Eski Bir Yazım

Mehmet KIZILASLAN

“Nitekim birçok memleket vardır ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar,(çökmüş) tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır.”

Önümüzdeki günler, tam turizm mevsimi, herkes tatile çıkmak üzere.

Sadece güneş, deniz, kum olarak değil de, tarihi kalıntıları gezmek incelemek aklınıza  gelirse eğer; lütfen iyi inceleyiniz.

O mükemmel devasa sütunları bulunan saraylar, binalar, hanlar; (hamamlar) demedim. Çünkü hamam alışkanlıkları pek yoktur. Diğer estetik açıdan bakıldığında mükemmel yapıların sahipleri olduklarını görüyoruz.

Yine tonlarca ağırlığındaki mükemmel oyulmuş heykellerini Büyük sütun parçalarını onlarca metre yüksekliğe hangi makinelerle taşıdıklarını düşününüz lütfen. Acaba o dönemde yaşayanlar, bu kadar lüks içinde yaşarlar iken; hiç yok olacaklarını düşünmüşler midir?   Hiç helak olacaklarını düşünmüşler midir?

Yaptıkları Pardon kendilerine göre (yarattıklarının) kendilerine yar olmayacağını onları ağız tadı ile kullanamayacaklarını, içlerinde huzur içinde yaşayamayacaklarını hiç düşünmüşler midir?

Asla ama asla düşünmediler.

Düşünselerdi, Başkalarına ZULÜM etmezlerdi.

Helak sebepleri başkalarına zulüm etmeleri olarak gösterilmiyor mu?

Evet, hal böyle iken nerede bu kadar mükemmel insan yapıtının eski kullanıcıları?

Nerede o günkü o ileri teknolojinin sahipleri?

Hepsi yerin altında tabiî ki cesetleri, yani elbiseleri yerin altında yok oldular.

 Asıl olan o cesedin içindeki ruh, ne alemde acaba? O nu bilen var mı?

Yok, çünkü  “Sana ruh hakkında sorarlar. O (ruh) Allah hın emrindedir.”

Kimse bilmiyor.

Ancak bildiğimiz bir şey var.

O da hiçbir yanlışın, suçun, adaletsizliğin, haksızlığın, ZULMÜN cezasız kalmayacağıdır.

Efendiler hangi işi yaparsanız yapınız, hangi yönetimde olursanız olunuz; biliniz ki, o bulunduğunuz yer, ebedi değildir.

Seyirci olan efendiler sizlerde “Bizim elimizden bir şey gelmiyor.  Yetersiziz, Onlar gücü elinde bulunduruyor. Biz azınlık durumundayız. Demeyiniz, ne olursunuz, biraz daha iyi düşününüz.

Yapabileceğiniz muhakkak bir şeyler vardır. Eğer o yapabileceklerinizi yapmayıp da ertelediğiniz olursa, biliniz ki sizlerde suçlusunuz.

Sizlerde yanlışlara DUR demediğiniz için, cezayı hak edenlerdensiniz.

Efendim bizi sustururlardı, cezalandırırlardı, bizleri öldürürlerdi, işkence ederlerdi o nedenle karşı çıkamazdık.

Peki şimdi yeryüzü canavarlarından korktuk da, yarın O yüce yaratıcının karşısında ne yapacağız?

Her şeyin sahibinden korkmadık da, onun yaratığı aciz insanlardan korktuk mu diyeceğiz.

Hem Müslüman’ız diyeceğiz. Her namazda defalarca (Rabbimiz! Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarım.)  Diyeceğiz.

Diğer taraftan Sosyal adalet, Demokrasi ve insan hakları savunuculuğuna soyunacağız ve de Adaletsizliklerin karşısında, sesiz kalacağız.

Olmaz buna korkaklık denir.

Allahtan değil, zulmü yapan kullarından korkacağız öylemi?

Nerede kaldı Müslümanlığımız?

Nerede kaldı Devrimci ahlakınız?

Geçtim. Nerede kaldı, demokrat ahlakımız?

Nerede kaldı milliyetçiliğimiz?

Nerede kaldı Vatan, Millet Sakarya söylemlerimiz?

Hangi öğretinin ahlakı, yanlışlara karşın susmayı emrediyor?

Hiçbir öğreti adaletsizliklere, yanlışlıklara karşı kayıtsız kalmamızı normal görmez.

“Adaletsizlikler ve zulüm karşısında susan, dilsiz şeytandır”

Bu nedenle herkes ama herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır.

Güçlüye karşı, Hakkı savunmanız dileğimle.

Not: Bu yazıyı 2008 Yılında yazmışım tekrar yayınlıyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.