Ermeni konusunda Atatürk’ün görüşlerine baktığımız zaman büyük liderimizin ne kadar ileri görüşlü bir devlet adamı olduğunu bir kez daha görebiliriz.1 Mart 1922 tarihinde TBMM’nin üçüncü toplantı yılında şunları söylemiştir. Ermeni meselesi denen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade Dünya Kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele Kars Anlaşmasıyla en doğru çözüm şeklini bulmuştur. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu.
Atatürk’ün Nutuk adlı yapıtı incelendiğinde Ermeni meselesiyle ilgili şu konulara rastlanır. Doğu illerinde ermeni mallarının korunduğu, Müslümanlara pek gaddar davranıldığı, göçten alıkonulan Ermenilerin bundan sonra kendilerini koruyanlara bile çok kötülükler yaptıkları, bu konuda batı Dünyasına sunulacak belgeler olduğu, doğu illerinde Ermeni nüfusun çok fazla gösterilmek istenildiği, bu konuda dünya kamuoyuna aldatmaya yönelik çalışmalarının olduğu, Ermenilerin Kuvvai Milliye hareketini kötü göstermek için çalışmalar içinde oldukları, Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararlar gereğince Ermenistan’a bir karış toprak verilemeyeceği, güneyde korucu kılığıyla silahlandırılan Ermenilerin vatandaşlarımıza saldırdıkları, Kahramanmaraş’ı yerle bir yaptıkları, binlerce günahsız halkı işkenceyle öldürdükleri, bölgedeki Müslümanları sadece can ve namuslarını korumak için kendilerini korudukları belirtilmektedir. Maraş saldırısı sırasında şehirde bulunan Amerikalıların İstanbul’da bulunan temsilciliklerine gönderdikleri yazılı belgelerde bunların olduğu, Adana’daki Müslüman Türklerin de can ve namuslarını korumak için kendilerini savundukları belirtilmektedir.
Doğu Anadolu’da da Ermeni saldırı ve işkencelerinin çekilmez duruma geldiği, bunun üzerine 9 Haziran 1920’de doğu Anadolu da seferberlik ilan edildiği 15. kolordu komutanı Kazım Karabekir paşanın doğu cephesi komutanlığına getirildiği, 1920 Haziranında Ermenilerin saldırarak Oltu’yu ele geçirdikleri ve saldırıya devam ettikleri kötek ve Bardiz bölgelerine de saldırmaya başladıkları ve savaşın başladığı, hatta 24 eylül 1920 tarihinde Ermenilerin Bardizde başarılı da oldukları, burayı ele geçirdikleri ancak yapılan karşı saldırı ile Ermenilerin aldıkları toprakları geri aldıkları, 28 Eylülde de karşı saldırıya geçildiği Türk ordusunun 29 Eylül de Sarıkamış’a girdiği, 30 Eylül’de Göle’ye girildiği, Türk ordusunun Kars üzerine yürüdüğü, Ermenilerin direniş göstermeden şehri Türklere terk ettikleri ve 30 Ekim’de Kars’ın alındığı,7 Kasım’a kadar Türk birliklerinin Arpaçay’a kadar olan bölgeleri ele geçirdikleri, Ermenilerin ateşkes ve barış istediklerini, 2-3 Ocak gecesi de Gümrü anlaşmasının yapıldığı, bu anlaşma ile Ermenilerin 1877 yılından bu yana Osmanlı Devletinden aldıkları tüm toprakları Türklere geri bıraktıkları, ancak bundan sonra 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars anlaşmasının yapıldığı belirtilmektedir.
Aslında Ermeniler bu gün tüm dünyada kimliklerini ve kültürlerini kaybetmektedirler. Son kuşak Ermeni çocukları dillerini unutmaktadırlar. Emeniler kendi milliyetçiliklerini ayakta tutabilmek için bu çağın en büyük yalanına başvurmaktadır.
Ermeniler tarihte kendilerini koruyan, kendilerine değer veren Büyük Türk milletine hep ihanet etmişlerdir. Sırtlarını çevirmişlerdir. Başlangıçta 300 bin olan Ermeni ölü sayısı şu an 3 milyona kadar çıkarılmıştır. İşin yalan olduğu İstanbul işgali sırasında her türlü devlet arşivlerinin ellerinde bulunduğu İngiliz ve Fransızlar tarafından açıklanmamış olmasından anlaşılmaktadır. Öte yandan olaylar sırasında Ermenilerin elinde belge ve çekilen fotoğraflar nedense bir türlü ortaya konamamaktadır. Şimdiki Başbakanımız gibi zamanında Osmanlı İdaresi de Bölgede inceleme ve araştırmalar yapmak üzere komisyon kurma teklifi Ermenilerce kabul görmemiştir. Çünkü kurulacak komisyon bölgede kimin nasıl faaliyet gösterdiğini, kimin kime ne derece zarar verdiğini ortaya çıkacaktı.
Ermeniler baştan soykırım ifadesini yanlış ele almaktadırlar. Nazilerin milyonlarca Yahudi’yi öldürmesi bir soykırımdır. Fransızların Cezayir’de İnsanları öldürmesi bir soykırımdır. Kızıl Kimerlerin Kampoçya’da 2 milyon insanı öldürmesi bir soykırımdır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Osmanlılar bu anlamda insan soy kırımı yapmak isteselerdi, Ermenileri belli bölgelere götürme zahmetine katlanmazlardı. Ermenileri oldukları yerde yok ederlerdi. Göç sırasında yeme ve içmeleri için para tahsis edip ilgili valiliklere göndermişler, yol güvenliklerinin sağlanmasına yönelik ilgili Valiliklere emirler vermişler, göçen ailelere kötülük yapanları cezalandırmışlardır. Nazilerin milyonlarca Yahudi’yi öldürmesi bir soykırımdır.
Yaşlı ve çocukları göç ettirmemişler, yetim kalan çocukların yetimhanelere yerleştirilmeleri talimatlarını vermişlerdir. Yine Ermenilerden Osmanlı devletinde görevli memur ve asker olanları, zanaatkârları göç ettirmemişlerdir. Göç ettirilenler çoğunluklu çetelerle işbirliği yapanlar, saldırılara katılanlar ve devlet aleyhine çalışanlardır.
Göç bir devletin kendi güvenliğini sağlamak, ülkesinde nizam sağlamak,bölünüp parçalanmayı engellemek amacıyla yaptırılmıştır. Göç ettirilenler için belli koruyucu emirlerin verilmesi bile Osmanlı devletinin ne kadar tecrübeli bir idare yeteneğine sahip olduğunu gösterir.
Tüm bu açıklamalardan sonra haklı olarak şu konuyu ileri sürebiliriz. Ermeniler bugünkü varlıklarını Osmanlı devletinin aldığı önlemlere borçludurlar. Osmanlı devletinin verdiği kıymete, görevlere ve hoşgörüye borludurlar. O halde Ermenilerin Türkiye Cumhuriyeti Devletine bu günkü yaşantılarını borçlu olmaları nedeniyle sonsuz şekilde maddi ve manevi tazminat ödeme yükümlülükleri vardır.
BİTTİ