Ukrayna’da savaş bütün hızıyla devam ederken, tarih ve insanlık yok oluyor. Savaş makinalarının enkazları arasından çıkarılan her iki tarafa ait cesetler, tek kollu, tek bacaklı askerler, parası olmadığı için ülkesinden ayrılamayan insanlar ve sığınaklarda doğan bebekler, bunlar savaşın birincil etkilerinin sonuçları.
Savaşın ikincil etkilerini de insanlar yoğun yaşıyorlar. Ekmek, su, gıda, ilaç gibi temel ihtiyaç maddelerinin teminindeki veya arzındaki güçlükler ve bu sayede yaşanan dramlar, ülkesini terk etmiş 6 milyona yakın insanın Avrupa’nın derinliklerinde güvenli yer arayışları artarak devam ediyor.
Kuzeyimizde ve Batıda bunlar yaşanırken, Suriye sahnesine olası yansımaları olabileceğini, dengelerin Türkiye ve Suriye lehinde değişeceği hesabıyla diplomasi alanında da küçük testler yapılıyor.
Bir şeyi düşünmek, hiç düşünmemekten iyi değil midir?
Hele her iki tarafın da yüksek menfaatleri söz konusu olan bir durum varsa;
Geçtiğimiz hafta Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesi hususunda çok yerinde ve zamanında açıklamalarda bulundu. Toplumdan da büyük destek gördü. Yıllardır silik, cılız bir şekilde dillendirilen bir konuyu, Türkiye’nin gündemine oturtmayı başardı. Böyle bir şeyi istemek sanki vatana ihanetmiş gibi algılanıyordu. Davul zurnayla göndereceğiz diyen muhalefet bile, ilk defa miat koydular. İktidar da buradan sonuç çıkardı, sığınmacılar için “göndereceğiz” ifadesini ilk kez telaffuz ettiler.
Türk seçmeni, seçimlerde bu konuyu en iyi şekilde değerlendirecektir.
Devletimizin sofrasında bir dizlik yer bulmuş 7 milyondan fazla insanın geleceği, artık seçmenin elinde diyebiliriz.
İktidar ve muhalefet hesabını buna göre yapmalıdır!
Ukrayna savaşının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batılı ortaklarıyla yaşadığı gerilimleri gerilettiği ve içeride ekonomik krize rağmen kamuoyu desteğindeki aşınmayı bir miktar durdurduğunu haftalar önce yazmıştık. Erdoğan’ın fırsat penceresi olarak sadece kuzey ve batıyı değil, güneyi de görüyor. Rusya, Ukrayna ile meşgulken, Türkiye’nin Suriye’de oluşacak boşlukları doldurma gayreti içinde olduğu görülüyor.
Esad’ın Rusya’ya rağmen Türkiye ile sonuca gitmek isteyeceğini beklemek fazla saflık olur.
Gelişmeler iki yönlü: Türk Ordusu, özellikle Fırat’ın doğusunda PKK ile cephe hatlarında yer yer çatışmalara girerken, aynı zamanda İdlib’de üsleri tahkim ediyor.
Daha çarpıcı gelişme diplomasi yönünde; Erdoğan’ın ilişkileri normalleştirmek için Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’a mesaj gönderdiği öne sürülüyor. İddia Hürriyet gazetesinden geldi. Habere göre hükümet içinde yapılan değerlendirmeler şöyle: Ne zaman Suriye ile bir ilerleme imkânı ortaya çıksa, İran ve Rusya olumlu havayı bozuyordu. Türkiye’nin Ukrayna’da dengeyi koruma ve savaşı bitirme çabasına ilaveten Rusya’nın bu bölgeye yoğunlaşması, Suriye’de sorunun çözümü konusunda iyi bir zamanlama olabilir. Bu çerçevede Ankara-Şam ilişkilerinin geliştirilmesi, PKK sorununun halledilmesi ve Suriyeli sığınmacılara çare bulunması için fırsat kapısı açılabilir.
Esad’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yaptığı ziyaret de Şam’ın yeni bir açılım yapma ve bunun için destek bulma arayışına işaret ediyor. “Hükümette, Suriye yönetimiyle üç önemli başlığı içeren bir diyalog başlatma girişimleri tartışılıyor” ifadelerini kullanan Hürriyet’e göre Suriye’nin üniter yapısının korunması, ülke bütünlüğünün sağlanması ve geri dönen sığınmacıların güvenliğinin temini konusunda Türkiye’nin öncelikleri Esad yönetimine iletildi. Mesaj, Esad’ın BAE ziyaretinden önce gönderildi. Ankara’nın hesabına göre Türkiye’nin BAE ile normalleşen ilişkileri Suriye ile yeni bir başlangıca katkı sunabilir ve bunun başarılı olması hâlinde Türkiye’deki sığınmacıların en az yarısı geri dönebilir.
Rusya’nın Şam’a eskisi kadar kol kanat geremeyeceği, İran’ın Batı ile nükleer anlaşmaya varması hâlinde Suriye’de gevşeyeceği, iki önemli müttefikin gerilemesine bağlı olarak Suriye’nin Türkiye’nin önerisini dikkate alacağı öngörüsüyle hareket ediliyor. 911 kilometrelik sınırı paylaşan iki devletin, Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin öncülüğünde şekillenen özerk yapıya son verilmesi hedefinde birleşerek yeni bir başlangıç yapabileceği düşünülüyor.
Görüldüğü gibi Türkiye açısından son derece önemli ve masum bir istek gibi görünüyor.
Bunu hangi Türk vatandaşı istemez?
Peki, teklifin asıl muhatabı Suriye yönetimi buna ne der?
Bir milyon insanını kaybetmiş, şehirleri yıkılmış, alt yapı/üst yapısı bitmiş, zeytini, zeytin yağı, hububatı, gazı ve petrolü çalınmış bir ülkenin lideri, bütün bu olanları olmamış/yaşanmamış kabul edebilir mi?
Seçimler yaklaşırken Erdoğan ve hükümetinin ekonomideki başarısızlık imajını Esad parlatmak ister mi?
Esad’ın ileri süreceği şartlar olmayacak mı?
İlk akla gelenler;
Uluslararası hukuka, ikili anlaşmalara ve iyi komşuluk ilkelerine saygı duyulması,
Suriye topraklarında yerleşmiş yasa dışı HTŞ, SDG, ÖSO gibi rejim muhaliflerine verilen her türlü desteğin çekilmesi,
Bu rejim muhaliflerinin geleceğinin nasıl belirleneceği?
İdlip, Afrin, Cerablus, El-Bab gibi yerleşim yerlerindeki Türk Askerinin çekilmesi konuları öncelikli konular olacaktır.
Şam, ikili anlaşmalardan genelde PKK’yi hedef alan 1998 Adana Mutabakatı, 2011 Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İş birliği Anlaşması, Fırat Nehri’nin sularının nasıl paylaşılacağını öngören 1987 protokolü ve su dâhil pek çok konuyu içeren 2009 tarihli mutabakat zabıtları kastediyor.
Şam, Erdoğan’ın önündeki en büyük sorunun sığınmacılar olduğunu biliyor. Erdoğan seçime kadar bu konuyu halledemezse iktidarı kaybedebileceği değerlendirmesi de yapıyordur.
Türkiye, buna göre politika üretecek ve bu sayede;
5 milyon Suriyeli sığınmacı ülkesine dönecek,
Türkiye, Rusya ve Suriye anlaşmadan Suriye’nin üniter yapısının sağlanması mümkün değildir. Fırat’ın Doğusu meselesini bu anlayışla bertaraf edilebilecektir. Böylelikle PKK ve YPG meselesi de çözüme kavuşacaktır.
Fırat’ın doğusu tam yüz yıllık bir meseledir. SEVR ile bize dayatılmıştır. Bu dosyanın kapatılması Türkiye’nin kendi ellerindedir. Emevi Camiinde namaz kılmanın dışında askeri, siyasi, stratejik hedefi bulunmayan Suriye’yi yıkım projesi, maalesef başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bütünlüğünü koruyan bir Suriye, Türkiye’yi de bütün kılacaktır.
ABD, daha dün Ukrayna’ya 40 milyar dolar yardımın onaylandığını açıklarken, Suriye’de de PKK-YPG oluşumuna gerekli olan maddi ve askeri desteğin verileceğini müjdeledi. Konu bununla da sınırlı kalmadı. ABD Dışişleri sözcülerinden Victoria Nuland, ABD’nin, Suriye’nin Kuzeydoğusunda, yabancı firmaların yatırımlarını teşvik edeceklerini duyurdu. Yetmedi, dün bir bomba daha patlattılar. Girit adasına bize vermedikleri F-35 uçaklarını yerleştireceklerini açıkladılar.
Dedeağaç’taki bin tankı da unutmuştuk!
Bunun tercümesi şudur;
Siz, Ukrayna meselesinde Rusya’ya fazla angaje oldunuz diyerek ayar vermeye çalışıyorlar.
Son söz
Esad ile görüşen seçimi kazanacaktır.
İki ülkenin barışması neticesinde ortaya çıkacak olumlu hava, Esad ve güçlerini pozitif anlamda motive edecektir. Bu rüzgâr, Suriyeli Kürtleri masaya oturtmaya yeter.
Rüzgârı bile yetti derler ya!