Bence en masum onlardı; bütün istedikleri karınlarını doyuracak bir lokma yemek bir sıcak bakış ve sevgi. En çok da sevgiydi. Koşulsuz, şartsız seviyorlar sonuna kadar bağlanıyorlar asla size yanlış yapmıyorlardı. Keşke bu dünyanın sadece bize ait değil de onların da dünyası olduğunun farkında olabilseydik.
Yaşta, yağmurda kar kış demeden onlara evden yemek ve yiyecek bir şeyler götürüyordum her gün. Bornova-Narlıdere arası hiç üşenmeden hem de zevkle götürüyordum. Onların bana doğru koşmaları ve bana teşekkür eder gibi bakmaları beni oldukça sevindiriyordu. Toplu halde dolaşıyorlar. En babaları bembeyaz yakışıklı iri güçlü bir köpekti. Aklımda en çok o kalmıştı. Aklıma her geldiğinde içim acıyor olsa da onları bir türlü unutamıyorum. Güzel sanatlar fakültesinin bahçesinde topluca belki de ailece. Belki de arkadaşlar hep birlikte dolaşıyorlardı. Birileri ekmek verirse yiyorlar en çok da beni bekliyorlardı. Çünkü onlara her gün olmasa da sıklıkla yemek götürüyor onlarla konuşuyordum. Ne olur yaklaşmayın diyordum. Nedense her şeye rağmen korkuyordum. İnsanlardan korktuğum kadar onlardan korkmamam gerektiğini bildiğim halde. En fazla yapacakları eylemi biliyordum. Olsa olsa ısırır ve saldırırlardı. Ama senden bir kötülük görürlerse, oysa ben onları besliyordum bana neden kötülük yapsınlar ki? Bir hayvanın bir insana yapacağı en büyük kötülük ya ısırması ya da saldırmasıydı. İnsanlar öyle mi ya? Nereden nasıl, ne zaman, ne şekilde vuracaklarını asla bilemezsin. Öyle bir çelme takarlar ki? Hem bir de erişemedikleri ciğeri mındar ederler. İşte bu yüzden en masum bunlardı. Yani en sevdiğim, hepsini çok sevdiğim hayvanlar.
Onların yaşam alanlarını ellerinden alan da insanlar. Onlara yaşanacak bir yer bırakmadığımız gibi birçok vicdansız ve acımasız vahşi insan da onlara kıyarak eziyet, işkence ediyor. Bu nasıl bir duygudur bilemiyorum ve bu duyguyu tanımıyorum bir canlıya eziyet edebilmek? Otobanlar yaptığımızda o dağları yıkarak orada yaşayan canlı dokusunu yok ettiğimizin farkında bile olmuyoruz. Ağaçların birçok endemik bitki türünün yok olduğunun. Yılanların, kuşların, dağlarda yaşamını sürdüren yüzlerce belki de binlerce canlı börtü böceğin yaşam alanları yok edilerek ortada bırakılıyorlar. İstanbul’da şehre inmiş domuzları görünce çok şaşırmıştık. O zavallılar, biz yaşadıkları inleri ya da yuvaları yıkılırken hiç şaşırmıyorlar doğrusu. Ve biz insafsız insanların insafına muhtaç kalıyorlar biz de insaf etmeyince ya dövülüyor ya bir yerleri kırılıyor ya öldürülüyor, yakılıyor işte daha örnekleri çoğaltmanın mümkün olduğu birçok insafsızca davranışa maruz kalıyorlar. Dilleri yok ki konuşsunlar, anlatsınlar dertlerini.
İzmir’de oturuyorduk. Okulum Narlıdere’deydi epey bir uzak mesafe. Hele kışın yağışlı ve kötü havalarda trafik öylesine yoğun oluyordu ki kendimizi zor götürüyorduk. Olsun ben onların benden yiyecek bir şeyler beklediklerini, karınlarını doyurmak için bile bile elim boş gidermiydim hiç. Her seferinde az çok bir şeyler götürmeye gayret ediyordum.
Okula gittiğimde sabahleyin etrafımı saracaklarını bildiğim için mutlaka elim dolu gidiyordum. Öylesine alışmışlardı ki okuldan bir yere alışverişe gittiğimde malzeme almaya elimi dolu gördüklerinde hemen etrafımı sarıyor benim yiyecek getirdiğimi sanıyorlardı. Aramızda duygusal bir bağ oluşmuştu.
Hastalandığım birkaç gün okula gidememiştim. Epeyce yiyecek birikmişti onları torbalara doldurdum nasıl da sevinerek gidiyordum. Kendi kendime onlarında sevineceklerini düşünerek bir an önce gidip onları doyurmak istiyordum. Kim bilir belki de kaç gündür besleyen olmamıştır diye düşünüyordum. Torbaları aldım elime uzunca bir yol ve bir buçuk saat gibi bir zamandan sonra okula geldim. Etraf sanki ıpıssızdı. Hiç bir hareket yoktu. Bir kıpırtı bekliyordum. Hava da kapalıydı zaten canım sıkılmaya başlamıştı çünkü onlar beni kapını dışında karşılıyorlardı neredeyse. Yolumu gözlüyorlardı. Kalabalık bir grup irili ufaklı bir sürü köpek. Bakındım sağa sola yok, onlar yok! Yok! Biraz daha yürüdüm umutla birinin bir yerden, bir an, birden çıkacağını, çıkmasını bekliyordum. Ama yoktular. Hiç birisi. Arkadaşlara sordum. Bilmiyoruz dediler. Sonra başka arkadaşım olmayanlara sordum ‘’ bilmiyoruz ‘’ dediler. Kimse bilmiyordu. Elimde torbalar içinde yiyecekler kantine girdim. Tanıdığım çocuklardan birine daha sordum.
“Köpekleri gördünüz mü, hani beslediğim. Her gün buralarda oluyorlardı bugün yoklar hiç biri…”
‘Aa’ dedi çocuk “dün onları belediye görevlileri zehirlemiş…” (itlaf etmişlerdi)
“Nasıl ‘’ dedim, dedim de ağlamaya başladım. Ne yapacağımı şaşırmış elimde yiyecek torbaları kala kalmıştım. İşte muhteşem insanoğlu, vicdansız insanoğlu yine başrolde sahnedeydi. Hayvan katili olarak yine sahnedeydi. (pardon masum katili) Kendisine en yakışan davranışı göstermişti.
Bu dünyanın sadece bize ait olmadığını bilmeyenlere, hayvanların da, bitkilerin de bizimle birlikte yaşama hakkı olduğunu anlamayan anlamak istemeyenlere ithaf olunur… Ey insanoğlu dünyanın kralı gibi davranmaktan vazgeç.