettik. Şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet yaralı gazilerimize şifa diliyorum.
Sel gider kumu kalır, atasözünü hatırlayarak şu soruyu sorabilir miyiz?
Operasyon yaparak rehinelerimizi kurtarmak tek seçenek miydi?
Gerçek veya arka kapı diplomasileri denenmiş miydi?
Bu konu spekülasyona açıktır. Herkes birden fazla seçenek üretebilir. Herkesin kendine göre doğruları vardır. Asıl olan toplumun kabul edeceği gerçek doğruyu hayata geçirmemiz gerekmiyor muydu?
Gelin bunu bir örnek üzerinden birlikte tartışalım.
Gilad ŞHALİT isimli bir İsrailli askerin, 25 Haziran 2006’da HAMAS tarafından Güney Lübnan’da kaçırılarak rehin alınır. İsrail bir hafta sonra, 32 gün süreyle Lübnan’ın güneyindeki Hizbullah mevzilerini bombalayarak yerleşim yerlerine saldırmıştır. Bu işgal girişimi Hizbullah’ın müthiş direnci ile püskürtülerek, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşlarının galibi olan İsrail ordusu da Hizbullah tarafından ilk defa mağlup edilmiştir.
İsrail askeri Gilat Shalit ilgili takas görüşmelerinin 2011 yılına kadar devam ettiğini biliyoruz. Askerin iadesi için Sayın Abdullah Gül’ün; hem Dışişleri bakanı olduğu hem de Cumhurbaşkanı olduğu dönemde arabuluculuk yapma ve rehineyi kurtarma adına yapmış olduğu başarılı diplomasinin sonuç vermeye başladığı bir dönemde;
İsrail devleti; sorunu Türkiye ile çözen olmamak için Camp David’den dostları Mısır’a bu şansı vermiştir. 30 yıl iktidarda kalan Hüsnü Mübarek’in 11Şubat 2011 tarihinde istifa ettirildikten sonra yönetime gelen Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi Başkanı Mareşal Muhammed Hüseyin TANTAVİ’nin HAMAS ile temas geçerek rehin alınan asker Gilat SHALİT’in takas edilme görüşmelerini başarılı bir şekilde sonuçlandırmıştır.
Bizim ülkemizde İsrail askerinin salıverilme gerekçesine kafa yoran gördünüz mü?
Gazze’de yaşayan Filistin halkının çok önemli iki lojistik kapısı var(Gerçekte 6 kapı ). Birisi Kuzeyde ki çok sıkı bir denetim var. Terör malzemesine dönüşmesi muhtemel hiçbir ürün Gazze’ye giremez. Diğer kapı ise; Mısır hududundaki Refah sınır kapısıdır. Rehine kurtarma operasyonunu kuranlar seçenekleri sıraladılar. Rehine İsrail askeri Gilat Shalit’in kanlı-canlı kurtarılmasının gerçekleşmesi için Mısır devleti; Refah sınır kapısını kapatarak temel besin maddeleri başta olmak üzere tüm mal girişlerini yasaklama sopasını gösterdi. Gazze’de Kassam füzeleri dışında hiçbir gıda maddesi üretilmiyor, o da karın doyurmuyordu. Ambargo sonuç verdi ve İsrail hapishanelerinde tutulan 1027 Filistinlinin serbest bırakılması karşılığında, Gilad Shalit’in özgürlüğüne kavuşması sağlandı. İsrail devleti ve Mossad çok büyük prim yaptı. Tüm dünyada saygınlık kazandılar. İsrail askeri evine dönüyordu. İsrail’in o dönemdeki Başbakanı Benyamin Netanyahu bu mutluluğu askerine, onun ailesine ve tüm İsrail oğullarına yaşatmanın haklı gururu ve sevinci içindeydi.
Arap âleminin en medeni, en eğitimli en mazlum Filistin halkına, Filistin davasına ve onun sembolü Ebu Ammar’a saygım sonsuzdur. Burada İsrail’in elde ettiği prestij, kendi halkı adına son derece önem taşımaktadır. Benim devletim; bir horozumuza karşılık1027 tavuğu azad etti. İşte benim devletim budur dediler!
Bunun adı diplomasidir. Diplomasinin başarısıdır. İsrail’de 41 uçak değil 141 F-18 uçağını kaldırır ve 700 bin insanın yaşadığı Gazze’yi yerle bir edemez miydi?
Bu İsrail askerinin evine döndürülmesine dair uygulanan arka kapı diplomasisinin, bizi yöneten iktidara ve gelecekte bizi yöneteceği düşünülen tüm muhalefete bir örnek olabilir miydi?
Evet!
Ders alınsın ki tarih bir daha tekerrür etmesin!
Ama siz önce kapı ve pencerelere sahip olduğunuzu biliyor olmalısınız. Siz rehineleri kurtarma operasyonuna girmeden önce sizdeki kapı ve pencerelerin ne işe yaradığını biliyor olmalısınız. Tıpkı İsrail gibi olasılıkları sıralayabilmeliydiniz. Politika yapanlar, yaşadığı coğrafyayı bilmelidirler. Refah sınır kapısını nerede olduğunu bilmeyenler HABUR sınır kapısının önemini kavrayamazlar. Sadece ihracat kapısıdır onlar için. Mal gider para gelir.
K.Irak Kürt Bölgesel Yönetimi topraklarında yaşamakta olan 4 milyon nüfus ile Türk ve diğer ülke müteahhitleri Batman rafinerisinin ürettiği benzin ve motorini kullanmaktadır. Elektrik Türkiye’den gitmektedir. Elde ettikleri ham petrol sayesinde zenginleşen bölge alt ve üst yapı inşaatları sayesinde her yer şantiye görünümündedir. Bu akaryakıt HABUR sınır kapısı yoluyla bölgeye ulaştırılmaktadır. Yaşayan 4 milyon nüfusun et ihtiyacı dışındaki bütün gıda maddeleri(su dâhil) G.Doğu bölgemizden alınıp HABUR sınır kapısı yoluyla bölgeye götürülür. Gördüğünüz gibi HABUR sınır kapısı Barzani bölgesi için yaşamsal öneme sahiptir. Bu inşaatlarda kullanılan malzemenin tamamına yakını G.Doğu bölgesinden gitmektedir. İçtikleri sigara HABUR sınır kapısı yoluyla gitmektedir. HABUR’u kapatıp ve hemen batısındaki Ova köy’den yeni bir kapı açıp Musul üzerinden Irak’ın Arap nüfusunun yaşadığı bölgeye direkt ulaşım mümkündür. Kürt Bölgesine mal girişinin üç gün durdurulması durumunda hayat bitiyor. Bir gün elektrik vermediğinde buzdolaplarının içindeki gıdanın ne olacağını düşünebiliyor musunuz?
Rehinelerimizi kurtarmak için Bağdat ve Erbil’e gitmek çözüm olmadı. Yaşadık ve gördük. Erbil’de yaşayan zatı Silopi gümrük kapısına çağırıp, bak kardeşim; bizim rehinelerimiz Gara’daki kamptalar; sana üç gün süre veriyorum. Bizim 14 rehinemizi Cuma günü güneş batmadan Hac Konaklama tesisinin önündeki bayrak direğinin önünde istiyorum ültimatomunu çekip rehinelerimizin gelmediğinde de ne olacağını anlatabilmeliydiniz. İsrail Mısır üzerinden yaptı ve başarılı oldu.
Bana diyeceksiniz ki Barzani’nin devleti mi var? Adama sormazlar mı o zaman; Ankara ve İstanbul’da direklere astırdıklarınız denizli havlusu muydu?
Deneyebilirdik!
Operasyon tek seçenek olmamalıydı…
Bütün okurlarım, gözlerinizi bir an için kapatmanızı istiyorum. Şimdi şu soruyu kendinize sorun. Sizin oğlunuz o mağarada rehine konumda iken operasyon yapılmasına göz yumabilecek misiniz? Savunma Bakanımızın oğlu o mağara rehin olmuş olsaydı bu operasyon kararını alabilir miydi?
Çünkü operasyonun garantisi yok. Benim oğlum 14 Şubat günü rehine olarak yaşıyordu. Nefes alıyordu, su içiyordu. Bir gün beklenmeyen gelişmeler olur ve belki de salıverilir beklentisi vardı. Dede, Nine, anne, baba, kardeşler, eşler ve çocuklarının bir gün salıverilme beklentisi vardı. Şimdi umutları bitirdik ve gencecik bedenleri toprakla buluştu.
En acı olanda nedir bilir misiniz?
Elinde silahı olmayan vatan evlatlarının mermi atmadan ölmesidir!!!
Eleştiri amaçlı söylemiyorum. CHP lideri Sayın Kılıçtaroğlu’nun önerdiği gibi Trump, aracılık yapmalı mıydı?
Amacım, liderlere ders vermek değil, bilgilendirmek. Siyaset kurumunun bütün aktörlerine sesleniyorum. PKK’yı ABD kurdu. Alman Devleti çalıştırdı. İsveç, Norveç ve Danimarka paralarını yönetti, Hollanda uyuşturucuları pazarladı, İtalyan devleti Valmara mayınlarını verdi. Yunan devleti ve onun Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Naksakis’in adamları gerilla eğitimlerini verdi. Sayın Kılıçtaroğlu işte bu nedenlerden dolayı o işin muhatabı Trump olamaz. Ondan öncekiler, Trump’ın kendisi ve ondan sonrakilerin SEVR’de dayatıp başaramadıkları Kürdistan’ı kurma görevleri var. Bu uğurda devletimizin başına çuval geçirenler Türkiye’ye neden kıyak yapsınlar!!!
Devlet olma onurunu ayaklar altına almadan yapılabilecek çok şeyin var olduğunu söyleyebilirim. Yerine Kayyum atadığınız Kürt siyasetçi Ahmet Türk arabulucu yapılabilirdi. Oslo görüşmelerinde masada olan Mustafa KARASU, Zübeyir AYDAR, Sabri OK’a arabuluculuk görevi verilebilirdi. Neden olmuyormuş? Muhatap alıp masaya oturmasını bildiğiniz insanlardan biri veya hepsi bu işin koşturanı olabilmeliydiler. Umarım buradan ders çıkarırız. İktidarıyla, muhalefetiyle, kurumlarıyla ve iyi yetişmiş devlet görevlilerimizle diyalog, müzakere ve her türlü diplomasi yollarını açık tutar ve böyle ağır bedeller ödemeyiz!