Top oynatmazdı annem bize çocukken. Ayakla topa hiç vurdurmazdı. Yüzünde hüzün, çok uzaklardan " Yezit " derdi.
Yezit, Hz. Hüseyin'in kafasıyla top oynamış," Oynamazdık biz de. Hasbelkader top yere düşse, yüreğimizde Kerbela odunu tutuşurdu.
Alevi de değildik üstelik!
Ağaç ta kestirmezdi bize annem hiç.
" Yahudiler Hz Zekeriya'yı ağacın içine saklandığında, ağaçkakan gagasıyla ağacı didikleyip ima edince kestiler ağacı Zekeriya Peygamber ile birlikte " derdi.
Ağaç kesmezdik asla.
Bir de " ağaç kakan gibi olma " felsefesi yer etti beynimizde. Asla ima etmezdik bir şey anlatmak istediğimizde. Açık açık söylerdik.
Genlerimizde yerini aldı bu üstün özellik. Çivi de çaktırmazdı annem her yere, " Yahudiler Hz. İsa’yı tahtaya çaktılar " derdi.
Ancak elzem olduğunda kullanırdık duvarlarda çiviyi. Hıristiyan da değildik nedense!
Velhasıl yaşamım boyunca hiç ama hiç ırk ayırımı yapmadım. Kötüyü değil kötülüğü yok etmeye çalışarak, insanı ön plana tutarak, varı yokluğu olanlarla paylaşarak, dinci değil, Allahçı, mezhepçi değil, Hak'cı, ırkcı değil, yurttaş bilinciyle yaşamaya çalıştım, çalışıyorum.
Bir tek şeyi unutmuş annem, bizi yetiştirirken, başı tekmeleyen, ağacı kesen, askıya çivileyen...
Yine insan! Nedcem şincik anam ben?
Hüseyin'le, yezidi, Habil'le kabil'i, Zekeriya ile ağaçkakanı, canı yakanı, cana kıyanı…
Daha birçok kötüyü, iyiden nasıl ayırt edcem ana, de hele bi bana!