Evlilikler mutluluk hayalleri üzerine inşa edilir. Bir kişinin sanırım evlilik adına başına gelmesinden korktuğu en büyük şey "Ya yanlış biri ile evlenirsemdir". Öyle ki, tercihimizin doğru olup olmadığından emin olmak adına yapmadığımız şey yoktur. Fakat yinede bakmışız o çok korktuğumuz şeyle karşı karşıyayız ve yanlış biriyle evlenmişizdir.
Yanlış kişiyle yapılan bir evliliği dışarıdan fark etmek çok kolay değildir. Kişi bile zaman zaman ben "bu hataya nasıl düştüm" diye düşünebilir. Sorun ne kendimizi yeterince tanımamız nede karşımızdakini gerçekten tanımamız gerektiği gibi okumaya çalışmamızdır. Aslına bakarsanız daha aklıselim, farkındalığı daha yüksek bir toplumda yaşasaydık, çiftlerin ilk buluşmalarında birbirlerine soracakları soru da şu olurdu muhtemelen: "Senin ne tür garipliklerin var?"
Evlenmeden Önce Kendini Tanımalısın
Her birimizin kendimizin içinde kabul veremediğimiz yanlarımız vardır. Kimi zamanda çevremizde, ilişkilerimizde kabul veremediklerimiz ve bunlara karşı oluşturduğumuz savunma mekanizmalarımız vardır.
Çevremizdeki herkesin bizimle hemfikir olmasını bekliyor olmayınca da öfkeleniyor olabiliriz ya da biz bir iş kolik olarak sadece çalışarak rahatlayabiliyoruzdur, belki küçük düşürüldüğümüzü hissettiğimizde, mahcup olduğumuzda ağzımızı bıçak açmıyordur. Burada asıl sorun, evlenmeden önce bu yönlerimizle pek yüzleşmememiz. Kişinin evlenmeden yapması gereken evlilik kararı almadan kendisi ile yüzleşecek cesareti bulmasıdır. İlk önce kendine sormalı: 'Benim ne gibi garipliklerim var?'
Evlilik yaşam sahnesinde kurduğumuz diğer ilişkilere hatta geçici hayatımıza girmiş duygusal ilişkilerimize benzemez. Diğer ilişkilerimizde sorun yaşadığımızda kapıyı çekip ilişkiden çıkabiliriz. Sorunlu bir ilişkide karşı tarafı suçlayıp ayrılık kararı alabiliriz. Arkadaşlarımız, dostlarımız da da bizi aydınlatma zahmetine girmezler. Yalnız yaşadığımız sürece, birlikte yaşaması kolay biri olduğumuza samimiyetle inanırız.
Sen kendini tanımazsan, karşına çıkan insanlarda kendini tanıma zahmetine girmeyeceklerdir.
Biz yeterince kendimizi tanıma zahmetine girmeyip kolay, kusursuz, ve yaşanası biri olduğumuzu düşündükçe, hayatımıza giren eş adayları da kendilerini tanıma konusunda çok da zahmete girmediklerini fark edersiniz. Doğal olarak onları üstün körü tanımaya çalışırız. Ailelerini ziyaret ederiz. Fotoğraflarına bakarız, okul arkadaşlarıyla tanışırız. Böylece üstümüze düşen görevleri yerine getirdiğimizi düşünüp rahatlarız. Elbette hata ederiz. Evlilik, henüz kendilerini ve seçtikleri kişiyi yeterince tanımayan iki kişinin oynadığı bir kumardır; çiftler, kazançlı çıkacakları umuduyla bu kumar masasına oturur, evlenmeden önce üzerine kafa yormaktan özenle kaçındıkları ve bundan sonra nasıl şekilleneceğine dair bir öngörüde bulunamadıkları bir geleceğe doğru ilk adımlarını atmış olurlar.
İnsanlar tarih boyunda ailelerin gizli çıkarları, hesaplaşmaları, erkeğin maaşı, kadının asil bir soydan gelişi, maddiyat maneviyat adına evlilikler yaptı. Bu tarz yapılan evlilikler mantık evliliğidir. Fakat zaman geçip, evde sesler yükselmeye başladığında bir de çocuk çığlıkları bu seslere karıştığında mantık evliliğinin çok da mantıklı olmadığı anlaşıldı. Bunun sonucunda da aşk evliliği sorgu sual edilmeden benimsendi, mantık evliliğinin yerini aldı. Fakat bu alış beraberinde yeni sorunlar getirdi. Sadece sevilebilme uğruna çokta tanımadıkları, huyunun suyunun aynı olmadığı insanlarla bir ömür yaşama adına atılan adımların, yarı yolda ayrılması gibi…
Aşk Evliliği Nasıl Olmalı?
Her zaman söylediğim gibi, bir evlilikte kişilerin olmazsa olmazları ve olsada olur olmada olur kriterleri olmalıdır. Tabi bunlar ütopik pembe hayaller değildir ve olmazsa olmazlarından bir tanesi bile şüpheli ise o evlilik adına tekrar tekrar düşünülmelidir. Aşk evliliğinde önemli olan, iki insanın doğru kişiyi bulduklarından en ufak bir şüphe duymadan, içgüdüsel olarak birbirlerine karşı yoğun bir çekim hissetmeleridir.
Peki yanlış kişiyi neden hayatımıza çeker ya da yanlış biriyle evleniriz?
1- Çocukluğumuzdaki yakınlığı aradığımız için
Evlilikte mutluluk aradığımızı sanırız ama mevzu göründüğü kadar basit değildir. Bizim asıl aradığımız yakınlıktır. Ne yazık ki yakınlık mutluluk planlarımıza gölge düşürebilir. Yetişkinlikte kurduğumuz ilişkilerde, çocukluk dönemimizden gayet iyi bildiğimiz duyguları yeniden yaşamaya çalışırız.
Erken yaşlarda gelişen sevgi algısı, çoğumuzda denetimini kaybetmiş bir yetişkine yardım etme isteği, ana-babamızın şefkatinden mahrum kalma ya da öfkesinden nasibini alma korkusu, isteklerimizi dile getirecek kadar güvende hissetmemek gibi yıkıcı duygular iç içe geçmiş olabilir. Öyleyse yetişkinliğimizde bazı insanlarla evlenmeyi istemiyorsak bu, onların doğru kişiler olmamalarından değil, bilakis bizim için fazlasıyla doğru kişiler (fazlasıyla dengeli, aklı başında, anlayışlı ve güvenilir) olmalarından kaynaklanıyor olabilir; zira bu iyi özellikler bize yabancıdır. Kısacası, çocukluğumuzdan miras kalan; sevilmeyi mutlulukla ilişkilendiremediğimiz için yanlış kişilerle evleniriz.
2- Yalnız olduğumuz için
Evlilik bazen de yalnızlıktan kaçış biletimizdir. Çok yalnız olduğumuz için de hata yaparız. Bekarlığı katlanılmaz bulan birinin, eş seçerken makul ve mantıklı davranması beklenemez. Doğru kişiyi seçmek için yıllarca yalnız yaşayabileceğimiz gerçeğiyle barışık olmamız, bu olasılığı göze alabilmemiz gerekir; aksi halde bekarlıktan kurtulmuş olma düşüncesini, bizi böylesi kötü bir kaderden kurtaran eşimizden daha çok sevmemiz işten bile değildir.
3- Duygularımıza kapıldığımız için
Birde hoş duyguları kalıcı hale getirmek için evleniriz. Evliliğin, evlilik teklifinde bulunma düşüncesi aklımıza geldiği anda hissettiğimiz coşkuyu muhafaza etmemize yardımcı olacağını hayal ederiz: Belki evlenme teklifinde bulunmaya karar verdiğimizde, bizi çok mutlu ve huzurlu hissettiren bir anın içindeydik. İstediğimiz bir yerde seyahatte yada bir başarıya imza atarken, bir yandan da ruhumuzun kimseye açmadığımız yanlarını birbirimizle paylaşıyorduk. İşte bu heyecan verici duyguları kalıcı hale getirmek için evleniriz ama bu duygularla evlilik kurumu arasında sağlam bir bağ olmadığını gözden kaçırırız.
Aslında evlilik bizi, mevcut olandan hayli farklı, yönetim becerisinin ön plana çıktığı, farklı bir düzleme taşır; bu düzlem de bizi muhtemelen şehrin kenar mahallelerinden birindeki bir eve, iş ile ev arasında mekik dokuduğumuz, dünyaya gelmelerini sağlayan tutkumuzu öldüren çocuklarımıza kızıp durduğumuz, tekdüze bir yaşama doğru yönlendirir. Hayal ettiğimiz şey ile yaşadığımız gerçek arasındaki tek ortak öğe eşimizdir; muhafaza etmek istediğimiz öğenin aslında o olmadığını da sonradan fark edebiliriz.
Peki Yanlış Kişi İle Evlendiğimizi Fark Ettiğimizde Artık Çok Geç mi?
Fakat işin iyi yanı şu ki yanlış kişiyle evlendiğimizi fark etmemizin aslında hiçbir önemi yok. Her türlü arzu ve gereksinimimizi karşılayacak mükemmel insanın var olduğunu iddia eden, Batı dünyasının evlilik anlayışını şekillendiren romantik düşünceyi esas alarak eşimizden ayrılmanın da hiç gereği yok.
Yapmamız gereken; hemen o romantik bakış açısından kurtulup, yerine her insanın bizi köstekleyebileceğini, kızdırabileceğini, canımızı sıkabileceğini, öfkelendirebileceğini ve hayal kırıklığına uğratabileceğini hiçbir art niyet gözetmediğimiz halde bizim de onlarda benzer duygular uyandırabileceğimizi savunan, yer yer gülünç öğeler içeren, farkındalığa dayalı bakış açısını benimsemeliyiz. Bu bakış açısına göre içimizdeki boşluk ve tamamlanmamışlık hissini gidermenin bir yolu yoktur. Fakat bunlar ne bir tek bize özgü hislerdir ne de boşanma için mantıklı birer nedendir.
Yaşamımızı kime adayacağımız konusunda yaptığımız seçim, hangi eziyete katlanmayı tercih ettiğimizi gösterir yalnızca…
Bu karamsar yaklaşım, aslında evlilikle ilgili pek çok soruna çözüm sunar. Kulağa biraz garip gelebilir ama karamsarlık bizi romantik kültürümüzün dayattığı aşırı hayalperestlikten kurtarır, üstümüzdeki baskıyı hafifletir.
Eşimizin bizi dert ve tasalarımızdan kurtarmayı başaramaması ona karşı kullanabileceğimiz bir yöntem olmadığı gibi birlikteliğimizi bitirmemiz ya da iyileştirmemiz gerektiğini gösteren bir kanıt da değildir.
Bizim için doğru kişi, tüm zevklerimizin ortak olduğu kişi değil zaten öyle biri de yoktur. Doğru kişi farklılıklarımızdaki güzellikleri görebileceğimiz kişidir. Bu kişi, eşlerin birbirlerini mükemmel biçimde tamamlamaları gerektiği yolundaki boş hayalin peşinde koşmak yerine, farklılıkları açık yüreklilikle dile getirebilme ve hoş görebilme becerisine sahiptir. Evlilikler farkıdalıklarla zenginleşir. Yazar: Sevinç Karakaya