Devlet; Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.
Platon toplumu doğal olan iş bölümüne dayandırmıştır. Devleti canlı bir organizma gibi düşünmektedir. Ona göre devletin her organı ancak bütün yapı içinde yaşamını sürdürebilecektir. Bu nedenle birey toplum dışında var olamayacak; toplum da bireylerle var olacaktır.
İlkel dönemlerde bir araya gelen insanların oluşturduğu topluluklar, devletten önceki ilk yapılanma olarak gösterilir. Bu insanlar eşit bir şekilde, kendi aralarında iş bölümleri yaparak bir düzen kurmuşlardır. Sonraları grupların oluşması ve örgütlenmesiyle birlikte toplayıcılıktan tarıma geçilmesiyle birlikte insanlar arası güç gösterilmesi baş göstermiştir.
İlkel toplumlarda, kent devletlerine kabile yaşamlarından, derebeyliğine, imparatorluklardan günümüzdeki devlet yapılanmasına dönüşülmüştür.
Modern devlet anlayışının ortaya çıkmasında 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali'nin payı büyüktür. Bu ihtilal ile birlikte dünya genelinde milliyetçilik akımı yaygınlaşmıştır imparatorluklar dağılırken yerine ulusa dayalı modern devletler gelmiştir..
Modern devlet bulunduğu toplumun bütün olanaklarını kalkınma ve gelişim için kullanan devlet türüdür. Buna günümüzde çağdaş Devlet de denmektedir.
Günümüzdeki çağdaş devlet; ekonomik, politik, kültürel olgulara dayanır
Çağdaş Devletin , üç unsuru olduğu kabul edilir.. Bunlar ülke, millet ve egemenliktir Bireyler arasında kültürel bir birlik de oluşması lazımdır. Bunlardan bir olmazsa çağdaş devlet oluşmamış demektir.
Bugün tüm dünyada toplam olarak yaklaşık 200 devletin olduğu bilinmektedir.
Demek ki devlet gereklidir ve şarttır. Devlet, kendisi de yasalarla bağlıdır ve tüm yurttaşların da yasalarla bağlı kalmasını sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca Devlet, var olan hukuk sistemi ile yurttaşların hak ve özgürlüklerini tanımlar ve uygular.
Thomas Hobbes Devletin gücünün kanunlarla sınırlanması gerektiğini söyler. Eğer sınırlanmazsa devlet, Max Weber’in dediği gibi ‘Meşru şiddet kullanma aracına’ dönüşür.
Her bir devletin bu görevlerini yürütmekle yükümlü bir hükumet biçimi vardır.
Buradan hareketle zamanımızda hepimizin ideal devlet kavramı ortaya çıkar.
İdeal devlet ve iyi bir yönetim arayışı en eski çağlara kadar uzanmaktadır.
İyi bir yönetim ve devlet arayışı ilk çağda yaşamış Sokrat ve öğrencisi Eflatun’la başlamıştır..Yüzyıllar boyunca devam etmiştir..
Eflatun, “Devlet”, “Politika” ve “Yasalar” adlı eserlerinde ideal devleti ve ideal siyasal yönetim biçimini araştırır. İlk çağda Eski Yunan’da yaşamış Eflatun ve Aristo, Eski Roma’da yaşamış Cicero; orta çağda St. Augustine, Thomasd’Aquino, Farabi, İbni Haldun; yakın çağda ise Niccolo Machiavelli, Thomas Hobbes, Jean Bodin, John Locke, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau gibi büyük düşünürler hep ideal devletin ne olduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır. İdeal deviet kavramının içinde iyi Devlet yönetimi kavramı vardır. Thomas Jefferson’un ünlü “devlet meşru gücünü, yönetilenlerin yönetenler hakkındaki mutabakatından alır” sözü devlet yönetiminde “iyi yönetim” kavramının çok önem taşıdığını vurgulamaktadır.
“İyi yönetim“ kavramının içerisinde diyalog ve uzlaşma yer almaktadır. Halk, önce hür iradesi ile temsilcilerini seçebilmeli onlara bu şekilde yönetme hakkını vermeli yöneticiler ile yakın bir iletişim içerisinde bulunarak kamusal kararlara katılabilmelidir.
Öte yandan, bir siyasi ve ekonomik düşünce akımı olarak liberalizm, devletin sınırlandırılması ve birey özgürlükleri ana teması üzerinde odaklanırken; Marksizm devleti belli bir sınıfın baskısını sürdürmek için ortaya çıkan bir kurum olarak ele almaktadır.
Devletin temel özellikleri nelerdir?
Bu ve benzeri sorular ilkçağdan günümüze hep üzerinde tartışılan konular olmuştur. İdeal devletin temel özellikleri konusunda evrensel ölçekte kabul edilebilecek bazı ilkeler üzerinde bir mutabakata önemli ölçüde ulaşıldığını söylememiz mümkündür. Özellikle 1990’lı yılların başlarından itibaren başta Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, OECD gibi uluslararası kuruluşların çabaları ile “governance” adı verilen bir kavram etrafında bu konudaki tartışmaların yoğunlaştığını görmekteyiz. Öte yandan, toplam kalite yönetimi ve değişim yönetimi (reengineering) gibi yeni disiplinlerin gelişimi ile birlikte ideal bir yönetim için gerekli ilkeler konusunda çok önemli mesafeler alındığını söyleyebiliriz.
Nasıl bir devlet istiyoruz?
Devlet; güvenlik, savunma, sağlık yol, köprü, doğalgaz, internet altyapısı, gelecek nesiller için maddi/manevi/kültürel birikim işlerine odaklanır Ekonomiyi canlandırır ve geliştirir. Bilim ve teknolojide çağdaş uygarlığa ulaşmaya çalışır. Yarattığı refah hayat olanaklarını vatandaşlarının iyi yaşamasına yansımasına uğraşır. Onları mutlu etmeyi amaçlar. Ayrıca vergi sitemiyle sağladığı maddi olanaklarla daha fazla hizmet etmeye çalışır. Eğitim ve öğretime önem verir. Vatandaşlarının eğitimli ve iyi bir meslek sahibi olmasına sağlar. Vatandaşlarının Kültür seviyesinin yükselmesini sağlar. Vatandaş odaklı çalışmaya öncelik verir. Adalet sisteminin adil ve objektif olmasını sağlar.
Tüm bu anlattıklarımdan sonra Ülkede çağdaş demokratik bir yönetim asıl olacak sorusu ortaya çıkar. Abraham Lincoln demokrasiyi “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” olarak tarif eder. Bu ideal tanım demokrasinin üç temel özelliğini ortaya koymaktadır. Bunlar; temsil, katılım ve denetimdir. Halkın, temsilcilerini seçme özgürlüğünün bulunduğu, yönetime aktif olarak katılabildiği ve temsilcilerinin karar ve eylemlerini denetleyebildiği bir siyasal düzen çağdaş yönetim olarak adlandırılabilir.
Tüm bu oluşumlardan sonra en önemli bir konu da Devleti oluşturan insanların feraset sahibi olmalarıdır. Her birey toprağını canından önce görerek savunmalıdır. 15 Temmuz’da vatandaşların hiç bir çıkar gözetmeden tankların önüne çıkarak, uçaklardan atılan bombalara aldırış etmeyerek vatanını korumak için bedenlerini siper etmeleri milletimizin başka milletlerde olmayan bir davranışıdır. Buna feraset denir. Bu noktada ırk, din, meslek ayrılığı yoktur. Kurtuluş Savaşında ve Çanakkale savunmasında gördüğümüz bu cesur davranışlar işte ferasetten başka bir şey değildir. Bu feraseti ekonomi, eğitim ve kültürel alan da gösterirsek çağdaş uygarlığa ulaşıp onu geçmemiz işten bile değildir. Biz Dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkeyiz Toprağımız var Madenlerimiz var Yetişmiş iş gücümüz var. O zaman tek bir şey kalıyor o da çok çalışmaktır. Her birey bulunduğu yerde üzerine düşen görevi ve hizmeti en iyi şekilde yapmaya çalışmalıdır.