Yıl 2014. Torunum Oğuz'un doğumu nedeniyle Eskişehir'deyiz.
Torun sevgisi ve özlemi nedeniyle Eskişehir'e sık sık gider geliriz. Torunla muhabbet etmek, oyunlarını seyretmek ve yaptığı bütün etkinlikleri yakından izleyip, takdir etmek için bazen 10-15 gün kalırdık.
Zannedersem 2017 yılıydı. Oğuz'da henüz üç, üç buçuk yaşlarında… Biz gene Eskişehir'deyiz. Dede nine olarak torun sevmekle beraber, çocuk bakım görevlerimiz de var.
Çok tabidir ki, çocuğun beslenmesi, yemesi içmesi, altının alınması tuvaleti, temizliği, uykusu dinlenmesi gibi bir sürü yapılacak işler var, tıpkı toprağa dikilen taze fidanın bakımı gibi önemli. Sadece bunlar mı? Her şeyi önemli.
Hele günümüz gençleri için bizim yaştaki büyükler ‘Z’ kuşağı tabirini kullanıyorlar. Ve bazen de bu kuşakla bir türlü iletişim kuramadıklarından bahsediyorlar. Doğrudur, zaten çocukken bile hiperaktifler, ele avuca sığmıyorlardı.
Yeme içme, uyumadan arta kalan zamanı da değişik oyuncaklarla el becerilerini geliştirecek ve hayal gücünü geliştirecek etkinliklerle çabalıyordu. Böylece hemen her gün aynı tür etkinlikler, aynı program devam ediyordu. Çocuk, bazen bizimde içinde bulunduğumuz bu etkinliklerden sıkılıyordu. Eşim torunu uyuturken çok güzel ninniler söylüyor, ben de moral destek ekibi olarak Yunus Emre'den, Aşık Veysel'den, Arif Nihat Asya'dan şiirler okuyordum. Bazen de repertuvarımdaki sevgili torunuma uygun malzeme bitiyor, bu sefer başlıyordum kahramanlık türküleri söylemeye....Hele bizim meşhur Yörük Ali türküsünü kaç sefer söyledim bilmiyorum.
“Şu Dalma'dan geçtin mi
Soğuk sular içtin mi
Efelerin içinde
Yörük Ali'yi seçtin mi
Hey gidinin efesi
Efesi
Efelerin efesi…”
Bu yerel türkümüzü söylerken coşar, ara sıra o meftun olduğum yiğit efelerimizin muhteşem zeybek oyunundan sergilediği figürlerden görsel küçük bir şov yapmaya çalışırım. O küçücük yaşında zeybek oyununu çok sever, hep öyle oynamamı isterdi. Bazen televizyondaki çocuk kanallarını açar, oradaki müziğin ritmine göre çok güzel oyunlar oynardı. Ben de dedesi olarak O'nun sevinç ve mutluluğunu paylaşmak için el çırparak, tempo tutarak tezahürat yapar, destek olurdum.
Meğer alkış, tezahürat yeterli değilmiş. Bana işaret ederek, “dede hadi kalk! Sen de benimle oynayacaksın” demez mi? Televizyondaki müzik eşliğinde başladık dede torun oynamaya. Oyunumu beğenmemiş olacak ki, “Bak ben nasıl oynuyorum, işte böyle oynayacaksın” diye uyarı da alıyorum.
Eski bir eğitimci olarak nesiller arası iletişim kurulmasını çok önemseyen bir kişiyim. Çünkü bizi biz yapan kültür değerlerimizin yeni nesillere aktarılması geleceğimiz için çok önemli olduğunun farkındayım.
Hep biz gidecek değiliz ya! Bir gün kızım, damadım ve torunum ziyaretimize geldiler. Aydın’da yerel kültürümüzü anlatacak bir yer yok ki götüreyim. Mecburen Aydın Forum’a gittik. Bizim Oğuz çığlıkla koşmaya başladı. Meğer alışveriş merkezi bahçesindeki Yörük Ali Efe heykelini görmüş. Hep beraber heykele yaklaştık. Heykelin önünde ‘efe gibi’ heybetli duruş sergileyen Oğuz sevinçten havalara uçuyor, “O büyük efe, ben de küçük efeyim” sözünü tekrar tekrar söylüyordu. Tabi bu anı ölümsüzleştirmeyi de ihmal etmedik.
Saygıdeğer okurum! Eminim ki, sizlerin de buna benzer hikâyeleriniz vardır! Bu güzel ziyaret bana, Aydın’ın önemli bir eksikliğini hatırlattı. Söze gelince “Efeler diyarı Aydın” diye mangalda kül bırakmayanların, efe fesini başına geçirip caka satanların, efe kültürünü gelecek kuşağa aktaracak bir eser bırakmamış olmalarına üzülüyor, kahroluyorum.
Oysa Aydınlılar için Efelik bir gurur kaynağıdır. Efelik, Aydınlılar için tartışılmaz bir öneme sahiptir. Kahramanlık destanları “Efe”lik ile anlatılır. Efelik bir başkaldırı, bir yaşam tarzıdır. Efelik efendiliktir. Efe onurludur, yiğittir, erdemlidir, vatanseverdir.
Geneliyle, yereliyle ey iktidar sahipleri!
Aydın’ın işgalden kurtuluşunda önemli işler yapan, Milli mücadele kahramanları Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe, Gökçen Efe, Danişmentli İsmail Efe, Mesutlulu Mestan Efe, Germencikli Sarı Efe, Sökeli Cafer Efe, Ayşe Çavuş, Çiftlikli Kübra, Emir Ayşe Efe, Sökeli Ali Efe ve daha nicelerinin hayatlarını, mücadelelerini anlatan bir müzeyi çok görmeyiniz.
“Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzünü” bizlere bırakan kahramanlarımızın değerini bilelim, gelecek kuşağa öğretelim. Başka Aydın yok! Kıymetini bilelim. Kalın sağlıcakla.