En ufak rahatsızlığımızda hemen yanlarına koştuğumuz ya da çağırdığımız doktorlarımıza son günlerde yapılan saldırıları öncelikle kınıyorum. Bu büyük camianın içinde çok fedakâr doktorlarımız çoğunluktadır. Onlar mesleğe başlarken yaptıkları Hipokrat yeminin idraki içinde çalışırlar.
Meslek hayatımda böyle fedakâr doktorlarla çalıştım. Onları çok yakından tanıdım. Orta ilçesi ne bağlı kasabada sağlık ocağının bir odasını benim yardımımla laboratuvar haline getirip hastaların tahlillerini ücretsiz yapan doktor vardı. Hemşiresiyle hastaları iyileşinceye kadar evlerine gider takip ederdi.
Uludere’de bir doktorumuz vardı. Yirmi dört saat çalışır aman demezdi. Hem gelen hastalara bakar hem de ilçe merkezine gelen yaralı askerlere ilk müdahaleyi yapardı. İbadet edercesine çalışırdı. Bir gün genç bir doktor babasıyla geldi. O zamanki sağlık bakanımızın arkadaşı olan babası oğluna bir gün işe başlamasını ve rapor verilmesini istedi. Rapor verdik, doğu hizmetini bir gün yapmış oldu. İlçeden ayrıldı. Bakanın tanıdığı olduğundan Ankara’da bir sağlık ocağında çalışmaya başlamış. Bu da doktorun bir başka bir çeşidiydi.
Uludere’de köylerde bulunan bölüklerde asteğmen doktorlarımız vardı. Bulundukları köylerdeki bölüklere ecza dolapları yaptık. İlaçlarını ben aldım. Hastalar olduğu yerlerde bu asteğmen doktorlarımız tarafından tedavi edilmeye başladı.
İlçe merkezinde parayı çok seven pratisyen bir hekimimiz lojmanının bir odasını muayene yapıp, burada kadınları kürtaj yapmaya başlamıştı. Okul müdür muavinin hanımını da kürtaj yapmış. İki gün sonra kadın zehirlenince ben de konuyu öğrendim. Doktoru çağırıp uzmanlığı olmadığı halde bu işe nasıl cesaret ettiğini sordum ve bu faaliyetini yasakladım. Bir gün ilçeye girişte bazı kadınlar aracımın önünü kestiler. Şoförüme “ne diyorlar” dedim. Efendim “kaymakam doktorun kürtaj yapmasını yasaklamış, bizim halimiz şimdi ne olacak” demişler. Güler misin? Ağlar mısın? Aynı ilçede genç bir doktorumuzda yerlilerden bir vatandaşla ortak çay evi açmış. Boş zamanlarda burada çay evini işletmeye başlamıştı. Haber alınca çağırdım. Yaptığının kanunen yasak olduğunu ve etik olmadığını söyledim. Bu işle uğraşacağına ders çalışıp uzmanlığa hazırlanmasını söyledim. Genç doktorumuz o günden sonra sağlık ocağına kapandı. Boş zamanlarında ders yapmaya başladı. Cerrahpaşa Göğüs Cerrahi Bölümünü kazandı. Giderken yanıma geldi. “Siz olmasanız ben bu işi kıvıramazdım dedi”, teşekkür etti..
Maçka’da sel oldu. Köylü bir kadının hanımının kalçası kırılmıştı. Doktor bana “kaymakam bey protezlerden en iyisini taktıralım. Biraz pahalı ama” dedi. Tereddüt etmeden en iyisini alalım dedim. İlçeden ayrılmadan bir kaç gün önce yaşlı bir amca geldi. “Kaymakamım size teşekkür etmeye geldim. benim hanımıma en iyi protez taktırmışsınız” dedi..
Bu sırada Arsin’de görev yapıyordum. Bizde misafir olan annem düştü. Kalçasını kırdı. Hastaneye kaldırdık. Ameliyat olacaktı. Ona takılacak protez yurt dışından getirildi. Annem yirmi günde ayağa kalktı. Aradan bir ay geçti. Bir köy muhtarı yanıma geldi. “Kaymakam bey anneniz nasıl oldu” dedi. İyi dedim. Sen nereden biliyorsun dedim. Muhtar “Annenize takılan protezi satan dükkân benim oğlumun. Annenizi ameliyat yapan doktor da bize ortak” dedi.
Suşehri kaymakamlığımda hastanemizde doğum ve ameliyatlar kışın zor yapılıyordu. Sivas uzaktı. Erzincan uzaktı. Kar fazla yağıyordu. Sık sık elektrik kesilmeleri oluyordu. Doğum ve ameliyatlar güçlükle yapılıyordu. Başhekimle bu konuya çare aramaya başladık. Hastaneye iki jeneratör alırsak konuyu çözebilecektik. Sosyal yardımlaşma vakfı toplantısında başhekim konuyu gündeme getirdi. “Vakıftan alırsak zimmet çıkar” diye itiraz edenler oldu. Ben ve başhekim “zimmet çıkarsa ilerde çıkar onu da hayrımıza öderiz” dedik. İki tane jeneratör aldık ve hastanede bu sorunu çözdük. Gelen vakıf müfettişine de konunun ciddiyetini anlattık. O da zimmet falan çıkarmadı. Bu arada kadın doğum doktorunun rüşvet aldığı ihbar edildi. Vali beye durumu bildirdim. Doktoru açığa aldım. Sağlık ocağına bir bayan doktor vardı. Amatör bir tiyatro gelmişti. Doktor hanım duyunca “sağlık ocağımız adına biz bu işi organize edebiliriz” dedi. Ben de bölge yatılı okulunun salonun bu işte kullanabiliriz dedim. Bayan doktor özveriyle bir haftada biletlerin satışını sağladı. Oyun beğenildi. Tiyatroculara verilen paradan sonra kalan parayla bayan doktor sağlık ocağının tamiratını boya ve badanasını Devletten beş kuruş almadan yaptırdı..
Unutamadığım bir olayda şudur: Yenişehir kaymakamlığım sırasında Bulgaristan’dan gelen bir cerrah doktor vardı. İşinde baya ustaydı. Herkesin beğenisini kazanmıştı. Küçük yeğeni fıtık olmuş. “Getirin ben ameliyat yapayım” demiş. Ameliyat sırasında anestezi hemşiresi oksijen hortumunu yanlış bağlayınca çocuk ameliyat masasında ölmüş. Doktor çok üzülmüş. Meslekten isafa etti. Nereye gittiği belli olmadı. Kayıplara karıştı. O günden sonra da onu gören olmadı.
Kayseri Talas ilçesinde çalıştım. Köylerden birisi Sakıp Sabancı’nın köyüydü. Sabancı ailesi köylerine tam teşkilatlı ve donanımlı bir sağlık merkezi yaptırmışlardı. Merkezden çok hastalar buraya giderlerdi. Sağlık merkezi tam donanımlı olunca hiç hasta şikâyeti olmadı.
Dinar ilçesinde çalıştım. Bakanımız Afyonluydu. Vali beyle bakana ilçedeki diyaliz hastalarının diğer illere gittiklerini söyledik. Bakanımız hastaneye ilaveten yirmi yataklı bir diyaliz merkezi kurdurdu. Dâhiliye doktoru bir bayanı altı aylık bir kursa göndendik. Kursa gidenler sadece diyaliz merkezinde çalışacaklardı. Bayan doktor muayenesini devam ettirmeye devam edince bende kapattırdım. Doktor beni mahkemeye verdi. Ancak yasa açıktı, mahkemeyi kaybetti. Diyaliz merkezinde devamlı çalışmaya başladı. Hastalarımız diğer illere gitmekten kurtuldu. Dinar Denizli Antalya yol ayrımında bir bölge trafik hastanesi yapılması için bakanımız emir verdi.. Yer ayarladık. Hastane yapmaya başladık. Vali bey biraz para gönderdi. Biraz Dinarlı iş adamlarından aldık. İşçi paralarını da sosyal yardım vakfından ödedik. Hastane yapıldı. Kışın yolda kalan araçlar burada konaklamaya ve hasta olanların tedavileri yapılmaya başladı. Yirmi dört saat esasına göre sağlık personelinden ayrılan elemanlar burada çalışmaya başladı Yirmi dört saat ambulans hizmetleri verilmeye başladı. Bakanımıza mahcup olamamak için yirmi dört saat inşaatla ilgilendim. O yıl çocuklarımı bensiz tatile bile gönderdim. Ancak gelen vakıf müfettişlerinden biri işçilere verdiğimiz para için bizi mahkemeye verdi. Gerekçeli şekilde verdiğimiz savunmalardan sonra mahkeme bizi haklı buldu. Zimmet falan da çıkmadı. Beni bu konuda üzen olay şuydu: Çok uğraşmış bölge trafik ilk yardım hastanesini işler hale getirmiştik. Seçimler yapıldı. Sağlık bakanımız değişti. Gelen yeni sağlık bakanımız “ben normal hastaneler dışında başka yerlerde sağlık birimleri kurulmasını istemiyorum” dedi. Sağlık personeli, araçlar hastaneye geri çekildi. Onca uğraş ve masraf aniden heba oldu. Şimdi o bölgeden geçerken hastane yerinin yerinde boş bir arsa görmek beni çok üzer. Bir başka ilçe kaymakamı da benzer konuda mahkemeye verilmiş. O zamanki bakanlığımızın personel müdürüne durumu anlatmış. O da “Ömer beye git sor. O bu konuyu nasıl halletti öyle davran” demiş. Benim bu olayımdan sonra vakıf harcamalar konusunda biraz hoş görülü davranmaya başladı.
Gittiğim ilçelerde doktorlar hemen ziyaretime gelirler. Hastane ve muayene konusunda kendilerini idare etmemi isterlerdi. Tavrımı koyar mesai saatinde işyerinden ayrılmamalarını emrederdim. Biraz bana kırılırlardı ama mesai saatinde hastanede diğer zamanlarda muayenehanelerinde çalışırlardı.
Dinar’da bir pratisyen doktor vardı. Eşi eczacıydı. Muayenehanesi eczanenin üzerindeydi. Tam bir halk doktoruydu. Onun için para önemli değildi. Köylüler hastane yerine ona giderlerdi. Hiç durmadan araştırma yapardı. Verdiği ilaçlar isabetli olurdu. Bu halk dostu doktorumuz siroz hastalığında vefat etti. Vatandaşların doktor için ağladıkları az görülür bir şeydi. Dinar’da hanım hastalandı. Öksürüyordu Hastanedeki göğüs doktorları ilaçlar verdiler. Yine iyileşemedi. Biz de bu halk doktoruna gittik. Filmlere baktı. “Hocanım sizin ciğerleriniz su toplamış, on gün sabah akşam benim söyleyeceğin iğnelerle bu işi hallederiz” dedi. Dediği gibi iğneler yapıldı Benim Hanım iyileşti. İlçeden tayin olduk. Hastaneye veda ziyaretine gittik. Başhekimin yanında hanımı tedavi etmeye çalışan ama tedavi edemeyen bayan doktor da vardı. Hanımı iyileşmiş görünce sevindi. Biz ayrıldıktan sonra başhekim sizin tedavilerle değil eczanenizin üzerindeki halk doktorunun tedavisiyle iyileşmiş demiş. Bayan doktor çok üzülmüş.
Benim küçük kız çok öksürüyordu. Bir türlü iyileşmedi Hastanelere götürdük. Bir türlü iyileşmedi.. Suşehri Kaymakamıydım. O sırada Refahiye'den haftada bir gün ilçeye gelen bir pratisyen hekim vardı. Ona götürdük. Ben bir ilaç terkibi yazdım dedi. Eczaneye telefon etti. İlacı tarif etti. Eczaneye gittik. Doktorun verdiği hazırlanan ilacı aldık. Dört beş gün sonra kızımın öksürüğü kesildi. O zaman anladım ki doktor vardı, doktor vardı.
Ben tıp fakültelerinin hemen her kentte açılmasına karşıyım. Belli şehirlerde açılmalı ve buraya giren gençlerimiz tam donanımlı doktor olarak mesleğe başlamalılar. Çalıştığım yerlerde şunu gözlemledim. İstanbul Tıp mezunları, Hacettepe Tıp mezunları, Ankara Tıp mezunları, Ege Üniversitesi Tıp mezunlarının hastalara bakışları, teşhis ve tedavileri daha olumlu oluyordu.
Suşehri ilçesinde bir Rus doktor vardı. İlaçları kendi hazırlardı. Halk alışmıştı Genelde hastaları memnundu.
Arsin’de genç doktorlarımızdan birisi de evinin bir odasını laboratuvar ve muayene yapmıştı. Yoksul köylülerin tahlillerini para almadan yapar, gerekirse ilaçlarını da ücretsiz verirdi.
Meslek hayatımda doktorlarımızın ne kadar fedakâr çalıştıklarını da gördüm, paraya tapan doktorlarımızı da gördüm.
Doktorlarımıza ve sağlık personeline yapılan saldırıları önlemenin bir çözümü hasta yakınları ile sağlık personeli arasında tampon bir bölgenin oluşturulmasıdır. Bunu en iyi İzmir Eşrefpaşa Devlet Hastanesinde gördüm. Hastayı götürdüğünüz zaman sizi bir hemşire karşılıyor. Durumu öğrendikten sonra hastayı alıp bir kapıdan geçirip acil servise götürüyor. Bekleyen hasta yakınlarına da gerekli olursa sizi çağırırız diyor. Kesinlikle hasta yanına siz almıyorlar.
Hasta çok olduğundan muayene yapmaya az zaman kalıyor veya yanlış teşhis konabiliyor. Annem İzmir’de kalça kemiğini yeniden kırmıştı. Hemen hastaneye kaldırdık. Muayenelerden sonra önemli bir şey yok dediler. Eve getirdik. Ama kadın sancıdan duramıyordu. Bir hafta sonra yeniden hastaneye götürdük. Bu sefer işin uzmanı doktor geldi. Filmler çekildi. Annenizin kalçası kırılmış dediler. Şaşırdık Bir hafta önce eve gönderilen kadına bir hafta sonra kalçası kırık diye teşhis konmuş ve hastaneye yatırılmıştı. Ameliyat edilmişti.
Aslında aile hekimliği sistemini tam uygulasak hastanelere bu kadar yığılma olmaz. Muayene süresi daha fazla olur. Daha isabetli teşhis konur.
İngiltere’ye dil eğitimine gittiğim zaman ailemi de oraya aldırmıştım .Bölge sağlık biriminden sağlıkçılar geldi.. Sağlık merkezine gelip aile doktorumuzu seçmemizi istediler. Gittik. Hekimimizi seçtik Hepimizi çekaptan geçirdiler. O günden sonra da her ay gidip sağlık kontrollerimizi yaptırıyorduk. Vücudumuzun gidişatına göre gerekiyorsa ilaç veriyorlardı. İngiltere'de insanlar bu şekilde sağlık yönünden kontrol altında tutuluyorlardı. Orada önemli olan insanın hasta olmadan önlem alınması yönündeydi. Hasta olmadan gerekli tedbir alınıyordu. Ciddi bir durumunuz varsa bölge hastanelerine gönderiliyordunuz. Aile hekimlik sistemi oturunca hastanelerde yığılmanın da önüne geçiliyordu. Bizde ise ufak bir rahatsızlanma da bile kendimizi aile hekimi yerine acil servislere atıyoruz. Sağlık birimlerinin uyarılarına uymuyoruz. Son zamanda salgın hastalıkta bile halen maska takmayı bile kendimize zül kabul ediyoruz.
Sağlıkçılarımıza el uzatmayalım. Onlar bizim için varlar.