Fatih Sultan Mehmed’in Ve Hz. Peygamberimizin İran Hükümdarlarına Mektup

Necdet BAYRAKTAROĞLU

TARİHİMİZDEKİ MUHTEŞEM MEKTUPLAR’DAN BİR MEKTUP

Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethederek Bizans İmparatorluğunu, daha sonra Amasra İsfendiyar Beyliği ve Trabzon Rum İmparatorluğunu yıkması, Hristiyan devletlerine karşı üstünlük kurup, İslam aleminde takdir kazanması, Doğu'da ki Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ı telaşlandırmaya başlamıştı. 

Uzun Hasan Akkoyunlu hanedanı ve hükümdarı Kara Yulug'un torunudur. Kardeşi Cihangir'in ölümü üzerine hükümdarlığı ele almış, Akkoyunlu devletini yalnız Anadolu tarafında değil, Irak, Azerbaycan ve İran taraflarına doğru da büyütmeye çalışmıştır. İşe önce en yakın topraklardan başlayıp, son Eyyubi devletini ortadan kaldırdı. Gürcistan’a yaptığı seferlerle, altı kale zaptetti. Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah ile savaşa tutuşup mağlup etti. Sultan Fatih'e biri Cihan Şah'ın danışmanının  olmak üzere üç başla, zafername yolladı ve Akkoyun’lu hanedanının yükselmesi ve genişlemesi için dua etmesini istedi. Uzun Hasan ayrıca, savaş halinde olduğu Timur İmparatoru Ebu Said'de de daha bir gururla, Cihan Şah'ın başını gönderdi. Ebu Said'in ülkesini kendi topraklarına katmayı düşünüyordu. Onunla yaptığı savaşta bozguna uğrattı ve kestiği başını bir zafername ile Mısır sultanına yolladı ve ona;

 " Bu diyarın Serdarlar'ı şecaatim sırlarını gördüler, fırsat elverirse bu nöbet isterim ki cüret ve celadetim Hüdavendigara ( Osmanlı padişahı ) gösterin" demişti.(1)

 Daha sonra kuvvet ve nüfuzunu Horasan'a kadar uzatmak istedi. Horasan hükümdarı Osmanlı müttefiki olan Hüseyin Baykara'yı tahtından ayırmaya çalıştı. 

Başarıları Uzun Hasan'ı çılgınca bir güvene sürüklüyor, gurura kapılıp kendisini büyük Asya İmparatoru olarak görmeye başlıyordu. Osmanlı padişahı ile artık savaşabileceği hayallerine kapılıyordu. Sultan Fatih'i öfkelendirmek için, kendisine sığınan Kastamonu Bey'i ve Karaman Bey'ini sarayında korumaya başladı. Hatta daha da ileri giderek, Osmanlı hudutlarını geçip taarruzlar da bulunarak,  Koyulhisar’ı da işgal etmeye kalkıştı. 

Ayrıca kendi nefsine fazla güvenen, gurura kapılan Uzun Hasan, Sultan Fatih'e gönderdiği mektubunda Sultan unvanı yerine Mehmet Bey diye hitap ediyordu. Bir başka mektubunda da daha ileri giderek şöyle diyordu:

Bütün Fars iklimini feth ile düşmanlarını hezimete uğrattığını ve Şiraz'ı payitaht edindiğini açıkladıktan sonra Hüseyin Baykara'nın kendisini metbu tanımakta olduğuna değinip, ülkesinde de hutbelerde sadece kendi adının anıldığını ve sikkelerde kendi isminin basıldığını belirterek ve artık korkacak bir düşmanı kalmadığını da sözlerine ekleyerek, sahip olduğu devletlerle güç derecesini belirtip, Kapadokya ve Trabzon'u istiyordu. “

Bu mektup Sultan Fatih'i çok kızdırdı. Uzun Hasan'a tahkir edici mektup gönderdi ve  mektubunda şöyle dedi: 

" Ben, Sultan Bayezıt oğlu Mehmet oğlu, Murad oğlu Sultan Mehmed'im. Sen, Acem ülkesinin başbuğu büyük Han, Hasan Hansın. Bilesin ki, kişi devletine mağrur olup haddini aşarsa artık insafsızlar arasına katılarak fren tanımaz ve bunun sonunda devletini ve ülkesini kaybeder. Senin kafanın içini şeytanca vesveseler kaplamıştır. Aklını başına topla. Bil ki bizim memleketimiz İslam yurdudur. Dedelerimizden beri devletimizin çerağı, küfür ehlinin yüreği yağı ile aydınlanmıştır. Sen eğer Müslümanlara karşı kötü amaçlar besliyorsan, sen ve sana yardım edenler iman düşmanlarıdırlar. Bütün devlet ve şeriat düşmanlarını yok etmek için atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanmıştır. Bilmedim yahut da gafil idim demeyesin. Senin bu taraflara gelmene lüzum yoktur. Şevval ayında muzaffer askerlerim Allah'ın izni ile benimle beraber senin üzerine yürüyeceklerdir. Allah ben kulunu sebep kılarak senin zulmünü mazlumlar üzerinden götürecektir. Senin adını ve şanını yok edeceğim. Fazla söze lüzum yoktur. Benim mektubuma cevap gönderesin. Bana hayır dileyenlere selam olsun."(2)

Bir taraftan da Akkoyunlu Hükümdarı Papa'ya, Avrupa devletlerine elçiler yollayıp, Rumeli sizin, Anadolu da benim diye haberler gönderiyor, Osmanlı devletine karşı hasmane tavırlarını artırıyordu. Venedikliler ile ittifak içine girerek, Kıbrıs Kralı ve Rodos şövalyelerine mektuplar yazıyordu. Uzun Hasan mektubunda:

 “Osmanlıların, Karamanlılara tecavüz ettiklerini, bu tecavüz karşısında Karamanlıların kendisine şikayet ve müracaatta bulunduklarını, Gürcistan'a sefer ettiğinden Karaman'ın yardımına koşamadığını, Zeynel Bey komutasına verdiği otuz bin atlıyı bu işe tahsis ettiğini, Rodos ve Kıbrıs'ın da aynı davaya yardım etmelerinin lüzumlu bulunduğunu, Osmanlı ordusunun ezilmesinin icap ettiğini, zira Osmanlı tecavüzünün Kıbrıs ve Rodos'u da kötü duruma düşüreceğini “ bildirmekteydi.  

Osmanlıları tek başına mağlup edemeyeceğini bildiğinden, ilişkiye geçtiği haçlı devletlerinden asker, ateşli silahlar, top ve top dökecek ustalar istemeye başladı.

Fatih Sultan Mehmet'te, Uzun Hasan'ın Osmanlı devleti aleyhine giriştiği bu faaliyetlerine karşı, tedbirler almaya başladı. Anadolu da Türk birliğini gerçekleştirmeyi devletin istikbali bakımından lüzumlu olduğunu gören Fatih, Doğudaki bu güçlü rakip ve hasmına karşı teşkilat ve teknik olarak ordunun hazırlanmasını emretti. Batıdan gelecek saldırılara karşı Rumeli ve İstanbul'da emniyet tedbirlerini arttırdı. Rumeli'nin Muhafazası, Şehzade Cem Sultan'a verildi. Mısır Memlukluları ile antlaşma yapıldı. Karaman ve Çandar Beyleri de Osmanlıya destek vereceklerini söylediler. 

Anadolu da, Akkoyunlu saldırılarına karşı büyük kahramanlık gösteren Şehzade Mustafa'ya, Fatih Sultan Mehmet, çabasını ve cesaretini arttırmak için bir mektup gönderdi. Fatih, Oğluna şöyle diyordu:

" Kahraman ve mutlu oğlum! Şanımın aydınlık yansıması olan sen, şunu bil ki idam edilmeyi hak eden Uzun Hasan bize hakaret ve tehdit dolu haberler yollamıştır. Bu deliye karşı nefretten başka bir cevap vermekten kaçındık. Dehşet verici biçimde sessizliğimizi koruyarak bu tilkinin tavşan olmasını sağladık. Şimdi savaşan aslanlarımızla onun üzerine gidiyoruz. Bizi beklerken düşmanın komutanlarını yen. Şu anda ordularımızın başkomutanı sensin."(3)

Sultan Fatih, ayrıca Akkoyunlulara karşı yapılacak seferin gerekçelerini belirten birer mektubu,  İslam devletlerine, beyliklere gönderdi. Fatih bu mektubunda:

 “Uzun Hasan'ın Osmanlı sınırlarına tecavüz ettiğini, adalet yolundan ayrılarak halkın mal ve canına el uzattığını, dindarlık ve Müslümanlık tasladığı halde Müslümanlara fenalık ettiğini, bundan ötürü onların kökünü kazımak üzere baharda harekete geçeceğini, Uzun Hasan hikayesi sona erinceye ve memleket onun çirkin işlerinden temizleninceye kadar başka bir işle meşgul olmayacağını “ bildiriyordu.

Bu gelişmeler sonucunda Fatih, vezirlerini toplayıp harp kararını görüşerek ve danışarak savaş kararını aldı. Girişilecek savaşın hareket ve şekli ve harekete geçilinceye kadar yapılacak işler görüşüldü. Akkoyunlu ülkesine sefere çıkmadan önce, Akıncı kuvvetler gönderilerek akınlar yapılmasına karar verildi. Ayrıca, bağlı Prenslere, Anadolu ve Rumeli Beylerine, eyalet ve sancak beylerine, harbe hazırlanmaları için haber gönderildi. Ordunun toplanma yeri olarak da, Bursa- Yenişehir gösterildi.          

            Şehzade Mustafa Konya da Beylerbeyi idi. Yanında Lalası Gedik Ahmet Paşa ve Anadolu Beylerbeyi Davut Paşa bulunuyordu. Akkoyunlu İstilasını durdurmak için Konya dan hareket etti. Akkoyunlu ordusu Uzun Hasan’ın oğlu Yusufça Mirza komutasında, Orta Anadolu topraklarında ilerliyordu. Hedefi doğrudan Konya idi. İki ordu Beyşehir Gölü yakınlarında Kireli mevkiinde karşılaştılar. Şehzade Mustafa’nın başarılı ve taktik savaşı ile Akkoyunlu ordusu perişan oldu. 18 ağustos 1472 tarihindeki bu savaşta Yusufça Mirza ve üst bey ve komutanlar esir düştü.

            Şehzade Mustafa kazandığı bu zaferi babası Fatih’e bir mektup yazarak bildirdi. Mektubunda şöyle diyordu:

            “Dergah-i fetih karin, ve barigah-i zafer zamin türabına arz-ı bende-i kemteriin budur ki:

            Haliyen fermanı şerif vürudundan sonra müstahaki darü resn olan Uzun Hasan, demmerallahünün akarib şiarından ibni ammi Yusuf-i bedbaht bir iki karındaşlariyle ve nice benam Şark beyleriyle Karamanı bihanümanın evladından Pir Ahmet ve Kasımın önlerine düşüp Kayseriden beru ubur ettiklerinde bu bendeleri dahi mahmiye-i Konya önünde yoklama edup hazır bulunan leşkeri zafer eseriyle müdafaalarına müteveccih olup Anadolu Beylerbeyisi Lalam Gedik Ahmet Paşa sağ koluma ve Rum Beylerbeyisi Mehmet Paşa bendeleri sol kolumda durup mah-ı Rebiülevvelin on dördü vaki olan şenbih  (pazar) günü müsademei sıffin vaki olup kuşluktan ikindiye değin cenk ve cidal ve harb ve kital olduktan sonra badel asır düşmanın bahtı güneşi guruba erişub ve Serdar-i serbedari olan Yusuf-i mezkurdan karındaşları Zeynel ve Ömer ve Muzaffer ile dil tutulub ve sair ümerası Mehmet Bakır ve gayrı namdarları hak-i mezellete düşüp ve başları kesilub hasrüddünyaü velahire makulesinden oldular. Ve bakiyetüssüyüf vadi-i mahuftan girizan olanların ekseri tih-i mehlekeden baş kurtarmayub helak oldular. Ve bu cümle fütuhat saadetlü Padişah-i alempenahın hayır duaları berekatında olp ümiddir ki başbuğları olan Uzun Hasan dahi siyaset-i guzattan keşte ve serkeşte bikurü  kefen tih-i felakete düşüb laşesi ta’me-i murü mar ola, inşallahütaala. Ve bu müjde ile Çaşnigirbaşı Mahmut kulları gönderilub akabince Mirahur Keyvan bendeleri bilcümle baş ve dillerle süm-ü saadetmendlerine yüz sürüyü erişmek üzeredir. Baki ferman dergah-i muallanındır. Bende-i biriya: Mustafa”.(4)

Fatih Sultan Mehmet 11 Nisan 1473 yılında, büyük bir ordu ile Üsküdar'dan hareket ederek İznik yoluyla Yenişehir'e geldi. Sonra ordu Beypazarı'na geldiği zaman, Karaman valisi Şehzade Mustafa,  Kazova’ya gelince de, Amasya valisi Şehzade Bayezıd ordusu ile babasına katıldı. Osmanlı ordusunda Rum, Sırp, Arnavut ve Eflaklılardan oluşan Hıristiyan askerlerde vardı. Padişah Sivas'a geldiği zaman, ordusuna yeni tertip ve düzen verdi. Gidilecek arazi sarp ve dağlıktı. Günlerce ilerlenip yol alındı. Ancak Uzun Hasan ve ordusundan haber yoktu. Fatih bunun üzerine Uzun Hasan'a ağır ve tahrik edici yeni bir mektup daha gönderdi.

 

Hz. Peygamberimiz de 628-629 yılında İran hükümdarına İslam’a davet için bir mektup göndermişti. Bu mektupta Hz. Peygamberimiz İran Kisra’sına şöyle diyordu:

“Bismillahirrahmanirrahim,

Allah Resulü Muhammed’den, İranlıların büyüğü Kisra’ya: Selam, hakikat yolunu izleyip Allah’a ve Resulüne iman edenlerin ve Allah’tan başka ilah olmadığına, O’nun bir ve ortaksız olduğuna ve Muhammed’in onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet edenlerin üzerine olsun! Seni İslam’ı kabule çağırıyorum. Zira Ben, Allah’ın, canlı olan herkesi uyarmak ve ilahi kelamın kafirlere karşı hükmünü tamamlaması için tüm insanlara gönderdiği elçisiyim. Şimdi İslam’a teslim ol ve feraha er. Ama eğer reddedersen, o zaman, Mecusilerin günahları da senin üzerine olacaktır.” (5)

O zamanlarda İran’da Sasani sülalesi vardı. İran hükümdarı da (Kisra’sıda) II. Hüsrev Pervizdi. İran’ın baş şehri Medayin şehri idi. O tarihte İranlılar Mecusilik denilen ateşe tapma mezhebindeydi. Ateşperestlik mezhebi milattan tahminen altı asır önce Zerdüşt adında bir filozof tarafından ortaya konmuştu. Zerdüşt mezhebinde iki tanrı vardı Hürmüz ve Ehriment. Hürmüz hayır tanrısı, Ehriment şer tanrısıydı. Ateş her şeyi temizlediği için Hürmüzün temsilcisiydi. Ateşe tapmak buradan ileri geliyordu. Mecusiler ateş yandığı müddetçe hayır ilahının şer ilahına galip geleceğine inandıkları için, ateşin hiç sönmeden yakılmasının lazım olduğuna inanıyorlardı.

İran Kisrası çok mağrur, kendini beğenmiş, sert bir hükümdardı. İhtişam ve debdebeyi seven biriydi.

Hz. Peygamberimiz İran Kisra’sına İslam’a davet için mektubunu azhaptan Abdullah Bin Huzafe ile göndermişti. Huzafe mektubu Medayin şehrinde Kisra’ya verdi. Kisra Hüsrev mektubu alınca katibine okuttu. İran Kisra’sına gönderilen mektupta Peygamberimizin adı İran hükümdarının adından evvel yazılmıştı. İran hükümdarlarına yazılan mektuplarda Kisra’ların adı ile başlanması İran’da adetti. Kendini kudretli gören İran Kisra’sı Hz. Muhammed’in adının kendi adından önce yazılmasına ve kendisini İslam!a davet etmesine kızdı, hiddetlenerek mektubu parçalayıp yere attı. Elçiyi de sınır dışı etti.

Ayrıca Yemen’deki valisi Bazan’a da Hz. Peygamberin ölü ve diri ele geçirilip gönderilmesini istedi. Vali Kisra’nın emrini alınca Hz. Muhammed’in yakalanması için Medine’ye iki adam gönderdi.

Peygamberimizin elçisi Abdullah Bin Huzafe gelip gördüklerini, duyduklarını Peygamberimize anlattı. Hz. Peygamberimiz de Kisra’nın ülkesi ileride parça parça olacak dedi. Çok geçmeden de peygamberimizin beyanı yerine geldi.

Peygamberimizi yakalamakla görevli valinin iki adamına peygamberimiz iyi davrandı, ikramlarda bulundu, onları İslam’a davet ederek İran hükümdarının başına çok kısa bir zaman içerisinde oluşacak kötü bir olay yaklaştığını söyledi. Vali Baza’nın da Müslüman olmasını adamlarına söyledi.

Sonra da Kisra Hüsrev’in öldürüldüğü haberi geldi. Kisra 27 Şubat 628’de kendi öz oğlu Şireveyh (Şiruye) tarafından öldürülmüştü. Babasını katleden Şiruye tahta geçti. Vali Bazan’a mektup göndererek Hz. Muhammed’e bir şey yapılmamasını söyledi.

Bu gelişmeler üzerine Vali Bazan ve çevresindekiler Müslümanlığı kabul etti.Bazan, Peygamberimizin Yemen’de ilk valisi oldu.

Hz. Ömer zamanında İran fethedilmiş, fetihle birlikte Kisra’nın imparatorluğu parçalanarak son bulmuş oldu. Sasani sülalesi yok oldu. Bütün İran toprakları Müslümanların eline geçti.

Fatih sultan Mehmed Han’ın Uzun Hasan’a yazdığı mektuba dönelim. Fatih’in Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a ağır ve tahrik eden mektubunda şunları söylüyordu.

" Bundan önce annenin ricası ile pençe-i gazabımdan kurtulmuştun. Biz de seni ıslah olmuş kabul ederek affetmiştik. Halbuki senin gibi imansızın benim zamanımda saltanat davasında bulunması haramdır. Senin kendin gibi birkaçına şiddet yoluyla galip gelmene, kendi topraklarında gösterdiğin gurur ve azametine hatta bütün kudret ve şevketine bizim müsaade etmemiz sebep oldu. Buna rağmen gururlanarak ve kendinden geçerek, adaletli iradem altında rahat yaşayan Tokat'a ve sonra da Karaman ülkesine askerlerini göndererek ahaliye zulmettiğin, birtakım şiddetlere başvurduğun ve rezaletlere sebep olduğun malumumuzdur. Onun için cezanı vermek üzere bu yılın baharında harekete karar verdik. Seni affetmeyi kesinlikle düşünmüyoruz. Beyhude zahmet çekme. Sen vilayet yakmayı padişahlık mı zannettin? Çekinmeden, korkmadan topraklarımıza tecavüz ettiğin için kılıcımız senin göğsünde kana bulanmalıdır. Er isen meydana gel. Kadın gibi delikten deliğe girme. Hazırlıklarını yap. Haber verilmedi deme. Zira ki vücud-u habisin arza-i telefdür ve bu babda özür ve bahane bertaraftur."(6)

Koyulhisar ve Şebinkarahisar taraflarına akınlar yapan Padişah ve ordusu, Erzincan'a gelince, Uzun Hasan'ın beş bin kişilik bir ordusu ile karşılaştı. Bunlar mağlup edilip esir alındı. Tercan taraflarına gelindiğinde, Osmanlı ordusu ile Akkoyunlu ordusunun öncü kuvvetleri arasında ilk temas sağlandı. Osmanlı öncü kuvvet komutanı Murad Paşa, Akkoyunluların pusu kurması sonucu çarpışarak öldü. Murad paşanın yenilmesinden sonra, gece alem yapıp sevinen Uzun Hasan, alınan esirlerden Turanzade Ömer Bey'e:

"Hay hay Ömer Bey, Osmanoğlu'nun kolunu kanadını kırdım. Seçkin askerlerini öldürdüm. Şimdiden sonra Rum tahtının benim saltanatımın ikametgah kasrı olması mukarrerdir. " deyince, Ömer Bey şu cevabı verdi: 

" Hey Hanım, Hey hanım. Deryadan bir damla alınmakla cüşu hurusa noksanlık gelir mi? padişahımızın benim gibi ve Murad gibi, yüz bin bendesi vardır. Ne ola ki, Dergahı penah kullarından bir kaçı eksilmekle onun gönüllerinin aynasına bir toz kona veya namus şişesine ta'n taşı dokuna. Onun bahtı Allah vergisidir ve devleti her şeyin anasıdır. " (7)

İlk Osmanlı saldırısı başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Çarpışmada birçok paşa ve bey şehit ve tutsak düştü. Bir an kaygılanan Fatih Sultan, cesaretini kazandıran bir rüya gördü. Rüyasında, Uzun Hasan'la tek tek dövüşüyor, Akkoyunlu sultanının göğsüne şiddetli darbeler vuruyordu. 

Osmanlı ordusu ve Akkoyunlu ordusu, Otlukbeli topraklarında karşılaştı. iki ordu savaş düzeni aldı. 11 Ağustos 1473 tarihinde yapılan savaşta Osmanlı ordusu, ateşli silahlar ve top, tüfek atışları ve şehzade Mustafa'nın üstün gayretleri sonunda, Akkoyunlu hükümdarı mağlup oldu. Fatih, o zamana kadar yalnız kuşatmalarda kullandığı ve sesinden atları ürkütmek için sahraya getirdiği top silahını, ilk defa taktik silah olarak bu savaşta kullandı. Bu silahlar Uzun Hasan'ın mağlup olmasında önemli rol oynadı. Osmanlı ordusunun askeri güç ve teşkilatçılığı, ateşli silahlardaki üstünlüğü ortaya konmuştu. Çok sayıda Akkoyunlu devlet adamı, bey, kumandan ve askerler esir alındı. Ordusu kuşatılan ve perişan olan Uzun Hasan, hem ölen oğluna, hem de yenilgisine ağlayarak, savaş alanından kaçtı. Esir alınan Akkoyunlu alimlerine saygı gösterilip serbest bırakıldı.

Zaferi kazanan Fatih, Uzun Hasan ve kuvvetlerini takip ettirmediği gibi, Türk ve Müslüman olan Akkoyunlu ülkesinin tahrip edilmesinin doğru olmadığını söyledi. Nedenini soran İbrahim Paşaya :

"Uzun Hasan denilen caninin canını yakmak muktezayı gayret-i saltanattı. Yerine geldi. Hanedanını yıkmak mürüvvet değil. Oğlu Serkeş’in başını kesip, ol ateşle ciğerin döğündürmek yeter. Seylab-ı şimşir-i ab-darla ocağın söndürmek hacet değil. Kendisine yapılanlar çok bile oldu. Selatin-i izamı ehl-i İslam’ın hanedan-ı kadimin yıkmaya ikdam eyü değildir.

Bana kalsa saltanatım için bu kadar fazlasına bile gitmezdim. Ancak o buna sebep oldu. Maksadımız kendisini tedip etmekti. Bu fazlasıyla olmuştur. İntikam alacağım diye onun arkasından, birçok yerleri harap etmek, mahvetmek demektir. Bu ise günaha girmekten başka bir işe yaramaz. Aynı zamanda batıda Hristiyanlara karşı girişmiş olduğumuz işlerin geri kalmasına sebep olur. " diye cevap verdi.(8)

Fatih sultan, elde ettiği zaferi Mısır, Asya ve Avrupa devletlerine birer mektup göndererek bildirdi. Horasan Hükümdarı Hüseyin Baykara’ya da gönderdiği fetihnamesinde şöyle diyordu: 

" Şimdi anlaşıldı ki, Uzun Hasan'ın ahd ve peymanı dilinde olup ef'alinde yokmuş; Çünkü diyar-ı İslam'a taarruz için gayr-ı müslimlerle mektuplaşıp onları tahrik etmiştir " (9) 

Padişah savaş alanında üç gün kaldı ve yedi gün şehit düşenler için dualar okuttu, kurbanlar kestirdi. Doğu da bu zaferle, Anadolu birliğini tesis etmiş oldu. Daha sonra da ordusu ile İstanbul'a döndü.

           

1-5-Mufassal Osmanlı Tarihi-Heyet-İskit Yay.1958-Cilt.1-S.556-558-559

2-Osmanlı Tarihi-Joseph von Hammer-Çev.Mehmet Ata-M. Eğt.Bak.Yay.-İst.1997-C.1-S244

2-Panoroma Osmanlı-Muzaffer Taşyürek-Birey Yay.-İst.2009-S.54-55

2-3-Osmanlı tarihi-Alphonse de Lamartine-Heyet-Sabah Yay.-İst.1991-C.1-S.304

4-Fatih Sultan Mehmet-Reşat Ekrem Koçu-Kervan Yay.1973-S.219

5-M. Asım Köksal- İslam Tarihi-Şamil Yayınevi-İst. 1981-C.7- S.62

5-Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız (Müşavir)-Heyet-Doğuştan Günümüze İslam Tarihi-Çağ Yayınevi.İst. 1986- C.1- S.504-506

6-Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmet’in Siyasi ve Askeri Faliyeti-Dr.Selahattin Tansel-Türk Tarih Kurumu Yay.-1985-S.310-311

6-Şah-ı Cihan-Fatih Sultan Mehmet Han-Ahmet Coşkun-Babıali Kültür Yay.İst.2008-S.136

7-8-Osmanlının Genç Dehası-F.S. Mehmet-Hüseyin Tekinoğlu-Neden Y.-İst.2009-S.179-182

7-8-Osmanlı-Çadırdan Saraya-Saraydan Sürgüne-Nazım Tektaş-Yeni Şafak Yay.-S.137

9-Cihan Hakimiyetine Giden Yol-Mustafa Turan-Cihan Yay.-İst.2009-S140

 

HAYAT YAYINEVİ.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.