Yine geldi bir 10 Kasım daha, yine açtı kasım patları, Kasım geldiğinde bir de kasımpatıları açtığında aklıma ilk gelen çocukluğumun 10 Kasımlarında Atatürk’ ü anma günleriydi. Daha önce de aynı duygularla başka bir yazı yazmıştım. Ama içimden gelenleri tekrar başka kelimelerle ifade etmek istiyorum. Hep aynı duygular hiç değişmeyen.
Eski yıllarda yas günü denirdi. Radyolarda Atatürk’ün sevdiği şarkılar çalar o gün eğlenceler olmaz. Düğünler bile yapılmaz milletçe yas tutardık ve biz bundan hiç şikâyet etmezdik. Çocuk duygularımızla Atatürk’ümüzün başında meşalelerle nöbet tutarken, İstiklal Marşımız çaldığında, sirenler, saygı duruşu için çaldığında ağladığımız olurdu. Öylesine samimi ve içten çocuk duygularla, çünkü ailelerimizden öyle gördük büyüklerimizden öyle terbiye almıştık. Bize şanlı tarihimizi anlatırlar, tarihin içinde de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü gururla anlatırlar bu muazzam vatan millet aşkını bize sindire sindire işlerlerdi. Şimdi daha çok ağlayasım geliyor. Koskoca insan olmuşken ağlıyorum, hala. Saygı duruşunda ve İstiklal Marşı çaldığında, neden mi ağlayasım geliyor? Çok şeyden ötürü; Atatürk’ümüze yapılan çirkin davranışlardan bıktık usandık da ondan. Gün yok ki Atatürk’e hakaret edilmesin. İyi de bu ülkenin mimarı, Atatürk, o zaman ne işiniz var sizin burada, bu ülkede defolup gidin. Sizi tutan mı var dahası defolup giderseniz memnun olacağız. Daha kibar ve nazik yazmak gelmediği için, zaten o kadar nezaketi hak etmediğiniz için yazamıyorum İçimden gelen bu aynen yansıtmak istiyorum. Yiyeceksiniz, içeceksiniz. Yatacak, kalkacaksınız saltanat içinde olacaksınız, hocalarınız, hacılarınız, cemaatleriniz Atatürk’ ün çok sevdiği Türk Milletini yerden yere çarpacak, parasızlıktan kıvrandıracak bir ekmeğe muhtaç edeceksiniz. Sonra bir de, Atatürk’e hakaret edeceksiniz öyle mi? Kusura bakmayın içimden çok şey söylemek geliyor da terbiyem müsaade etmiyor.
On Kasım bizim için yas günü ama Atatürk’ü kaybettiğimiz için yas tutmuyoruz artık. Yas tutacak başka sebeplerimiz var. Atatürk ilkelerine sahip çıkamadığımız için yastayız, Atatürk’e hakaret ettiklerinde öylece hiçbir şey yapamadığımız için yastayız, heykellerini yıktığınız için, fotoğraflarını kaldırdığınız da, kaldırttığınızda elimizden hiçbir şey gelmediği için yastayız. İçimiz, acıya acıya nasıl böyle olabildik? Dünyanın örnek aldığı bir dünya liderinin kendi ülkesinde bu kadar değersizleştirilmesinden duyduğumuz acıyla yastayız. Bunların hepsini aşacağız tıpkı Atatürk nasıl düşmanla mücadele ettiyse öyle mücadelemizi yapıp her şeyi eski değerine getireceğiz. Ant olsun Atam!
Sizin derdiniz namaz, oruç. Ezan, Kur’an gibi İslami değerler değil. Eğer öyle olsaydı; “Şimdi özgürce ezanlarımız camilerde okunuyor, dilediğimiz gibi ibadetlerimizi özgürce yapabiliyoruz” diye Atatürk’e teşekkür, Allah’a şükrederdiniz ama amaç başka olunca bunları yapmak kaçınılmaz oluyor.
Yapmadığınız kalmadı Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılâpçılık gibi bütün Atatürk ilkelerini yok sayarak görmezden geldiniz. Bunların hepsini yok sayacak eylemlerde bulundunuz. Kendi doğrularınızla ülkeyi yönetmeye çalıştınız ama gözüm olmadı ya! Bize uymadı, bilmem farkında mısınız?
En derin maviydi gözlerin. Orada Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi, Marmara hepsi vardı, dahası vatan vardı. Türkiye vardı. Millet vardı. Her şeyini Türk Milletine bağışladın milletten almayı hiç düşünmedin de şimdi bize bıraktığın mirasları bile elimizden alıyorlar. Biz ağlamayalım, yas tutmayalım da kim yas tutsun, ağlasın?
Atam! Eğer sen erkenden toprağa girmeseydin bugün Türkiye; dünyanın en güçlü, en zengin, gelişmiş devleti olacaktı ama erkenden bizi öksüz bırakıp gittin! Biz daima senin gibi düşüneceğiz, senin gibi yaşayacağız, senin gibi çalışacağız. Gittin ama bu ülkede Atatürkler bitmez ne kadar uğraşsanız boş!
Yapılan bunca mücadeleyi, nice gençlerimizin çocuk kahramanlarımızın kanlarını dökerek yapılan Kurtuluş Savaşını, düşmanı İzmir’de denize dökmeyi bile görmezden geliyorsunuz. Milletçe biz her şeyin farkındayız, unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Her yıl bir öncekinden daha çok insan Anıtkabir’e koşuyor. Her yıl bir önceki yıldan daha çok seviyor daha çok özlüyoruz!
ATATÜRK'ÜN İLKELERİ
Atatürkçülükte ilkeler milletin bütün şartlarına uygun olarak seçilmiş kısacası Atatürkçülükte devlet sistemi bu ilkeler üzerine kurulmuştur. Bu ilkeler, çeşitli toplum sorunlarının çözülmesinde anahtar ve araç görevi de yapmaktadır. Devlet sistemini oluşturan, devletin vazifelerini ve niteliklerini belirleyen Atatürk ilkeleri; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılapçılık’tır. Diğer ve deyişle Türk devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır.
CUMHURİYETÇİLİK İLKESİ
Atatürk’ün tanımlamasına göre; “Türk Milletinin karakter ve adaletlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.” Çünkü cumhuriyet, milli egemenlik idealine, milletin irade ve vazifelerine en iyi olarak düzenleyen yönetim şeklidir.
MİLLİYETÇİLİK İLKESİ
Atatürkçülüğün birlik ve beraberlik yaratmak hususundaki ilk temel ilkesi, milliyetçiliktir. Türk milleti dil, kültür, ideal birliği ile birliğe bağlı vatandaşların oluşturulduğu, toplumsal, ekonomik ve siyasal bir bütündür. Türk milleti birdir ve bütündür. Türkiye’de “Ben Türk’üm” diyen herkes Türk’tür. Milli devirde milliyetçilik, devletin bütün müesseselerin iç ve dış bütün faaliyetlerinde göz önünde tuttuğu bir ilkedir. Türk milliyetçiliği her ilerlemenin ve kurtuluşun esası olarak kabul ettiği hürriyeti amaç edinmiştir.
HALKÇILIK İLKESİ
Atatürkçülükte halkçılık, yurdu, ayrıcalık iddialarında ve sınıf kavgalarında koruyan bir ilkedir. Halkçılığın birinci unsuru demokratlıktır. İkinci unsuru, milletin genel hakları dışında hiçbir kişiye veya topluluğa ayrıcalık tanımamaktır. Üçüncü unsur, sınıf mücadelesini kabul etmektir. Halkçılık milli mücadelenin ilk gününde başlamış ve gittikçe kuvvetlenmiştir. Atatürkçülükte halkçılık ile demokrasi eş anlamlısıdır.
DEVLETÇİLİK İLKESİ
Atatürk devletçiliği, kişisel çalışma ve faaliyeti esas tutar. Bununla birlikte, mümkün olduğu kadar az zaman içinde dinamik ideale kavuşmak için, milletin genel ve yüksek çıkarlarını gereğine göre, bütün işlerde özellikle ekonomik alanda, devletin fiilen ilgilenmesini benimser. Devletin fiilen ilgilenmesi, yapma, yaptırma, yönlendirme, teşvik, yardım etme, yapılanları düzenleme ve kontrol etmek anlamlarına gelir. Atatürkçülükte devletçilik; sosyal, ahlaki ve millidir.
LAİKLİK İLKESİ
Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, din ve vicdan hürriyetinin devlet tarafından güvence altına alınmasıdır. Laik devlette, kişiler ibadet hürriyetine sahiptirler. Bir din ve mezhep mensuplarının, başka din ve mezhep mensuplarına karşı baskısını önlemek, laik devletin görevidir. Laik sistemde, yönetim, eğitim ve hukuk kurumları dini esaslara dayandırılamazlar. Atatürk’ün gerçekleştirdiği inkılaplar içinde laikliğin büyük bir yeri vardır. Laiklik, Türk milletinin maddi, manevi fikri yapısını modern medeniyet seviyesine ulaştırmaya yöneliktir.
İNKILAPÇILIK İLKESİ
Bir toplumda köklü değişlikler, yenilikler yapan olaylara inkılap denir. Dünyadaki değişmeleri görüp bulanlara ayak uyduramayan toplumlar geriler ve yok olurlar. Bunun için gelişmeleri takip edip yeniliklere açık olmak gerekir. Atatürk’ün yaptığı inkılaplar bu amaca yöneliktir. Atatürkçü Düşünce Sistemi’inde inkılapçılık, sadece yapılan inkılapları korumakla yetinmeyip aklın, bilimin ve ileri teknolojinin yol göstericiliğine dayalı gerekli atılımları yaparak çağdaşlaşmayı ön görür. Milletin ilerlemesini temin edecek müesseseleri geliştirmek, korumak ve savunmak hepimizin görevidir.