Haklı olarak ve onurunu yaşayarak kutlayacağız 30 Ağustos Zafer Bayramını. Ancak gözlerimizi de kapatmamalıyız gerçekler karşısında. Bilinmelidir ki; bir zamanlar dize getirdiğimiz emperyalist güçlerin tekrar tahakkümü altına girdiğimiz için ülkemiz bu hallere geldi. Unutmayacağız bu hakikati. Cumhuriyetin tasfiyesi ve yobazlığın iktidarı ile emperyalizme bağımlılık arasındaki sıkı ilişki asla göz ardı edilmemelidir. Ve cumhuriyetin tekrar ayağa kalkması, yobazın karanlığının dağıtılması emperyalizme karşı yeni bir zafer kazanmaktan geçmektedir. Akıllara kazınmalıdır bu. Bu nedenle, emperyalizmle işbirliği yapan veya uzlaşan siyasetler-siyasetçiler desteklenmemelidir. Emperyalist kurumlardan medet ummaktan vazgeçilmelidir. Unutulmamalıdır ki, 97 yıl önce dövüştüğümüz ve yendiğimiz emperyalist güçler bugün NATO’dur, AB’dir, ABD’dir. AB üyelik arzusu, NATO üyeliği ve ABD müttefikliği ile 30 Ağustosta ortaya çıkan antiemperyalist irade bağdaşır mı hiç? Sorgulanmalıdır bu!
Düzen siyasetçilerinin hemen hepsi övgüyle bahsedecek 30 Ağustos Zafer Bayramından bugün. Emperyalizme karşı kazanılan bu zaferi hep birlikte olumlayacaklar. Kendilerinin emperyalizm yanlısı olduklarını gizleyerek yapacaklar bunu. Antiemperyalizm gibi bir dertleri yok oysa. Tepeden tırnağa, emperyalizm ile uzlaşma ve böylece iktidara gelme arayışı içinde hepsi. Hangisi Emperyalist örgütlenme olan NATO’dan çıkmayı talep ediyor? ABD üslerini derhal kapatmayı hangisi vadediyor? Emperyalist şirketlerin ekonomimizdeki nüfuzunu söküp atmak isteyen var mı? Bakın Meclisteki partilere ve programlarına! Önümüze kurtarıcı olarak sunulan siyasetçilerin, Belediye Başkanlarının siyasal tutumlarına bakın! Hiçbirisinde yok antiemperyalist tutum. Bunu önemseyen de yok açıkçası aralarında. Halbuki emperyalizm yenilmeden gericiliğin, adaletsizliğin son bulması olası değildir. Öyle değil mi?
Peki nedir bu Emperyalizm? Uluslararası tekellerin egemenliğidir. Büyük devletlerin politikalarına yön veren, dünyayı yöneten bu çokuluslu tekeller ve onların çıkarlarıdır. NATO da, AB de, Dünya Bankası da, bahsedilen bu tekellerin dünyadaki emekçi halkları sömürmesine hizmet eden kurumlardır. Bizlere sunulduğu gibi barışa, huzura, demokrasiye hizmet eden kurumlar değildir bunlar. Öte yandan, bizim gibi ülkelerin ulusal bağımsızlığını da baltalayan işlev üstleniyorlar hepsi.
Uluslararası tekellere karşı koymak emperyalizme karşı mücadele etmek demektir. Peki kimdir bu çok uluslu tekellerin ülkemizdeki ortakları? Mevcut düzeninin ve devletin asıl sahibi olan büyük sermaye gruplarıdır. Ülkemizin büyük tekelleridir başka deyişle. Türkiye’nin büyük sermaye gruplarının sahibi olduğu şirketlere bakıldığında emperyalist şirketlerle olan çıkar ortaklığı açıkça anlaşılmaktadır. Emperyalizmin bu topraklara yerleşmesinde işbirliği yapan sömürücü sermaye sınıfının çıkarları ve büyüme arzusudur. Birlikte yağmalamışlardır ülkemizi. Özelleştirilen kuruluşlara bakıldığında bile anlaşılmaktadır bu gerçek. Sermaye sınıfına karşı tavır alınmaksızın emperyalizme karşı mücadele edilemeyeceği açıktır. İkisi ayrılmaz bir bütündür çünkü.
Velhasıl, 30 Ağustos’un 97. Yıldönümünde emperyalizm karşısında yeni bir zafere ihtiyacımız olduğu açıktır. Ve bu zafer; AKP iktidarına, gericiliğe ve sömürücü sermaye sınıfına karşı da bir zafer olmalıdır aynı zamanda.