Allah’ın sıfatları arasında “zül celal” celal sahibi olarak bilinen bir müsemması vardır. Müsemma; ismiyle örtüşen manasına da gelebilir. Ve bin 400 küsur yıllık İslam tarihinde CELAL sıfatı, birlikte kullanıldığı Celil sıfatını da nereye gittiyse yanında götürmüştür.
Celal sahibi deyince hemen arkasından celil olanın da zikredileceğini biliriz. Muazzam bir anlam barındırdığını hissediyorum. Doğrusunu ancak Allah bilir. İmam-ı Gazali diyor ki Allah ŞEEN dedir. Yani yaratılmış olan her şey her an oluş ve yok oluş yaşamaktadır. Biyoloji ilmi bunun adına hücre yenilenmesi demektedir. Tıp ilmi de bu gerçekten hareketle birçok hastalığın teşhisinde ve tedavisinde başarı kazanmıştır. İnsanı ölüme götüren Kanser hastalığının HÜCRE YENİLENMESİ olayındaki zafiyete işaret ettiğini söylüyor hekimlik bilimi.
İnsan; HAREKET, DOLAŞIM, BOŞALTIM, SİNİR ve SOLUNUM gibi olmazsa olmaz sistemlerle ayakta durur. ÜREME sistemiyle de neslini devam ettirir. Bu sistemler organlarla, organlar dokularla dokularda hücrelerle takviye edilmiştir. Hücreler nelerle takviye edilmiş? Efendim orada RNA lar ve DNA lar devreye girmiş galiba. Daha ilerisine gidilebilin dimi bilmiyorum ama o bölgeyi aydınlatacak projektörler keşfedilsin orada da çok muazzam alt yapılar bulunur zannındayım. Gökyüzünde ne varsa Küçük âlem olan İNSAN, da onların barındığını zannediyorum. 1916 senesinde Alman Gök bilimcisi Karl Şvarsşild ( Okunduğu gibi yazdım)Kara delikler hakkında hesaba dayalı en derli toplu aratırmayı bilim âlemine sunmuştur. Kuran’da Yıldız yerleri (Mevakiün nücum) diye geçen karadeliklere de Ruslar Yıldız yerleri demekteymiş. Şvarşild’e göre dünyanın bir karadelik haline gelmesi için çapının cm ile anılan bir küçüklüğe ulaşması lazımmış. Düşünebiliyor musunuz? Dünya diyelim ki 1,5 cm çapında bir boyuta inecek kadar küçüldüğünde, olay ufkuna yakalanan her şeyi yutacak bir muazzam kuyu haline gelebilecek.
En küçük RNA ile en büyük galaksiler ve ikisinin arasındaki yapısal benzerlikler aslında bizim yabancısı olmadığımız konulardır.9. ve 10. yüzyıl İslam dünyasında bugün NASA da konuşulan mevzular konuşuluyordu. Büyük bir çoğunluğu Türk olan ilim adamları Nöbete geldikleri andan itibaren İSLAM’ın bayrağını ilim burçlarında yükselttikleri gibi kurulan Türk devletleri de SİYASET burçlarının bayraktarlığını yapıyorlardı. Öyle “ NE OLMUŞ YANİ ÜÇ BEŞ ÇEKİK GÖZLÜ ADAMIN” yaptıkları diye geçiştirme hakkın yok HÜSEYİN ÇELİK. Allah yeryüzünde İslam’ın bayraktarlığı görevini TÜRK Milletine verdiyse senin bunu küçümsemen en azından hazımsızlıktır. Ve seni böyle konuşturan sebebin de saygı duyulacak hiçbir kalitesi yoktur. Mevlana ben Türk’üm diyor. Fuzuli ben Türküm diyor. Kaşgarlı Mahmut sevap kazanayım diye Türk dillerinin sözlüğünü yaptım diyor.
Preveze deniz savaşında 28 Eylül 1538 de 308 parçalık ANDRE DORYA idaresindeki Şarlken donanmasını 122 parçalık donanmasıyla perişan eden Barbaros bakın neler anlatıyor. “kâfirin donanmasında 308 i harp gemisi olmak üzere 600 parça sefine vardı. 60 binden ziyade neferi vardı Fakat 60 bin asker birbirinin dilini bile anlamıyordu. Her milletten toplama asker yüzünden Andre dorya nam kefere kendi askerine hakim değildi. Her gemi müstakil hareket ediyor kumanda birliği bulunmuyordu. Bu kuvvetle beni Preveze limanın da kıstırdılar. Limanda kalsam iş kötü olacak o yüzden hiç beklemedikleri hareketi yaptım. Onlar limanın çevresine dağılmış ve saldırı planlarını yaparken ben gemilerimi onların şaşkın bakışları arasında limandan çıkardım. Onların askeri toplama ve değişik milletlerden idi ama benim LEVENTLERİM hepsi Anadolu’dan gelen gönüllü Türk leventleriydi. Ve hepsi yirmi bin kadar idi. Özellikle Maraşlı olan evlatlarım yerinde duramayan aslanlar gibiydi. Dorya’nın gemileri ağır ve hantal topları kısa menzilliydi. Benim gemilerim ise hareket kabiliyeti yüksek ve toplarımız da uzun menzilliydi. Fakat sadece rüzgâr ters yönden esiyor bizim hareketimizi güçleştiriyordu. ”Kağıtlara Allah’ın muin ve muzaffer sıfatlarını yazarak denize bıraktık bir müddet sonra rüzgar da düzeldi..Turgut Reis yedekte olmak üzere bütün reislerim canla başla çalıştılar düşmana aman vermediler Andre Dorya kendi idaresindeki küçük bir filoyla ancak kaçabildi. Bizim şehit sayımız 350 civarında iken Şarlken’in 15 binden fazla askeri telef oldu. Belki bir o kadar esir aldık. Barbaros kendinin ve askerlerinin Türk olduğunu göğsünü gere gere söylüyor haksız da değil. Çünkü Cezayir’de ibni Kadi, Tunus’ta Beni hafsi hanedanı Müslüman olduğu halde İspanyollarla birlik olup Müslüman Barbaros kuvvetlerine saldırmışlardır. Şarlken 500 gemi ve büyük bir orduyla Tunus’a saldırırken vatanına dinine ihanet eden TUNUS SULTANI onun en büyük yardımcısıydı. Yanımda bin 600 Arap gönüllüsü vardı onlar bile ihanet için fırsat kolluyorlardı. Nihayet Tunus’tan ayrıldım. Cezayir’e doğru giderken Tunus beyi ve Şarlken şehre giriyor ve 30 bin Müslümanı koyun gibi boğazlayıp atıyorlar” diye anlatıyor hatıratında Barbaros. İşin tuhaflığına bakın Şehri Şarlkene karşı korumak isteyen Barbaros KÖTÜ, hain beni hafs hanedanı ise iyi… Bunu diyen TUNUSLU’NUN başına gelen nedir? Koyun gibi boğazlanmak… Kendine ihanet edene acınmaz.
Şimdi Allah’ın Celil ve Celal sıfatlarına geri dönüyoruz. Çünkü hem dünümüzle alakalı hem bugünümüzle alakalı tecellileri bulunmaktadır.
CELİL sıfatı; eşyanın tabiatını yaratan ve onu simetri- estetik ile güzelleştiren Yaratıcının azamet sıfatıyla yarattıklarında tecelli etmesini ifade eden gizemli (esrarengiz)bir lafızdır. Gizem katan yanı zerrelerin içinde sakladığı AZAMETTEN ileri gelmektedir. Azamet; ululuk yücelik tarifiyle tanınacak kadar basit değildir. Azametin ne olduğu 1945 senesinin temmuzunda Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerindeki yıkımdan sonra daha rahat anlaşılır hale gelmiştir.Atomu parçalayan bilim içindeki tahrip gücünü yani zerrenin içindeki azameti görmemizi sağlamıştır.E=M C kare biçiminde formüle edilen Azamet her yaratılmış “şeyin” zerrelerine sıkıştırılmış ÖFKE demektir.CELİL sıfatıyla “Azamet”i yarattığı her şeyin içinde değişik yoğunluklarda saklayan Yaratan ,insanoğluna sınırsız hürriyet bahşetmiş, ona verdiği ZEKA ile kendi kudretini tanımasını kolaylaştırmıştır.EŞYANIN TABİATINDA ressamların keşfettiği ALTIN ORAN vardır. Adına simetri de denir. Simetri eşyayı güzelleştirmiştir. Bütün hayvanlar aleminin bitkiler aleminin ve hatta dağlar taşlar yağmur ve kar tanelerinin bile kristallerine bakıldığında ihtişamdan başka bir şey göremeyiz. Eşyanın tabiatı muhteşemdir. Eşyanın tabiatını gören ve onu bir emanet gibi gören gözler de muhteşemdir. Eşyanın tabiatına aykırı iş yapmamak endişesiyle hep “Doğru”nun ve doğru olanın yanında olmak da muhteşemdir. Çünkü Allah Kuran’ın da yani mektubunda buyuruyor ki; “Yanlış sözler çoğunluğa ulaşsa bile içiniz de bir gurup doğruyu söyleyenlerden olsun.” Yani doğruya sahip çıkın diye emrediyor. Peki, doğruyu söyleyen kim Olacak? HACILAR HOCALAR MÜFTÜLER ANASININ CENAZESİNDE GENİZDEN GETİRDİĞİ SESLE TEBAREKE OKUYANLAR değildir. Sadece ve sadece ALLAH’IN FİİLİ ve VAHYİ Mektuplarını okuyup EŞYANIN TABİATINA UYGUN ilmi çalışmalar yapan ve onların izinden ayrılmayanlardır.
Peygamber Efendimiz dar manada aşiretçilikten öte geçemeyen ve kendisine her halükarda yakın bir düşman ihtiyacı duyan beyinsizleri geniş manada birlik kurmaya yöneltmek için aşiretçiliği men etmiştir. Mümin müminin kardeşidir sözü bu anayasanın ilk maddesidir. İslam’ı gönüller fethetmek için geniş coğrafyalarda gezdirmenin yolu “düşman aşiret” alışkanlığını yok etmekten geçmektedir. Yoksa Türkçe konuşan coğrafyadaki insanların birbirine akrabalık bağıyla (DİL BAĞI da BİR NEVİ AKRABALIK BAĞI OLUŞTURUR) bağlanıp kenetlenmesi ve bundan büyük askeri güçler çıkarması yasak değildir. Hatta Farzdır. Neden? Çünkü İslam cihanşümul bir dindir. O dinle zencinin eskimonun veya aborjinlerin bile tanışma hakkı vardır. Murat; Kuvvetli birlik oluşturmaktır. Birliği dağıtmak parça parça etmek hem “EŞYANIN TABİATINA “aykırıdır hem de içinde yaşadığın millete İHANETTİR:
PEYGAMBER EFENDİMİZ büyük birlikler oluşturma yolunun en büyük engeli olan aşiretçiliği men etmiştir. AİLELERİ, BOYLARI, aynı dili konuşan insanları (GÖNÜL DİLİNDEN BAHSEDİYORUZ EY CEMAAT) birbirine düşman etmeden ve hatta düşmanlığı yasaklayarak BÜYÜK BİRLİK YOLUNA davet etmenin neresi haramdır. MİLLİYETCİLİK FRANSIZ ihtilalının ürünü bir kelimedir. BİR BÜYÜK DEVLETİ parçalamak için de kullanılır veya Büyük bir DEVLET OLUŞTURMAK için de kullanılır. Osmanlı Beyliğinin kurucuları DEVLET HALİNE GELMEK için asli unsur TÜRKMENLER YÖRÜKLER OĞUZ BOYLARI nın ortak değerleri olan milli bağlardan faydalanmışlardır. Kötümü ettiler? Bu bir realitedir. Eşyanın tabiatına da en uygun yoldur. Aykırı olan fitne çıkarıp birliği tehlikeye düşürmektir.
“FİTNE UYKUDADIR onu uyandırana lanet olsun” buyurmuştur Peygamberimiz. Şu anda fitne uyandırılmış gibi görünmüyor mu sizce? Eşyanın tabiatıyla oynanmıyor mu? CELİL SIFATININ tecellisiyle oynayanlar CELAL SIFATININ tecellisini beklesinler..
Siz ancak ayaklarınızın altına pabuçlarınızı alabilirsiniz. Peygamber asla söylediğini bir sene sonra yalanlayacak ACZİYETE DÜŞMEMİŞTİR: Üç ay önce idamından bahsettiğin adamı üç ay sonra DEVLET ADAMI GİBİ konuma yükseltmek neyin icabıdır? Peygamberin hangi üslubu buna cevaz vermektedir. ACİZLİK tepende ALLAH’TAN başka bir gücün varlığını hissedip ondan korkmaktan kaynaklanıyorsa bunun adına ihanet denir. SAYGILARIMLA…..