Dünya gıda üretimi ve tarımsal sorunlar

Kemal BENLİ

Tarımsal üretim sorunları sadece Aydın’a özgü bir sorun değildir. Bu nedenle, tarımsal üretim sorunlarının sınırlarını daha da genişleterek, tarımsal ve tarıma dayalı sanayi üretiminde hangi sorunlarla karşılaşıldığını, üretimi olumsuz yönde nelerin etkilediğini anlatmaya çalışacağım yazımın bu bölümünde.

Tüm ülkelerde ve Dünya genelinde, birbirine sıkı sıkıya bağlı ve birbiri içine geçmiş karmaşık o kadar çok sorun var ki, bu sorunların çözümü nasıl olur, üstesinden nasıl gelinir? Bu sorunları kimin ya da kimlerin ne amaçla yarattığının farkında olmadan, tüm bu olumsuzluklara rağmen, direnmeye ve üretimi sürdürmeye çalışıyor.

Sorunları kimin ya da kimlerin ne amaçlarla yarattığının farkında olanlar da, tüm bunları bilmelerine rağmen, sessiz kalmayı sürdürmektedirler. Çünkü, bunların çokça şikayet ettikleri ve tüm sorunların kaynağı olarak gösterdikleri emperyal sömürgeci karanlık güçlerle sürekli olarak “İşbirliği halinde “ olduklarının bir kanıtı olabilir. İlgili ve yetkililerin bu kadar sessiz ve suskun kalmalarının bir nedeni, mecbur bırakılmış olmaları olabilir mi?

“Sorunlar çözüldü. “ derken yeni yeni başka sorunlar ve engeller çıkmaktadır.60-70 yıldan beri, köylüyü, çiftçiyi ve üreticiyi zora sokan, sömürgeci emperyal güçlerin insaf ve vicdanına terk eden, üretim miktarını azaltan ve ürünün niteliğini düşüren ve en sonunda, tamamen yok edecek olan sistemlerin, köylü ve üreticilerin çeşitli şekillerle ikna edilerek uygulamaya konduğunu gördük.

Türk köylüsünü, çiftçisi ve üreticisini ve Türk Tarımını bitiren, uluslararası Gıda Kartellerinin kölesi durumuna getiren uygulamaları şu şekilde açıklamak mümkündür:

TOHUMCULUK KANUNU

31.10.2006 tarihinde kabul edilen 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile, ülkemizde tohum üretimi ve satışı izne bağlanmış, üretim ve satış izni olmayan gerçek ve tüzel kişiler, kurum ve kuruluşlar, tohum üretimim ve ticareti yapamayacaklardır.

Bu yasa, ilk bakışta, Türk köylüsünün, çiftçisinin ve üreticisinin lehine gibi görünse de, aslında köylü, çiftçi ve üreticiyi sömürgeci güçlerin tekeline mahkûm edici ve onların kölesi durumuna getirici niteliktedir.

Tohumculuk Yayası çıkmadan çok önceleri, Anadolu’ya özgü, endemik bitki türlerine (domates, biber, patlıcan gibi sebze; çeşitli buğday, arpa ve çavdar gibi tahıl türleri) ait tohumlar, dost görünerek yaklaşan çok kötü niyetli bazı kimseler tarafından, “ Çok verimsiz, hastalık ve kuraklık koşullarına dayanıksız oldukları iddia edilerek, onların yerine, her türlü hastalığa ve kuraklığa dayanıklı bitki tür ve ırklarının tohumlarını kullanmamız önerildi.

Doğup büyüdüğüm, Konya Kulu ilçesi ve köyleri ile Ankara ‘ya bağlı ilçe ve köylerde, Akbaşak, Akköse, Kızılbaşak gibi bunların kılçıkllı-kılçıksız olanları ile Sivas Buğdayı olarak bilinen ekmeklik buğday ile, yörede Gunduru olarak bilinen makarnalık ve bulgurluk sert buğday üretilirdi.

Bu buğday ırkları her türlü kuraklık ve hastalık şartlarına, süne, bamul ve kımıl gibi tahıl zararlılarına dayanıklı idi, verimleri de düşük değildi. Hasat sonunda, ürünün bir kısmını öncelikle tohumluk olarak ayırır, bir kısmını unluk ve bulgurluk, yemlik olarak ayırdıktan sonra, kalan kısmını da TMO ‘ sine satar ve paramızı da en geç bir saat içinde peşin ve nakit olarak alırdık.

Tohumluk olarak ayırdığımız buğday ve arpayı her yıl defalarca eker ve hasat ederdik. Her yıl aynı buğday ve arpayı ektiğimiz halde, hep aynı ırk ürünü hasad ederdik, arada başka karışık hiçbir ırk buğday olmazdı.

Domates ve biber gibi sebzeleri de aynı şekilde, her yıl aynı tohumdan üretirdik. Yediğimiz domates gibi sebzeleri sıkar, çekirdeklerini alır, her yıl aynı tohumları ekerdik. En küçük bir yozlaşma, bozulma olmazdı.

Okul ve iş hayatı nedeniyle bir süre köyümden uzak kaldım. Köyüme dönüşümde, eski buğdayların yerine, bambaşka bir buğdayın ekildiğini gördüm. Meğer, İl ve İlçe Tarım Müdürlüğünden yetkililer, yanlarında bazı yabancılarla gelerek, eski buğdaylarımızın verimsiz, hastalıklara ve kuraklık şartlarına dayanıksız olduklarını, onları atarak yerine, onların verdiği buğdayı ekmemizin, bizim için daha iyi olacağını söyleyerek Meksika Menşeeli GEKER 69 Irkı buğday vermişler.

Tabii, onların dediklerini doğru kabul ederek, Anadolu’muzun, her türlü koşullarına dayanıklı ve verimli buğday ırklarını atmışlar, yerine Amerikalı ve İsraillilerin verdiği buğdayları ekmeye başlamışlar. Ancak, hasattan sonra, gene eskiden olduğu gibi, ürünün bir kısmını tohum olarak ektiklerinde, tarlada her ırktan buğday çıktığını görmüşler.

Verdikleri tohumlar, gene bizim, Anadolu’muza ait yerli tohumların GEN’ leri değiştirilmiş, HİBRİT denen ve bir kez ekilebilen, her yıl yenilenmesi gereken kısır tohumlardır. Kendilerine bağımlı duruma getirmek için, gene bizi bizim silahımızla vurdular, bizi, bizim değerlerimizle kandırdılar.

Bu kandırma-kandırılma durumu ne zaman sona erecek?

Ardından, işi iyice sağlama alabilmek ve kendilerine tamamen bağımlı duruma getirebilmek için, 5553 Sayılı Tohumculuk Yasasını çıkardılar. Şimdi, kendilerine tohum üretme ve ticaretini yapma ruhsatı verilen firmaların dışında kimsenin tohum üretme ve ticaretini yapma yetkisi yok. Her ne kadar yerli firmalar da varsa bile, bunların çoğu İsrailli ve Amerikalı Büyük Firmalardır.

TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOL PİYASASININ DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN

Emperyalist sömürgeci yabancı ülkelerin, özellikle İsraillilere ait büyük ortaklıkların istekleri ile onların çıkarlarını koruyacak şekilde düzenlenerek çıkarılan 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanunun “Görevler Başlığı ; Madde 4/B (Ek :20/11/2017 _KHK-696/78 md.; Aynen kabul:1/2/2018 -7079/73 md.) a) fıkrasına göre, tütün tohumunun taşınması, ithali ve ihracı, tütün üretimi, üretici tütününün alımı, satımı, tütünlerin işlenmesi, depolanması, iç ve dış ticareti ile tütün fireleri, tütün işleme tesislerinin kurulması ,üretim izni, proje tadilatı, yer değişikliği, kapatılması ve her türlü devir işlemleri ile tüm bu işlemlerin teknik kontrolüne ilişkin çalışmaları yürütmek. “ Görevi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verilmiştir.

Yani, bu yasaya göre, geçimini topraktan sağlayan köylü, çiftçi ve üreticinin, değil tütün ekmesi, tohumunu dahi taşıması izne ve şarta bağlanmıştır.

4733 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 03.01. 2002 tarihinden itibaren, kademeli olarak, her geçen yıl artarak köylü ve çiftçi tütün ekemez duruma gelmiştir. Bakkal ve marketlerde Yerli ve Türk Markalı bir paket dahi sigara mümkün değildir. Tütün ve sigara üretimini, tümüyle tekeline alan firmalar, Serbest Piyasa Ekonomisi koşullarını da bahane ederek, tütün ve tütün mamullerini, rakipsiz olarak diledikleri fiyattan satmaktadırlar. Tütün ve Tütün Mamullerini tekeline almış olan bu yabancı ortaklıklar, kendi aralarında anlaşarak rekabete dahi girmemektedirler.

Aynı yasanın “ Madde 4/B b) fıkrasına göre de, etil alkol ve metanol üretimi, iç ve dış ticareti, denatürasyonu, ambalajlanması, dağıtımı, üretimde kullanılması amacıyla elde bulundurulması, depolanması, geri kazanımı, işlemesi, üretim tesislerinin kurulması, üretim izni, proje tadilatı, kapatılması ve her türlü devir işlemleri ile 8/6/1942 tarihli ve 4250 Sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun uygulanmasına yönelik işlemlere ve bu işlemlerin teknik kontrolüne ilişkin çalışmaları yürütmek. “ Görevleri de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verilmiştir.

Hal böyle olunca, kendilerine, alkol ve alkollü içecekler üretim ve ticaretini yapma izni verilenlerin dışında, başkalarının üretmesi ve satması yasaklanmıştır.

Evvelinden beri alkol ve alkollü içkilerin üretilip tüketildiği; tütün ve tütün mamullerinin üretilip tütün içildiği bir yerde, bunların ekiminin, üretiminin, taşınmasının ve tüketilmesinin izne ve kurallara bağlanmasının, üretme, depolama, taşıma, bulundurma ve ticaretinin belirli kişi ya da firmalara verilmesinin nasıl bir mazereti ve açıklaması olabilir?

Eğer, bunların üretimi, belirli kişi ya da ortaklıkların tekeline verilerek, onların, rakipsiz hale gelerek, istedikleri gibi fiyat uygulamasının önüne de geçilmesi ve bunların tiryakisi haline gelenlerin alabileceği bir fiyattan satılmasının sağlanması da, bu yasaları çıkaranların en başta gelen en önemli görevleridir.

Daha da başından alacak olursak; sigara kullanımının 11 yaşa kadar inmesinin, sigara kullanımının ilkokul öğrencileri arasına kadar yayılmasının önüne geçilmesi de, bu yasaları çıkaranların en önemli görevleridir. Devleti temsil eden, Devlet adına yasaları uygulamakla görevli hükümetlerin, toplum sağlığını, toplum düzenini, toplumsal barışı, asayiş ve düzeni korumak da Hükümetlerin vazgeçilmez görevidir.

Hükümetler; yurttaşlarını “ İzinsiz Tütün ve alkol ürettiği ve tükettiği “ gerekçe ve bahaneleri ile suçlamaz ve mağduriyetlerine neden olamaz. Bu yasaların bazı maddeleri ,Anayasamıza da aykırıdır.

KENEVİR EKİMİ

Liflerinin sanayide sayısız kullanım alanı bulunan, tohumundan yağ çıkarılan, yağı da sanayinin çok çeşitli yerlerinde kullanılan kenevir ekimi de 2313 Sayılı uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’un 23/5 maddesinde izne bağlanmıştır. Bağlanması doğaldır. Ancak ekimi ve ekim alanları sıkı denetim altında tutulabilir, ekim ve dikimini yapacak kişiler başta olmak üzere, her yurttaş, yasalara, kurallara saygılı davranacak, yasadışı hiçbir iş yapmayacak derecede iyi ve güzel ahlaklı, bilinçli olarak yetiştirilir. Bu da Devletin başta gelen görevlerindendir.

KÖY MERA / OTLAKLARI

Bazı il Belediyelere “Büyükşehir Statüsü “ verilmesi ve köylerin “ Mahalle “ ye çevrilmesi ile köylere ait meralar , “ Belediyelere ait arsa/arazi haline dönüştürülmüş ve bu arazilerin belediyelerce satışına olanak verilmiştir.

Özel İdarelerin kaldırılması ile, Özel İdarelerin idaresinde olan hazine arazilerinin de bir bölümü, belediyelere devredilmiş ve bunların da satışını belediyeler yapar duruma getirilmiştir.

Bu, son derece hatalı karar ve uygulama, köylerde, zaten bitmiş olan tarımsal üretimin tamamen bitmesine, tüm tarım ürünlerinin ithaline, üretici durumdaki köylülerin ve çiftçilerin işsiz kalmasına, işsizliğin artmasına, iş bulabilme umudu ile ya Devlet Kapılarına yönelmelerine ya da özel sektörün çağdaş kölesi ve ucuz işgücü haline gelmelerine neden olacaktır.

Köylerdeki Mera statüsündeki arazilerin belediyelerce satışı, geçimini hayvancılıkla sağlayan köylü-lerin,hayvanlarını otlatacak yer bulamaması nedeniyle mağduriyetine neden olacağı gibi, köylere ,köylülerin hiç tanımadığı kişilerin yerleşmesi ile de köyün homojen yapısı bozulacak,köylerde huzursuzluk ve geçimsizliklerle istenmeyen olaylar da meydana gelebilecektir.

Yazımın gelecek bölümlerinde, istenmeyen yerlerde aşırı yağışların meydana gelmesinin ve istenen yer ve zamanda hiç yağış olmamasının nedenlerini anlatmaya çalışacağım.

Saygılarımla. Esen kalınız.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.