Şair Nedim; ‘Şehr-i Stanbul ki bir misli bahadır’ diye anlatır canım İstanbulumuzu. Tüm milletlerin sahip olmayı istediği mukaddes o arzuyu.
Cenab-ı Hakk tarafından Türklere nasip kılınmış bir kere. İlk kızıl elma ve sonu arşa ulaşan mefkure. Bu bir nizam-ı alem hedefi Hak yolundan zafere.
Kaşgarlı Mahmud’un ‘Allah’ın Ordusu’ dediği o ırk, Osmanlı padişahlarının ‘İslam’ın Askerleri’ dediği o ordu. Ve bir Salı günü… İstanbul’un fethinde Kabe’ye doğruldu. Tekbir sesiyle çektiler kılınçları koruyan, emin olun imandı o ellerinde tutulan. Sadece değil demirden bir kalkan.
Ulubatlı ki surlara koşa koşa gidiyordu. Surların üzerinden oklar yağmur olmuş yağıyordu. Her düşenin kalbi nurlanır ve toprağa… Şehadet akar kandan şanlı bir bayrağa.
Bir elinde bayrak, sarılmıştı zaferine; dikti üç hilalli bayrağı sadece bir kaleye(!) Bir kaleden ibaret mi sayarsınız o ‘anı’ bir tarihe sığdıramazsınız Allah davasını.
Atın üstünde bir yiğit kılıcı yaratandan, ismi tarihe yazıldı Fatih Sultan Mehmet Han, arkasındaki izzet ise Muhammed Mustafa’dan... Şimdi nidaların hangisini burçlara sığdırırsınız. Ve aşikar… şahlanan bir Türk’ü durduramayacaksınız.
Karadan da yürür gemi akıllar buna ne idrak, söz konusu can değil var olsun o toprak. Giyinir en güzel entariler hepsi de bir yerde, okunsun tüm ezanlar çan sesleri yerine.
Savaş mı sanırsınız askerlerin heyecanını şehit olmak ne demek söyleyeyim toy zamanı. Ve hatırınızdan silinmeyecek İstanbul şeb-i aruzları.