PEKİ KIZIL ÇİN’İN MAKSADI NEDİR?
Bilindiği üzere Doğu Türkistan toprakları adeta o coğrafyanın Kuveyt’idir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi rakamlarına göre bütün Çin’in petrol rezervlerinin %33’ü, kömür rezervlerinin %40’ı Doğu Türkistan topraklarında olduğu gibi, Çin’deki 140 çeşit değerli madenlerden 118’i Doğu Türkistan topraklarında bulunmaktadır. Ayrıca Kazakistan’dan gelen petrol boru hattı ve Türkmenistan’dan gelen ve inşaatı halen devam eden doğalgaz boru hattı da Doğu Türkistan toprakları üzerinden Çin içlerine dağılmaktadır.
Çin’in doğusunda Japon Denizi ve Çin’le ezeli rekabet içerisinde olan Japonya, kuzeyinde Sibirya, güneyinde Çin Denizi vardır. Çin’in büyük ticaret gemileri Malaka Boğazı’ndan dünyaya açılmaktadır. Geçtiğimiz aylarda bu boğazın hemen yanındaki Sri Lanka’da yaşanan ve DAEŞ’in üstlendiği kilise bombalamaları neticesinde ABD, yakın tarihlerde Irak ve Suriye’de yaptığı gibi terörizmle mücadele bahanesiyle Sri Lanka’ya asker çıkarır ise Çin’in dünya ticaretine büyük bir sekte vuracağı anlamına gelecektir.
ABD ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki amansız rekabette 2019 rakamlarına göre ABD’nin yıllık savunma harcamaları 800 milyar dolara yaklaşmış durumdadır. Çin ise 250 milyar dolar civarında bir savunma bütçesine sahiptir. Çin Halk Cumhuriyeti bu silahlanma yarışında ABD ile baş edemeyeceğini gördüğü için rekabetini ticaret savaşları üzerinden sürdürmektedir.
Dünya denizlerinde ABD’nin gözle görülen üstünlüğü devam ettiği için Çin başta Batı Avrupa olmak üzere dünya ile ticari münasebetlerini “bir kuşak bir yol” projesi üzerinden devam ettirmek istemektedir. Çin’in dünyaya açılacak yegane kapısı ise bu yol projesinin başlangıcı Şi’an (Xi’an) şehrinden sonra Doğu Türkistan’daki Urumçi’dir.
Urumçi’den sonra 3 kola ayrılan yolun birincisi kuzeyde Astana ve Kazan şehirlerinden Moskova’ya, ikincisi Taşkent ve Tahran’dan geçerek Anadolu üzerinden Batı Avrupa’da Duisburg’a kadar uzanmaktadır. Yolun 3. kolu ise Pakistan’ın Gwadar şehrine kadardır, buradan ise Hint Okyanusu’na açılan limanına ulaşılmaktadır.
Haritalarda da görüleceği üzere Doğu Türkistan Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünya ticareti ve dünya hakimiyeti mücadelesinde en önemli kavşaktır. Çin kendi geleceğini garanti altına almak için Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk varlığını acımasızca yok etmeye çalışmaktadır. Tıpkı Sovyetler Birliği’nin 2. Dünya Harbi sonrasında Kırım, Ahıska ve Çeçenistan Türklüğünü Asya’nın derinliklerine sürgün ederek Türkiye’ye yakın bölgelerde Türk varlığını ortadan kaldırmaya çalışması gibi.
Çin Halk Cumhuriyeti 5 özerk bölgeden ibarettir. GUANGXİ, İÇ MOĞOLİSTAN, TİBET, NİNGXİA, XİNJİANG (DOĞU TÜRKİSTAN). Bununla beraber 23 eyalet ve 34 bölge mevcuttur. Eğer ileriki yıllarda Doğu Türkistan’da bağımsızlık yönünde bir hareketlenme olursa bunun diğer özerk bölgelerine de sıçrayacağından endişe ettiği için öncelikle Doğu Türkistan’daki Türk varlığını yok etmeye çalışmaktadır.
Korkumuz odur ki; Çin Halk Cumhuriyeti Doğu Türkistan halkını tamamen mankurtlaştırırsa sıra Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, sonrasında İran. Gelecek nesillerimizin Çin Halk Cumhuriyeti ile sınır komşusu olabileceği ve maazallah aynı tehdide maruz kalabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Ayrıca Çin’in bu asimilasyoncu siyasetini görmemezlikten gelirsek bela bizden uzak olur anlayışı da son derece yanlıştır.
Günümüzde de Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan’da başlayan ve gelecekte bütün Türk Dünyasını tehdide dönüşecek asimilasyoncu siyasetine seyirci kalmakla Çin’in nihai emellerine set çekemeyiz.
Türklüğün önemli medeniyet merkezlerinden; İslamı ilk kabul eden Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın Karahanlılar devletinin kurulduğu, Kaşgarlı Mahmut’un Türklüğün şahikası Divan-ı Lügat-it Türk’ü yazdığı topraklar şimdi büyük zulümlere sahne olmaktadır.
Batı’da bugünkü anlamda bir devlet ve milletten bahsedilemezken çok yüksek bir devlet ve hukuk idrakiyle yazılan muhteşem siyasetname “Kutadgu Bilig” bu topraklarda yazılmış ve müellifi Yusuf Has Hacip Kaşgar’da ebedi uykusundadır.
Bilim dünyasının “Türkistan Aydınlanması” diye tabir ettiği yüksek medeniyet bu topraklarda vücut bulmuştur. Bütün bunların inhitat ve inkırazı ayrı bir tartışma konusudur. Ama bu coğrafya ile ve burada yaşayan insanlarla tarihi, kültürel, dini, milli çok kuvvetli bağlarımızın olduğu da inkâr edilmez bir hakikattir. Doğu Türkistan hala daha esaret altındadır, Çin mezalimi en şedit haliyle bölgede etkisini göstermektedir.
Dünyada her yıl yapılan insani yardımların haritasını çıkaran İngiltere merkezli Kalkınma İnisiyatifleri Örgütünün raporuna göre, Türkiye geçen yıl yaptığı 8,07 milyar Dolar yardım ile dünyada en çok insani yardım yapan ülke konumuna yükselmiştir. Sıralamada Türkiye’yi 6,68 milyar Dolar ile ABD, 2,99 Dolar ile Almanya ve 2,52 milyar Dolar ile İngiltere izlerken, Avrupa Birliği kurumları 2,24 milyar Dolar ile dördüncü sıraya geldi. Türkiye insani yardımların milli gelire oranı temelinde yapılan sıralamada da yüzde 0,85 ile birinci sırada gelmiştir. Bizleri 1. Cihan Harbi sonrası yanmış yıkılmış ve bütün kaynakları tükenme noktasına gelmiş bir Türkiye’den bugün dünyanın en çok yardımını yapan Türkiye durumuna getiren Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun. Ama günümüzde de bu vazifemiz bitmemiştir.
Türk demek mazluma gönül açmak demektir.
Bir kutsi hadisin şairane üslupla tercümesi şöyledir:
“And olsun karaya denize,
And olsun kaleme kağıda
Bir millet yarattım Doğu’da
Türk diye yüce bir ad verdim
Önüne kılavuz kurt verdim
Donattım ruhunu imanla
Kolunun gücünü sert verdim
Ve onu mazluma sığınak
Zalimin başına dert verdim”
1990’ların başında Sovyetler birliği dağılmıştır. Uzun yıllar Birleşmiş Milletlerde boynu bükük ve yalnız dalgalanan Türk bayrağı şimdi 5 kardeş ülkenin bayrakları ile biraz daha ümitle dalgalanmaktadır. Yarınlarda kızıl kapitalist Çin’in de aynı akıbete uğramayacağının garantisi yoktur.
Şimdi Türkiye Türklüğü olarak bize düşen Doğu Türkistan’da büyük bir mezalim yaşayan Doğu Türkistan Türklüğüne, millettaşlarımıza, din kardeşlerimize sahip çıkmaktır. Tabi ki bu sahip çıkma esnasında Türkiye’nin bağımsızlığını, milleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokacak her türlü maceracı tutumlardan kaçınmak mecburiyetimiz vardır.
Çeçenistan’ın şehit lideri Cahar Dudayev’in: “Türkiye hem Türk Dünyası’nın hem de İslam aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslam aleminin hem de Türk Dünyasının karanlığa gömülmesi demektir.” Sözlerinin hatırlattığı sorumluluk ve dikkatin de farkında olmamız gerekmektedir.
Meseleyi tamamen insan hakları meselesi olarak milletler camiası nezdinde konuşup duyurarak Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin her türlü milli, İslami ve insani haklarının garanti altına alınmasının birleşmiş milletler nezdinde takipçisi olabiliriz.
Değerli Dr. Mehmet Güneş Bey’in yanık yüreğinin derinliklerinden gelen ifadeleriyle yazmak gerekirse:
“Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, BM'deki konuşmasında çok önemli konulara değindi; Suriye, Filistin, Kıbrıs, Libya, Keşmir, Yemen, Arakan, Güney Kafkasya'da yaşananları dile getirdi, Mısır'da Cumhurbaşkanı Mursi'nin mahkeme salonunda çırpına çırpına vefat etmesini haklı olarak vurguladı ve "Kalbimizde kanayan yaradır." dedi.
Bütün bu konularda hissiyatımıza tercüman oldu. Ancak bütün bunların yanında, Çin devletinin plânlı asimilasyon ve işkenceleri altında inim inim inleyen Doğu Türkistan'daki zulmün hiç olmazsa bir cümleyle de olsa dile getirilmesini beklerdik.
Milyonlarca Doğu Türkistanlı toplama kamplarında akıl almaz uygulamalara tâbî tutulurken, kimlikleri inkâr edilirken, inançları yasaklanırken, bu konuya hiç değinilmemesi, o öksüz, yetim, mazlum, mahzun, mağdur ve mahkum olan insanların dünyanın duymak istemediği sesine ses vermesi gerekmez miydi... Bu durum, yüreğimizdeki yarayı bir kere daha kanatmıştır. Bilmeyenlere bir kere daha hatırlatmak isterim:
KADİM TÜRK YURDU DOĞU TÜRKISTAN'DIR;
DOĞU TÜRKİSTANLILAR HEM MAZLUM, HEM TÜRK, HEM DE MÜSLÜMANDIR...”
Devam edeceğiz: “Doğu Türkistan’da Yaşanan Mezalim Karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milletiyle Ne yapabilir?”