Dünya savaşları ve Çanakkale Deniz Zaferinin 109’ncu yıldönümü

Kemal BENLİ

İlk Büyük Savaşın Cephelerinden olan ve şiddetli çarpışmaların yaşandığı Çanakkale Deniz Muharebelerini, anlatmadan önce, 1.Dünya Savaşının çıkış nedenleri hakkında bilgiler vermek istiyorum. Bizim 257 bin gencimizin; İtilaf Devletlerinden 300 bin askerin hayatını yitirmesine ve milyarlarca liralık mal kaybına neden olan bu ilk Büyük Savaşın, 21 yıl sonra da ikincisinin çıkmasının nedenleri ne idi? İkisinde toplam 150 bin insanın hayatını yitirmesine, ailelerin parçalanmasına neden olan savaşları kimler neden çıkarmıştı?

Osmanlı Ailesi, saraylarda daldığı zevk ve sefa alemleri sonunda, Türk Ulusu’nu bitirmişti, tüketmişti. Türk Ulusu’nun bitmesi ve tükenmesi demek; Osmanlı Devletinin bitmesi ve tükenmesi demekti. Çünkü, Osmanlı Ailesi’nin Devşirmeler eli yürüttüğü, “ Araplaştırma ve ümmetleştirme politikaları “ yüzünden, “ Adam yerine koymadığı ,elinin tersi ile itmek bir yana ; tekme tokat kovarak bir kenara attığı, kimliğini unutturduğu Türk Ulus’u, Osmanlı Devleti’nin kurucusu , asla vazgeçilmez asli unsuru idi.

Osmanlı Ailesi, Asli Unsuru olan Türkleri, sadece tek bir nedenden dolayı hatırlıyordu.

O neden savaş idi. Osmanlı, Türk Ulusu’ nu sadece savaştan savaşa hatırlıyordu. Onun da iki nedeni vardı. İlki, asker; ikincisi para idi.

Bunun dışında hatırlamıyordu Osmanlı, Türk Ulusu’nu. Sonuçta bitirmiş ve tükenmişti Türk ulusu.

Osmanlı’nın savaşacak ve savaşı yürütecek parası da askeri de kalmamıştı. Bu yüzden savaşmak istemiyordu Osmanlı.

Amaaaa…

Kerime Nadir ve Muazzez Tahsin Berkand romanlarındaki gibi: “ Kader ağlarını örüyordu.

İlahlar kurban istiyordu. Türk’ ün, Batı’daki ve Okyanus Ötesindeki düşmanları Dış Güçler hiç boş durmuyorlar, Tıpkı, günümüzde de olduğu gibi, Haritaları değiştirerek, Dünya’yı yeniden şekillendirmeye çalışıyorlardı.

Nedenleri 4-5 bin yıl öncesine dayanan ve temelleri o yıllarda atılan, Washington’daki şer odaklarının çelik mavisi kapalı kapıları ardında hazırlanan, gerçekleştirilmesi için, bıkmadan usanmadan çalışılan bir planın uygulanması gerekiyordu.

Peki. Neydi o plan? Rab‘bin kendilerine vaad ettiğine inandıkları topraklarda, Büyük İsrail Krallığını yeniden kurmak. İdi. Ancak, o topraklar Türklerin elinde idi. O topraklar Türklerin elinde olduğu sürece, o topraklarda, Büyük İsrail Krallığının yeniden kurulması asla mümkün değildi.

O halde, çok büyük bir savaş çıkarılmalı ve Türkler de bu büyük savaşa sokulmalı idi.

Planlar, bu iş için gereken finansal kaynaklar, hazırlıklar yeniden bir kez daha gözden geçirildi ve Yaradılış itibarı nedeniyle, cesur ve saldırgan olan ve birçok ortak özellikleri bulunan Türk ve Alman Ulusları birbirine yakınlaştırılmalı ve hedeflenen büyük savaşa zemin ve bahane hazırlanmalı idi.

Osmanlı Ailesinden, ordusunun başında olarak sefere en son çıkan padişah, Kanun i Sultan Süleyman idi. Zigetvar Kalesi kuşatılmıştı. Kale düşmek üzere idi, ancak Padişah Kanuni ölmüştü. Akıllı sadrazam ( Başbakan) Sokullu Mehmet Paşa, Padişah’ın ölümünü askerden gizlemiş, padişahı, otağın önünde, tahtına oturtarak, savaşı izliyormuş görüntüsü vererek, Zigetvar Kalesi’nin fethini sağlamıştı. Sonraki padişahlar, ordusunun başında seferlere gitmediler, devşirme paşalarını gönderdiler. Onlar da “ El elin eşeğini türkü çağırarak arar “ misali, öylesine savaştılar ve giderek Osmanlı Devletinin gücünü yitirerek çökmesine neden oldular. Atalarının, canları ve kanları pahasına kazandığı topraklara sahip çıkamadılar. Elbette, Osmanlı Devletinin en önemli çöküş nedenlerinin en başında , Türk Devlet Milliyetçiliğini terk ederek, Arap ümmetçiliğine önem vermeleri gelir.

Veee …. İlk Büyük Savaş Kapıya dayandı.

Napolyon Bonapart’ın dediği gibi, savaşı 3 şey kazanır. Para para para. Ama o da Osmanlı Devleti’nde yoktu.

1911 yılındaki 1 .Balkan Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti, Orduya çeki düzen vermek ve yitirdiği toprakları geri alabilmek ,çıkması muhtemel savaşa hazırlaması için, 1913 yılında, Almanya’ dan ilk etapta ,aralarında yüksek rütbeli subaylar ve Generallerin bulunduğu 52 kişilik asker getirdi. Bunların arasında, en göze çarpan adlar, ileride Çanakkale Cephesi Ordular Grup Komutanı olan Otto Liman von Sanders , Erich von Falkenhaym, Colmar von der Goltz ve önce, Osmanlı Ordu-suna, Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve daha sonra da Genelkurmay 1. Başkanı olan Fritz Bronsart von Schellendorf idi. Daha sonraları da, çok sayına Alman Subay ve Assubayları getirilerek ,Osmanlı Ordusu eğitilerek muhtemel savaşa hazırlandı.

Alman askerlerin Osmanlı Ordusunu eğitmesi ve savaşa hazırlaması, Türkler ve Almanlar arasında bir dostluk ve yakınlaşmanın oluşmasına neden oldu. Böylelikle, çıkarılacak savaşlardan çok büyük çıkarlar bekleyen karanlık kişiler, bir taşla iki, üç, beş değil, çok sayıda kuş vurmuş oldular.

Avrupa ve Alman Tarihini okuyanlar bilirler. Almanlar da biz Türkler gibi, tarihleri boyunca, Ruslarla savaşa gelmişlerdir. Muhtemel Büyük Savaşa Rusların da girmesi kaçınılmazdır. Türklerle kurulacak bir ittifak sayesinde ihtimaldir ki, Ruslardan intikam alınır.

İlk Büyük Savaşın çıkması için bir bahane gereklidir. Burada dikkatinizi önemli bir noktaya çekmek istiyorum. Bir savaşa neden olarak gösterilen olayın, aslında, savaşın asıl çıkış nedenini gizlemek ve hedef saptırmak amacı ile ortaya atılmış sahte neden olduğudur.

Savaşların asıl ve gerçek nedeni, savaşlardan sonra imzalanan Barış Antlaşmalarında gizlidir. İlk büyük Savaşın nedeni olarak, Avusturya- Macaristan Veliaht Prensi Ferdinand ile eşinin, Saraybosna’da fanatik bir Sırplı tarafından tabanca ile vurularak öldürülmesi gösterilse de, asıl ve gerçek nedenin bu olmadığı ve savaştan sonraki oluşumlarda gizlidir , başka bir nedenin olduğu savaştan sonra ortaya çıkacaktı.

İlk Büyük Savaştan sonra neler oldu?

Almanya, Versay (Versaille) Antlaşmasını imzaladı ve bu Antlaşma ile, Alsas Loren Bölgesini Fransızlara, Bohemya’yı (Böhmen) Çekya’ya, Silezya’yı Slovakya’ya, Baltık Sahillerindeki Danzig gibi önemli liman kentlerini Polonya’ya, o bölgelerde yaşayan 7 milyon nüfusu ile toplam 40 bin Km2 toprağını terk etmek zorunda kaldı.

Bu durum, Almanya için halen kanayan bir yara durumundadır. Almanya’da görevli bulunduğum zamanlarda, 2. Büyük Savaşa Alman Ordusuna, Yüzbaşı rütbesi ile katılarak savaşta sol kolunu omuzundan kaybeden bir Alman komşumdan ve Alman Savunma Bakanlığında görevli Alman Ordusu (Bundeswehr ) Subay ve Assubaylarında bizzat gördüm. Nitekim son zamanlarda, Almanya Federal Şansölyesi Scholz, Almanya’nın büyük bir savaşa hazırlanması gerektiğini söylemiştir. Aynı zamanda, AB Ülkeleri yöneticilerinin de, nükleer silahlar bakımından giderek güçlenen Rusya Federasyonuna karşı, büyük bir savaşa hazırlanmaları ve Rusya Federasyonunun güçlenmesinin önüne geçilmesi gerektiğini dillendirmeleri de dikkat çekicidir.

İlk büyük Savaştan sadece 21 yıl sonra, 1939’da ikinci Büyük Savaş çıktı ve Almanya, ilk Büyük Savaşta yitirdiği topraklarını ve oradaki nüfusunu geri kazanabilme umudu ile girdiği ikinci Büyük Savaştan, daha da beter bir durumda yenik çıktı. Yitirdiği toprakları geri alamadığı gibi, daha fazla toprak kaybı ile beraber, bölünmüş olarak çıktı.

Osmanlı/Türk tarafının kayıplarına bakacak olursak, hezimete uğramış ve Almanya’dan daha ağır ve kötü koşullarda barış Antlaşmaları imzalamak zorunda kalmıştık. Savaşın sonunda, tüm Yemen, Arabistan, Sina_Filistin, Ürdün, Suriye ve Irak topraklarını yitirmiş olarak çıkmakla kalmadık, kayıtsız şartsız teslim olmak, tüm hükümranlık haklarımızı yitirerek çok ağır koşullar içeren Sevr Barışını imzalamak zorunda kalmıştık. Ülke toprakları, İtilaf Devletlerince paylaşılarak, bize sadece Konya ve civarında çok az bir toprak parçası bırakılmıştı. 16 Mayıs 1919’da Yunan Kuvvetleri İzmir’ e asker çıkararak, tüm Ege’yi işgal etmiş ve Türk Kurtuluş Savaşının sevk ve idare edildiği Ankara TBMM Hükümetinin Başkenti Ankara’ya 40 Km.kadar yaklaşmıştı.

Savaştan sonraki en önemli olay, Bugün, İsrail’in Başkent olarak ilan ettiği ve bizim de tanıdığımız Kudüs ‘ ün, Filistin Toprakları üzerinde olmasıdır. İlk Büyük Savaşın sonunda yitirdiğimiz Sina-Filistin toprakları, artık İngiliz toprağıdır.

RAB tarafından kendilerine vaad edildiğine inanılan bu topraklar üzerinde, 5 bin yıldan beri kurulması düşünülen Büyük İsrail Devleti için ilk adım atılmış oluyordu. Ancak, devlet kurabilmek için gerekli olan yeterli nüfus yoktu. Bunun için, buraya Yahudi nüfusun göçü sağlanmalı idi. Ama nasıl sağlanacaktı?

Davut oğlu Hz. Süleyman tarafından yaptırılan Süleyman Mabedi’ nin Romalılar tarafından, sadece batı duvarının ayakta bırakılarak yıkılmasından ve Yahudilerin, Roma’ya getirilerek tüm Avrupa’ya dağıtılmasından sonra, ticaret sayesinde zenginleşen ve güçlenen Yahudiler, Başta Almanya, Polonya, Çekya, Slovakya gibi ülkelerde refah ve huzur içinde yaşamakta idiler. İyilikle yapılan çağrılara hiçbir Yahudi itibar etmiyor, Avrupa’da sahip oldukları zenginliği, refah ve huzuru bırakarak çöllere gitmek istemiyordu.

Bunun da bir çaresi vardı mutlaka. O çare de, Avrupa’da refah ve huzur içinde yaşayan Yahudilerin huzurunu kaçırmak, can ve mal derdine düşürmek ve böylece göçe zorlamak , iyi bir çare olabilirdi.

Bunların A,B,C ve D planları ve senaryoları çok önceden hazırlanmış, başrol oyuncuları belirlenerek seçilmiş idi. Yahudilerin, her zaman ve her yerde geçerli olan bu planlarını ve bu planlara dayalı çalışma usul ve esaslarını her zaman ve her yerde görebiliriz. Hatta günümüzde, ülkemizde bile, her ülkede görmek mümkündür. Bu usul ve esaslar, önce dost görünerek, övgülerle dolu bir yaklaşım ve ardından, dostluk zamanında yenilip içilenlerin faturası çıkarılarak, şantaj ve tehditler-den oluşan ikna yöntemleri devreye girer. Filistin’e göç etmek istemeyen Yahudilere de bu yöntem uygulanmıştır.

Bu amaçla, İlk Büyük Savaştan sadece 21 yıl sonra, ikinci Büyük Savaş çıkarılarak, zengin ve varlıklı Yahudilerin Amerika’ya, yoksul ve işsiz güçsüz olanların da Filistin’e göçü sağlanmıştır.

İkinci Büyük Savaş, bizzat Yahudilerce finanse edilen, askerliğini onbaşı rütbesi ile Alman İmparatorluk ordusu WEHRMACHT ‘ ta yapmış olan ve Almanların saf ve üstün ırk olduğuna, Almanya ve Almanları Yahudilerden kurtararak, saf bir Alman ırkı yaratacağına inandırılan narsist, faşist ve şövenist Adolf Hitler eli ile çıkarılmıştır.

Kenan EVREN’ in de ikide bir tekrarladığı gibi, netekim, günümüzde de ; “Bir zamanlar, Osmanlı İmparatorluğunun hakim olduğu topraklarda barışın, kardeşliğin, huzurun hüküm sürdüğü, Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra bu topraklar barış ve huzurun kalmadığı, tıpkı, Osmanlı Devleti zamanın da olduğu gibi, Ortadoğu’da Osmanlı Hakimiyetine benzer bir oluşumun yeniden ihyası ile, bölgeye barış ve huzurun gelebileceği, bunu da ancak Türkiye’nin yapabileceğine inandırılarak uzağa düşürülmüş bir kitle mevcuttur.

Dünya çapında çok büyük can ve mal kayıplarına, acılara, acı feryat ve çığlıkların göklere kadar yükselmesine neden olabilecek savaşlar, ancak böylesi karakterlere sahip canavar ruhlu insanlar eli ile çıkarılabilir. Alman cephesindeki bu duruma karşın, savaşın karşı cephesindeki, İngiltere’ da de durum farklı değildi. Narsist Churchill İngiltere Başbakanı ve İtalya’da da Faşist Benito Mussolini ve Josef Stalin de Sovyetler Birliğinde Komünist Partisi Genel Sekreteri idi. Hepsi de önceden belirlenerek seçilmiş ve finanse edilmiş ve bu işler için en uygun olan kişiler, kimseler idiler.

1.Dünya Savaşına katılmak istemeyen Osmanlı Devleti, Osmanlı Ordusu içindeki Alman yanlısı İttihat ve Terakkiciler eli ile çeşitli oyunlarla dahi edilerek savaşa sokularak Kafkas (Kars - Erzurum –Erzincan) Cephesinde Ruslar ve Ermenilerle; Sina- Filistin ve Arabistan-Yemen Cephelerinde İngilizlerle; Suriye Cephesinde Fransızlarla ve Çanakkale Boğazlar Cephesinde İngiliz ve Fransızlarla çarpışmakta idi

Savaşının taraflarından İtilaf Devletleri İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devletinin Başkenti, İstanbul’u ele geçirerek Osmanlı Devletini yıkmak amacı ile donanmalarını Çanakkale Boğazına gönderdiler.

Osmanlı Devletini, “Boğazdaki Hasta Adam “ gözü ile gördüklerinden, en güçlü savaş gemilerinden oluşan donanmaları ile, Çanakkale Boğazından ellerini kollarını sallayarak kolayca geçeceklerini sanan İngiltere ve Fransa, 19 Şubat 1915 günü Çanakkale Boğazına girdiler. Ancak, hiç beklemedikleri çok şiddetli bir direnişle karşılaştılar.

Çünkü kahraman Türk Denizcileri, düşman zırhlılarının Çanakkale Boğazın’ a girişinden önce, gereken önlemleri almışlar, boğazın en uygun yerlerine mayınları yerleştirmişler, karadaki tabyalarda da topçular mevzilenmişlerdi.

1 ay süren Çanakkale Deniz Muharebeleri esnasında, İtilaf Devletleri Donanmasına ait çok sayıda gemi, ya tabyalarımızdaki bataryalarımızdan açılan obüs topçu atışları sayesinde yara alarak muharebe sahasını terk etmek sorunda kalmış ya da batmıştır. Birçoğu da Nusrat Mayın Gemimizin döşediği mayınlara çarparak hasar almış ve batmıştır.

Çanakkale Deniz Muharebeleri sırasında en dikkat çekici ve kayda değer bir mucize olay, Balıkesirli Seyit Onbaşı’nın Mecidiye Tabyalarından açtığı topçu atışı sonucu ağır yara alarak dümeni arızalanan ve daha sonra Nusrat Mayın Gemimizin döşediği mayınlardan birine çarparak batan, İngiliz donanmasına ait Ocean Zırhlısının batışı olayıdır. Türk Harp Tarihi, adsız kahramanlarımızın mucizevi kahramanlıkları ile doludur.

Ancak iki kişinin sedye ile taşıyarak namluya yerleştirebildiği bir obüs mermisini, askerlerin tümü düşman ateşi ile şehit olduğu ve mermiyi taşımaya yardım edecek başka kimse olmadığı için, sırtına aldığı 270 Kg. ağırlığındaki üç-dört basamak da çıkararak yerleştirmesi, olağanüstü insani bir gayretin ve üstün bir cesaretin göstergesidir.

Çanakkale Deniz Muharebelerine katılan İngiliz Zırhlılarından Amiral Gemisi, yani Çanakkale Deniz muharebelerine katılan İngiliz Donanması Komutanının bulunduğu en önemli gemi, HMS Majestik, İnflexible zırhlıları, topçu bataryalarımız tarafından açılan atışlarla batırılmışlardır. İngiliz zırhlılarından Queen Elizabeth, Agamemnon (Çanakkale Truva Şehrine saldıran Isparta Kralı Agamemnon) ,ki Mondrod Ateşkes Antlaşması bu zırhlıda imzalatılmıştır, Lord Nelson, Triumph ,Albion, İrresistable, Vengeance, Swiftsure, Prince Georg, Majestik, Cornwalls zırhlıları hafif ya da ağır yaralar alarak Muharebe sahasından çekilmişlerdir.

Fransız Zırhlılarının en büyüğü ve güçlüsü olan Bouvet, ağır yara alarak batmıştır. Gaulois, Charlemagne ,Souffren ve Canopus zırhlıları yara alarak çekilmişlerdir.

O ana kadar savaşa girmemiş olan Osmanlı Devleti ‘nin ilk Büyük Savaşa sokulması, önceden hazırlanan oyun ve planlara göre olmuştur. Ege Denizinde, İngiliz zırhlılarının kovaladığı, ancak hızlarına yetişemediği için takibi bıraktıkları iddia edilen Breslaau ve Goeben Adlı iki, Alman Zırhlısının Çanakkale Boğazından geçişine izin verilmesi üzerine, İngiltere, bu zırhlıların Türk Karasularından çıkarılmasını talep etmiş ve çıkarılmadığı taktirde, Osmanlı Devletinin Almanya safında savaşa girmiş sayılacağını bildirmiştir. Bunun üzerine, Osmanlı Hükümeti, bu gemileri satın aldığını ve bu gemilere Yavuz ve Midilli adlarının verildiğini duyurmuştur. Bu nedenle ortalık yatışmış gibi göründe de, oyun henüz bitmemişti. Osmanlı Devletinin, Almanların safında savaşa girmesini sağlayabilmek için oyunun üçüncü perdesi sahnelendi ve bu iki gemi Karadeniz’ e açılarak Rusya’nın Sivastopol limanlarını bombaladı ve Rus Çarlık Hükümeti, Osmanlı Devletine savaş ilan etti.

Çanakkale Cephesinde çok çeşitli muharebeler olmuştur. Hep hata yapar, “ Çanakkale Harbi, Çanakkale Savaşları “ Deriz Çanakkale’ de meydana gelen çarpışmalar, 1. Dünya Savaşının Çanakkale Cephesinde meydana gelen Muharebelerdir. Savaş, 1. Dünya Savaşıdır.

Çanakkale Deniz Muharebelerinde başarıya ulaşamayan ve boğazı geçemeyen itilaf Devletleri, donanmalarını geri çekerek, çıkarma harekâtına girişmişler, ancak kara harekâtında da başarılı olamamışlardır.

Çanakkale’de tarihin en kanlı çarpışmaları meydana gelmiştir. Siperler arası birkaç metreye kadar düşmüş, karşılıklı yiyecek ve sigara alış verişi bile yapılmıştır.

Dünya’nın en yetenekli ve cesur savaşçıları olduğu söylenen ve İngilizlerin, sömürge topraklarından, kandırılarak getirdikleri ANZAK ( Avustralya- Yeni Zelanda ) ,GURKHA ( NEPAL) lardan oluşan askerleri, kahraman Türk Askerleri karşısında yenilmişlerdir.

Çanakkale Çarpışmaları, öyle kolay ve basitçe anlatılamaz ve anlaşılamaz. Uğruna Manas Destanından da,Oral Batır Destanından da Ergenekon Destanından da uzun destanlar yazılırsa, ancak anlatılabilir.

Saygılarımla, esen kalınız.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.