26 Nisan 2019 Cuma günü genç bir bilim adamı misafirimizdi:
Mehmet Volkan KAŞIKÇI halen ABD Arizona Eyalet Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesidir. Mehmet Volkan Bey Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğrenciliğinden tanıdığım Türk Milliyetçisi gençlerimizden biridir. Yine kendisi gibi idealist bir grup Bilkentli öğrenciyle zaman zaman buluşur sohbet ederdik. Çok şükür şimdi hepsi de yerli yabancı üniversitelerde iyi yetişmiş aydınlar olarak hizmet ediyorlar. Volkan Kaşıkçı
"Doğu Türkistan'daki mevcut durum, ne bölgenin kendi tarihindeki herhangi bir örnekle, ne de dünyanın diğer yanlarındaki mevcut sorunlarla karşılaştırılabilir durumda. 2016 Ağustos'unda Çın Çüenguo'nun Sincan Parti Sekreteri olarak atanması, bölgedeki Türk halklarının kaderini akıl almaz bir şekilde değiştirdi. Toplama kampları tarihte ilk defa Avrupa kolonilerinde kurulmuş, daha sonra 1. Dünya Savaşı ile Avrupa'ya sıçramıştı. Doğu Türkistan 21. asırda toplama kamplarının yeniden dirilmesine şahit oldu. Hep vurgulamamız gereken bir nokta, 2017 Mart ayında insanların kitlesel olarak hapsedilmesine başlanılan bu toplama kamplarıyla beraber Doğu Türkistan'ın Müslüman-Türk ahalisinin içine düştüğü durumun ne kadar uç, ne kadar akıl almaz bir boyuta ulaşmış olduğu. Genel kanıya göre Uygur, Kazak, Kırgız, hatta çok daha az sayıda bulunan Tatar ve Özbek gibi grupların %10-12'i şu an toplama kamplarına kapatılmış durumda. Burada şunu da unutmamak gerek. Toplama kamplarına alınan insanlar herhangi bir suçtan mahkûm olmuş, hüküm giymiş kişiler değil. Toplama kampı dediğimiz kavramın mantığı "önleyici tedbir" olarak potansiyel olarak tehlikeli görülen etnik, ırki veya sosyal grupların tecrit edilmesine dayanır. Bugün Doğu Türkistan’da yaşanan da tıpkı kolonyalist devletlerin Afrika ve Asya'da kurdukları kamplarda yürüttükleri politikalar gibi, aynen budur.
Ancak toplama kampları Doğu Türkistan'daki zulmün tek unsuru değil. Hatta en ağır olanı bile değil. Doğu Türkistan'da hüküm giyen ve Çin yasalarına göre suçlu bulunan insanlar doğrudan hapishanelere yollanmakta. 2017 istatistiklerine göre, Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Çin'in toplam nüfusunun yaklaşık %1.5'ini oluştururken, bölgede hapsedilenler bütün Çin'de hapsedilenlerin %21'ini oluşturuyor. Aslında bu istatistik bile tek başına Doğu Türkistan'da nasıl bir politika yürütülmekte olduğunu göstermeye yetiyor. Toplama kamplarına alınanlar dışında son birkaç yılda en azından birkaç yüz bin kişinin de doğrudan hapishanelere gönderildiğini düşünüyoruz.
Ama tecrit yöntemleri bununla da sınırlı değil. Bunun dışında fabrikalarda zorla çalıştırılan insanlar da var. Bu fabrikalar bazen toplama kampı bünyesinde oluyor, bazen de toplama kamplarından "mezun olan" kişiler zorla çalıştırılmak üzere başka yerlerdeki fabrikalara gönderiliyor. Tanıklıklara göre bazı kişiler hiç para almazken, 90 dolar civarı bir para aldığını da söyleyenler. Hapishane, toplama kampı ve "kara fabrikalar” dışında, bir de daha hafif tecrit yöntemleri olan ev hapsi ve pasaportuna el konanlar var. Bu şekilde de çok sayıda insan bulunuyor. Ve bunların hepsinden ayrı olarak, bütün bölgede her yüz metreye bir düşen polis kontrol noktaları, yüz tanıma sistemleri, gece görüşlü kameralar vs. gibi sistemlerle kurulmuş bir dijital polis devleti var. Ayrıca, daha önce haber olduğu üzere, Çin devleti Uygurların, Kazakların evlerine bir milyondan fazla parti üyesi ve güvenlik görevlisini gönderiyor. "Kardeş aile" adı altında. Bu kişiler ayın belli günlerinde Uygurlar ve diğer gruplarla beraber konaklayarak, her türlü mahremiyeti yok ederek doğrudan bir gözetim sağlıyorlar.
Kısaca toplama kamplarına alınma nedenlerine bakacak olursak eğer, yurtdışıyla bağlantının en yaygın sebep, ya da daha doğru ifadesiyle bahane olduğunu söyleyebiliriz. Yurtdışında okumuş, yaşamış, ülke içinde yabancılarla ahbaplık etmiş, yurtdışında, özellikle başta Türkiye olmak üzere Çin tarafından tehlikeli ilan edilen 26 ülkede, akrabaları bulunanlar, hatta çoğu zaman sadece yurtdışıyla telefonda görüşen nerdeyse herkes kampa kapatılmış durumda. Bu yüzden yurtdışındakilerin Doğu Türkistan'daki yakınlarıyla iletişimi de tamamen kesildi diyebiliriz. Bunun ardından dini sebepler geliyor. Namaz kılmak (özellikle camiye girip çıkanlar), Ramazan'da sahura kalkıp ışık yakmak, sakallı veya başörtülü olmak yeter de artar kampa kapatılmak için. Özellikle imamlar çok şiddetli bir şekilde bastırılmış durumda. Ancak onlar kamptan da ziyade doğrudan hapse gönderiliyor. Genel olarak hapis cezasına çarptırılanlarda dinle ilgili sebepler çok öne çıkıyor. Not etmek gerek ki, kampta olanlar için küçük de olsa çıkma umudu var, ama hapiste olanlar için vaziyet çok daha umutsuz. Bunun dışında çok sert hedeflenen bir grup toplumun ileri gelenleri. Akademisyen, gazeteci, yazar, aydın, iş adamı, kim varsa tutuklanmış durumda. Bir diğer yaygın kategori telefon ve internet kullanımıyla ilgili. Telefonunda whatsup, facebook çıktığı için, ya da sakıncalı görülen bir siteye girdiği için toplama kampına alınan on binlerce insan var.
Bu sebepleri çok daha ayrıntılı olarak açıklamak mümkün. Ancak genel hatlarıyla durum bu şekilde. Dünyada başka bölgelerde, Suriye'de, Yemen'de, Myanmar'da trajediler var. Ancak savaş hali olmaksızın böyle bir trajedinin olduğu, bir devletin kendi vatandaşlarını böylesine ezdiği başka hiçbir örnek yok. Doğu Türkistan'da bulunan insanlar tamamen pasifize edilmiş durumda. Ailelerini, çoluklarını çocuklarını ya da kendilerini korumak için yapabilecekleri hiçbir şey yok. Bu yüzden ancak ülke dışındaki bizler bu insanlara yardım için bir şeyler yapabiliriz. Bu trajediyi diğer trajedilerden ayıran en önemli nokta da bence bu".
**
Ülkemizin sayılı ve muhtevalı aynı zamanda uzun ömürlü fikir dergilerinden biri olan ve bütün takipçi ve dostlarımıza özellikle tavsiye edeceğimiz “Türkiye Günlüğü” dergisinin ““Gün Ortasında Karanlık” Doğu Türkistan’da Çin Nazizmi” başlıklı 137. Sayı (Kış 2019)sındaki “Global perspektifte Doğu Türkistan’daki gözetim rejimi ve toplama kampları” başlıklı çok seçkin makalesinin yanı sıra bu sayıyı Mehmet Volkan Kaşıkçı, Prof. Dr. Mehmet Özden Bey ile birlikte hazırlamışlardır. Derginin Sahibi ve Genel Yayın Danışmanı Mustafa Çalık şöyle demektedir: “Epeyce zamandır, tabir caiz ise Orta Asya ve Doğu Türkistan’la yatıp kalkan genç ve velûd bir akademisyen ve son derece enerjik bir araştırmacı, Mehmet Volkan Kaşıkçı’nın emeklerine derin bir şükranla işaret etmeliyim. Mehmet Volkan Kaşıkçı için şunu da ifade etmem lazım: Sadece Doğu Türkistan değil, bütün Orta Asya Türklüğü ile öylesine hemhâl ve meşgul ki, entelektüel alakanın ötesinde, bu mıntıkalarda ne olup bittiği hakkında en sahih ve en etraflı bilgi alınabilecek sayılı kaynaklardan birisi de bizatihi Mehmet Volkan’ın kendisidir. Onun bu tarafı bahis mevzu meseleye dair yazdıklarına ayrı bir kıymet ve mana katıyor.”