O gün evde çocuklar yoktu. Akşam yemekten sonra biraz kitap okudum. Uykum geldi. Oturduğum koltukta uyuklamaya başladım. Kafeste iki muhabbet kuşu vardı. Onların kafes içinde hırçın hırçın çırpınmaya ve ses çıkarmaya başlaması dikkatimi çekti. Işıktan rahatsız olduklarını düşündüm. Kalktım kafesi gazete ile örttüm. Kuşlar ses çıkarmaya devam ediyorlardı. Gittim yatağıma yattım. Gece yarısından sonra telefonun acı acı çalmasıyla uyandım. Saatime baktım, üç buçuktu. Telefon eden Haydarlı kasabasında oturan nahiye müdürü Kemal beydi. “Beyim kalkın” diyordu. Sesi heyecanlıydı. “Ne var? Ne oldu?” dedim. Ben bir trafik kazası veya yangın var diye düşündüm. Kemal bey heyecanlı konuşmasına devam ediyordu. “Beyim battık battık” diyordu. Bir ara “televizyonunuzu açar mısınız” dedi. Kalktım. Uykulu gözlerle televizyonu açtım. Gördüğüm manzara korkunçtu. Marmara bölgesi deprem etkisiyle yerle bir olmuştu. Kıyamet koptuysa şimdi kopmuştu.
Az sonra emniyet amirliğine gittim. Polisler de televizyondan olayı seyrediyorlardı. Belediye başkanı da emniyete geldi. “Kaymakamım ben iki dozeri bir greyderi yola çıkarıyorum” dedi. Emir verdi Sağlık merkezinde bulunan ambulanslardan ikisinde doktor ve hemşirelerle deprem bölgesine gönderdik. Sabaha karşı fırıncılar ve esnaf emniyete geldiler. Fırıncılar araçlarıyla bölgeye ekmek gönderdiler. Kaymakamlığın önü yardım getiren vatandaşlarla dolmuştu. Toptancılar un yağ gibi gıda maddelerini bulabildikleri araçlarla bölgeye gönderiyorlardı. İtfaiye arozözleriyle su gönderdik Giderken şoförlere hemen bir belge veriyorduk. Sabah erken saatlere kadar vatandaşlar bölgeye gönderilmek üzere ellerinde ne varsa kaymakamlığın önünde bekleyen araçlara getiriyorlardı. Bazıları “kaymakamım şimdi orada suya ihtiyaç olur bazıları Bebeklere mama lazım olur, bazıları şimdi el feneri lazım olur” diyorlardı. Dinarlılar 1 Ekim 1997’de 6,1 depremiyle can ve mal kaybına uğramışlardı. Depremin acısını hala yaşıyorlardı. Bu nedenle deprem bölgesinde insanlarımızın nelere ihtiyacı olduklarını çok iyi biliyorlardı.
Marmara bölgesine ilk yetişen ekiplerden biri Dinar ekipleriydi. Gidenler oradan telefonla bizi arayıp geldiklerini haber veriyorlardı. “Götürdüklerinizi o ilin veya ilçenin zabıtasına veya valilik veya kaymakamlık görevlilerine teslim edin” diye tembihliyorduk. Milletimiz çok yardım severdi. Hiç bir millette olmayan bir yardım duygusuna sahipti. Yaşlı anneler, nineler evlerinde yaptıkları ekmekleri torbalara koyup bize getiriyorlardı. İlk şok atlatıldıktan sonra ertesi günler Dinar depreminde ilçeye gönderilen konteynırlardan elli tanesini trenle bölgeye gönderdik. Bizim yardım göndereceğimiz bölge Yalova ili olarak belirlenmişti. Halen vatandaşların elinde olan Kızılay çadırlarını toplattım. Beş yüz kadar yine bölgeye gönderdik.
İlçede bazı okulların alt katları depremde gelen yardım malzemeleriyle doluydu. Yataklar, battaniyeler, sobalar ve piknik tüpleri vardı. Piknik tüpleri okulların bodrumunda tehlike de arzediyordu. Buralardaki malzemelerin çoğunu da bölgeye gönderdik. Yinede elimizde malzeme vardı. O tarihte dinarda yüksek okul Sandıklı’daki meslek yüksek okulunda yerleşikti. Dinar depreminde kullanılan prefabrik binaların ilçede kalmasını sağladık. Okulu Dinar’a getirdik. Prefabrik binaların bir kısmına okulu yerleştirdik. Kalanları da öğrenci yurdu yaptık. Gelen öğrencileri Dinarlılar kendi çocukları yerine koydular. Ellerinden gelen yardımı yaptılar. Okulların alt katlarında bulunan yatak battaniye, tüp ve sobaları evlerde kalan öğrencilere ücretsiz dağıttık.
Dinar depreminden sonra pazar yerinin ortasında bulunan dört konteynır da kaymakamlık hizmeti veriyorduk. İki konteynır emniyet amirliği, üç konteynır da adliye hizmeti veriliyordu. Dinar depreminin yaralarını devletimiz sarmaya başlamıştı. Köy kasaba ve merkezde bin sekiz yüz bina ağır hasarlıydı, yıkılması gerekiyordu. Yıkım ekiplerimiz bunları yıkmak için vatandaşların direnciyle karşılaştıklarından görevlerini çok zor yapıyorlardı. Zaman zaman vatandaşlarla yıkım ekipleri arasında arbede çıkıyordu. Dinarlı vatandaşlarımızın Marmara depreminde vakit geçirmeden neden bu kadar yardıma koştuklarını çok iyi anlamıştım. Deprem ülkemizde her an olabilir. Bundan korkmamak lazım. Önceden plan programlarımızı yaparsak, zaman zaman tatbikat yaparsak, ekipler de yapacakları görevlerde bilinçli olurlarsa bu felaketi en az mal ve can kaybıyla atlatabiliriz. Dinar’da depremden sonra dikkatimi çeken bir husus da: binalar düz ovaya yapılırsa yıkımın o kadar kolay olmasıydı. Dinar’da yamaçlara yapılan evler yıkılmazken ovada düz yerlere yapılan evlerin hemen hepsi yıkılmış veya büyük hasar almış. Marmara depremi ülkemizde büyük bir uyanışa da neden oldu. Deprem yönetmeliği çıkarıldı .Binalar test yapılmaya başladı.. Bu konu hafife alınmayacak kadar önemli bir konu. Eğer en az can ve mal kaybıyla bu felaketi önlemek bizim ne kadar bilinçli olmamıza ve bu konuda örgütlü olmamıza bağlı. Marmara depreminde ve diğer depremlerde ölen vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum.